bildirgec.org

deneme hakkında tüm yazılar

Yazın Üzerine Bir Yazı

NorthernD | 13 February 2007 21:30

Konusu ne olursa olsun, ister fiziğin yeni kuramlarından bahsetsin, ister bir laz yemeği tarifi verecek olsun, bir yazıya giriş her zaman zordur, hatta en zorudur. Çünkü başta okuyucuyu ele alamazsanız, zaten okumaya isteksiz bir çağın evlatları olanlar derhal sıkılacak ve sizin özene bezene yazdığınız yazıyı baştan terk edip gideceklerdir.

Diyecektik ki birden düşündük, bir yemek tarifi yazısında okuyucu nasıl kaybedebilirsiniz ki, değil mi? Yani bütün her şeyini hazırlayıp, tam tekmil yemek yapmaya hazır birisini gözünüzün önüne getirin. Tam iki cümle okumuş, diyelim ki yumurtaları kırıp unu eklemiş, sonra bir de bakıyor ki yazı hiç de ilgi çekici bir şekilde yazılmamış! Okumayı da yemek yapmayı da yarıda kesip televizyon mu izlemeye gidiyor? Mantıksız geldi değil mi? Ehm, gelmeyebilir, dünyada bir yemek tarifini bile rezil edebilecek yetenekler vardır ama anlatmaya çalıştığımız bu değil. Şu. Demek ki neymiş, bir yazıya başlarken sırf okuyucunun ilgisini çekeceğim diye aklına geleni yazmayacakmışsın, yoksa saçmalayabilirmişsin. Yazıya giriş zor işmiş, hafife almaya gelmezmiş. Hmm, biraz karışık oldu herhalde. İroni dedikleri bu muydu acaba, yoksa bir taşla iki kuş mu oluyor bu bilmeden yaptığımız…

Elmanın Tamamı

plakton | 09 February 2007 22:18

Yine mutfak tezgâhının başında gelmişti düşünceler. Eve gireli daha bir saat olmamıştı hâlbuki. Bir cinayetten geliyordu. Bir aşkı katletmişti. Umarsızca öldürmüştü sevdiği kadını şehrin karanlık sokaklarında. Hafif hafif yağan kırmızı yağmurun altında katletmişti onu. Herkes görmüştü ama kimse hiçbir şey dememişti. Kalabalık yalnızlıkların arasından başı dik çıkmıştı. Bağırıyordu ama duyan olmadığından emindi.

Eve geldiğinde her zaman yaptığını yaptı. Bir bardağa buz koydu ve yarısına kadar doldurdu. Akşam yemeği yememişti hâlbuki daha. Ama içecekti işte. Her kaybettiği kadının arkasından içtiği gibi. Kilo kaybediyordu ve bunun farkındaydı. Çevresindeki insanlar ona akıl veriyorlardı sürekli. Ama o akıl istemiyordu ki. Herkes depresyona girdiğini ve bu yüzden bunalımlarının olduğunu, sonucunun da kilo kaybı olduğunu söylüyordu.

Büyürken

plakton | 06 February 2007 13:22

Bu aralar kararsızlıklarım arttı. Aslında kararsızlık değildi, sebep; şüpheciklerim kararsızlaştırıyordu aklımı. Her şeyden şüphe ediyordum kendi varlığımdan bile. İçimi sıkıyordu bu durum. Bırak gülümsemeyi küçük bir tebessüm bile zor geliyordu artık. Hiçbir şey zevk vermiyordu çünkü.

Sürekli eleştirip duruyorum kendimi. Hüzün çöküyor üzerime, ne olduğunu anlamak bile istemiyorum. İçime kapanık biri olup çıktım. Çıkıp dolaşmak istemiyorum, oturmak istemiyorum, uyumak hiç istemiyorum, unutmak istemiyorum, unutulmak istemiyorum… Ama unutulduğumun farkındayım.

Bencil yürek

plakton | 04 February 2007 13:45

Hayat bizi o hale getirdi ki; kimimiz sevginin sıcaklığındayken, kendimiz dört duvar arası soğukluğa terk edildik. Kimimizdeyse sevgi adına bir cümle dahi yok. Hiç olmasa dostluk ve ahde vefa düşüncesiyle yola devam etme çabaları da; “kol kırılır yen içinde kalır” öz değişinin öğretisinin bir ispatı sanki. Bir yandan yaşamın vazgeçilmez çekiciliği, bir yandan bu çekicilik içindeki iticilikler. Heves ile sevgiyi eşitleyen, bozuk ruh hali öğretileri ile magazini yaşamın içinden sıyrılmaya çalışma çabaları. Kabaran arzuların üzerini örttüğü sevgiler… Bencil olan yürek ise, bencil mutluluğu için başka bir yüreğe yaptığı haksızlığı sevgi kabul ederek susuyor ve mutlu görünmek pahasına anlık hoşnutluklar adına bir başka trajediyi görmezden gelebiliyor çoğu defa.

Karanlıkta

plakton | 29 January 2007 20:56

Gözlerimi açtığımda sadece karanlık vardı. Son hatırladığımda Işık odada idi. Nasıl olduysa karanlıktı işte. Ya bana çok kızmıştı Işık, yâda ben küstürecek bir şey yapmıştım bilmeden. Bilmeden dediğime kendim inanıyor muydum acaba? Bal gibi de biliyordum işlediğim suçu.

Karanlığa alışıyordu gözlerim. Önceden de karanlık ta görmeyi biliyorlardı. Işıksız yaşadığım günler olmuştu çünkü. Yerimden kalktım ve camın olması gereken yöne doğru ilerledim. İki adım attım yâda atmadım başıma bir şeyin çarpmasıyla sendeledim. İster istemez ellerim başımın zonklayan yerine ben ne olduğunu anlamadan ulaşmışlardı bile. Canım yanıyordu. Işıksızlığa alışmaya çalışsam da hemen olmuyordu işte. Ben bu kadar aciz olamazdım. Eğer ışık yoksa karanlığa alışmalıydım.

Olmayan Sevgili 2

plakton | 13 January 2007 15:55

Eve geldiğinde güneş batmış, karanlık dünyaya hâkim olmaya başlamıştı. Doğrusu, eve gelişinde duyduğu güven ile eve kapanacak olmasıyla oluşan başka bir şey yapamamanın çaresizliği ilginç bir ikilem yaşatıyordu.

Yaşının otuz ikiyi devirmeye yaklaştığı bugünlerde nasıl olup da hala yalnız kaldığını düşünüyordu. Evlenmişti. Ama olmamıştı işte. Boşanalı neredeyse bir seneyi bulacaktı. Ama yalnızdı yine. Zaten onu eve getiren de eski alışkanlıkları değil miydi? Ailesinden aldığı şımartılmaya yakin sevgi onun evden kopmasına engel oluyordu. Doğrusu, ilgiye ve sevilmeye de çok ihtiyacı vardı.

FOLİA MORALE

| 11 January 2007 11:18

Transandantal maddenin, dışa vurumsal olarak ortaya çıkışı -stagfılasyon şeklinde serzenişlere yol açabildiği gibi postmoderniz açısından -e contario ya neden olabilmektedir. Olaya dialektik bağlamda baktığımızda müphem ve de muğlak kalan foli kendisinin içselleştirmiş olduğu kübist ve de enteljans bilgileri, zaman aşımına uğrayıp advalorem vergiler haline dönüşebilmekte; bunun nedeni pseudo-yani bir mus geyiğinin ayaklarının 4 tırnaklı değilde 3 tırnaklı olması sorunsalından öteye gidebilecek bir durumu yoktur. İşin içine zulumattan neşreden bir kaç kelime sokmak yerine aydınlık bir dizi ateş böceği kelimesinin ehemmiyetini vurgulama çalışmak sizinde anlayacağınız üzere su üzerine yazı yazmaya çalışmaktan öteye geçmiyor. Bunun farkındalığı içerisinde işimin başına dönüp domatesleri ıslatıp, elmaları parlatmalıyım.Şöyle derdi adamın biri ”şu ülkede herkes kendi işini yapsa bir sorun kalmayacak” velhasılı kelam damla ancak kendini tamamlayınca damlar…

görsel şiir

flu | 08 January 2007 02:29

görsel şiir de olur mu demeyin.. ne olduğu tanımlanamayan bir şeyin en güzellerinden biri kendisi. sesi olan bir şeyin görüntüsü neden olmasın? işte bir kısım güzel insan bir araya gelmiş ve görsel şiir blog’u oluşturmuş..

dada bunlar dada

direkt link

Elmanın Tamamını Yemeyen Adam

plakton | 17 December 2006 20:27

Masada oturuyordu adam. Elinde yarım bir elma vardı. Bıçakla düzgün kesilmeye çalışılmış ama üzeri tırtıklanmıştı. Elmaya bakıyordu. Masanın üzerinde bir kaşık, bir çatal ve yemek izleri ile dolu, boş bir tabak vardı. Elmaya bakıyordu adam. Arkadaşı karşısına oturduğu sandalyeden seslenince irkildi ve daldığı düşünceden kurtuldu.”Neden hep yarım elma yemek zorunda kalıyorum ben” demişti arkadaşı. Cevap vermedi. Elmaya bakmaya devam etti.

Elmanın diğer yarısını düşünüyordu. Dolmuşta gelirken arkasındaki kadın yanındakine “Ben o şirketten ayrıldım. Eşim rahatsızlanınca ona bakmak için çıktım işten “ Dediğini hatırladı. Yüksek sesle “Eşi” dedi. Adam kelimeyi tekrarladı. Ne demekti “eşi” diye düşünüyordu. Elmanın diğer yarısı mı? Tıpatıp elindekine benzeyen diğer yarısı mı? ”Tıpkısı” dedi yüksek sesle. Kendi sesinden irkildi önce. Arkadaşına baktı. O zaten adama bakıyordu sürekli.