bildirgec.org

çocukluk hakkında tüm yazılar

Terliyken su için!

makaleci | 04 July 2008 08:55

”Çok koşma”, ”Dikkat Et” ve en nihayet en bilineni, ”Sakın terli terli su içme!”….

Az mı duyduk annemizden bu uyarıları?…İşte arasından en çok bildiğimiz ”Sakın terli terli su içme!” olanı artık değişti, tersine döndü, hatta bitti…

Nostaljik bir uyarıya bir veda havası var üzerimde…

Çoğu annelerimiz, terliyken su içtiğimizde; boğazımızın acıyacağını düşünürler…Hatta ateşimizin çıkacağını ve yatak döşek yatıp hasta olacağımıza inanırlar…

Hangimiz küçükken legolarla kaleler,evler yapmadıkki??

ufuboz | 23 May 2008 11:02

her zaman her yerde lego
her zaman her yerde lego

Oyun sektörü geliştikçe kendimizi sanal gerçekliğe daha da yakın bulurken, benim gibi bazılarımız gerçek gerçekliği özlemiş durumda. “Neden bahsediyosun sen??” cümleleriniz sol kulağımı çınlatmadan açıklayayım: “ESKİ OYUNLARI ÖZLEDİM” .. Eminin siz de özlediniz ama bilgisayar başından kalkamıyosunuz.. E tabi bilgisayar başında saklambaç oynamayacağımıza göre bu site size gerekli nostaljiyi ve eğlenciye kısıtlı da olsa sağlayabilir. İstediğiniz büyüklükte kaleleri yapmakta artık özgürsünüz… Üstelik legonuz bitmediğinden evinizin yarım kalma gibi bir derdi de yok…Haydi çocukluğumuza ufak bir yolculuğa…

Lütfen rahatsız etmeyin :)

zmrzilinka | 11 April 2008 19:30

Sizi bilmem ama benim çocukluğum minderlerle kurulan çadırlarla, dolap için saklanmalarla geçmiştir. Bu nedenle Julia Landgren’in tyko isimli zamazingosu benim için bulunmaz bir nimettir!! “Kazık kadar oldun ne işin var minderle dolapla” sesleri arasında bu güzel sığınağın içine yerleşip mutlu mutlu dünyadan soyutlayabilirsiniz kendinizi.

Bu güzel dizayn aynı zamanda origamivari bir tarz ile kullanılmadığı zaman katlanarak küçültülebildiği için çok yer kaplamıyor. Kullanılış biçimine göre arkadaşlarınızla takılabileceğiniz sosyal bir kulube de olabileceği belirtilen bu zamazingo bence daha önceden zula edilmiş kitap, oyun, gazoz, aburcuburlarla rahatça içine kurulup huzur bulunabilecek bir kaçış alanı gibi bir his yaratıyor. Sizce?

bir anda büyümek.

absence of sense | 24 March 2008 15:38

13, 14 yaşlarındayım. bir türlü normal seyrine girmeyen, ağır sancılı adet günlerimin sıkıntısıyla, bir uzman doktora gitmem gerektiğine karar veriliyor aile fertlerince..annemin ‘adet olurken bile düzensizsin kızım’ tarzı komiklikten zerre payını almayan esprileriyle geçiyor yol..derken kendimi doktorun odasında buluyorum.
doktor, güvenirliliği kulaktan dolma bilgilerle kabul edilmiş, orta yaşlarında uzman bir erkek. doktor soruyor annem her soruya telaşla benden önce cevap veriyor. bedenimin işleyişi hakkında yapılan konuşmalar iyice canımı sıkıyor.

TipiTip

exorientelux | 20 March 2008 12:38

Çocukluğumun şekerli anılarından biridir TipiTip. O zamanlar içinden araba resimleri ya da “artiz” resimleri çıkan sakızlar yanında çocuksu, şirin, sıcak bir seçenekti benim için. Sakızını şapırdata şapırtada çiğner, içindeki TipiTip karikatürlerini biriktirirdim. Ama bilmezdim TipiTip’in benden önce doğduğunu, hatta Şener Şen’in seslendirdiği bir çizgi filminin yayınlandığını.

TipiTip 1974
TipiTip 1974
TipiTip 2008
TipiTip 2008

80 lerde çocuk olmak

ozryuksel | 18 February 2008 16:05

O zamanları düşünüyorumda bilgisayar diye birşey yok, cep telefonu diye bişey yok, televizyon desen birkaç kanal sadece, bayramlar çok önemli insanların hayatında, ramazanlar daha bir kuvvetli, mahalle diye bir kavram var, komşuluk bir başka güzel, ”10 da devre 20 de biter” zaman diliminde oynanan yukarı mahalle – aşağı mahalle maçlarından sonra içilen elvan, çamlıca gazozlar, cam şişeden içilen kolanın o genzi yakışı daha bir özlenesi, 3 korner bir penaltılar aşklar daha bir güzel, mektup diye bir olgu sözkonusu, hayran olunası tv dizileri daha bir sıcak daha bir insancıl ( kuzen larry, charles iş başında, full house, altın kızlar, kara şimşek, hava kurdu, görünmez adam, görevimiz tehlike, v.b ) çizgi filmleri daha bir çizgifilm ( voltran, he-man, clementine, taş devri, darkwing duck, varyemez amca, walt disney kahramanları, road runner, shera, tsubasa, yakari, v.b.) kısacası herşey daha gerçek………..Biraz önce bahsettiğim mahalle macı konusu herhalde başlı başına bir grup oluşturur. bu mahalle maçları ve kuralları hakkında birkaç birşey daha yazmak istiyorum. Ne ilginçtir ki neredeyse tüm yaşananlar ve kuralların %98 lik kısmı Ardahan dan Edirne ye aynıdır. Hafta sonları (tabii sadece hafta sonları değil neredeyse okul ve ev dışındaki tüm vakitlerde bu eylemi gerçekleştirme oranı gayet yüksektir.) 8- 10 arkadas mahallede toplanırsınız herkes mutlaka kramponlarını yada gramponlarını:) esortmanlarını yada dört büyük takımın formalarından birini giymek için annesine yalvarır önceden. İzin alındıysa ne ala…:) mahallede ne hikmetse en toptan anlamayanında futbol topu mevcuttur. O da mutlak suretle ” Topu getiririm ama ben forvet oynayacam” cümlesini kurar. ve Adam alışma başlar….Bir mahalle maçını mahalle maçı yapan ”adam alışma”dır. adım alışma diyede bilinir.adam alışmak için adım alışılır.taraflar göz kararı bir uzaklıkta karşı karşıya gelir, birbirlerine doğru adım adım sayarak ilerlerler. adım derken bir ayağın diğerinin ucuna eklenmesinden bahsediyorum.sonlara doğru stratejik hamlelerleyarım adım atılır,yani ayak yan basılır. diğerinin ayağına ilk basan ilk adamı alır. ilk ikinci güçlünün alındığını söylememe gerek yok herhalde:) çünkü 1. en güçlü adım alışandır. sırasıyla en güçsüze kadar gidilir. oyuncu sayısı çiftse sorun yoktur ama tek sayıysa birisi ya fasülyeden olur, ki bu durum aslında çocklar arasındda en kötü statüdür ama olsun fasülye bunu hiç takmaz çünkü maçın içinde olmak önemlidir sadece. ( kendide bilir ki hiç top alamayacak:)) ) ve maç başlar….Bir noktayı atladım maç başlamadan hemen önce bağırılır: ”SON KALE!” kaleye en son ben geçerim demektir. arkadan diğerleri gelir son iki, son üç,…altı. arada bir şu diyalog yaşanır:
– Son kale!
– Ben dedim bile!
– nerde dedin. ben duymadım.
– Nasıl duymadın. Ali’ ye sor.
– Dedi valla! ben duydum.
– e, tamam soniki o zaman!
– (Ali): e, onuda ben dedim.
– hadi lan ordan…..:)))))

Birisi

PTR | 11 February 2008 16:23

Birini bulmak şart mıdır? O biri devamlı insanın hayatında mı olmalıdır? İnsanın kişisel alana ihtiyacı yok mudur? bunların da hepsi ayrı tartışma konuları.
Senin yalnızlığının zorladığı dünyada bizleri de birliktelikler ve o birlikteliklerin gereklilikleri zorluyor elbette. İnsan büyüdükçe anlıyor ki çocukluğunda edindiği dostların yerini hiçbirşey tutmuyor. Büyükken edindiğin arkadaşların hep başka hesapları var. Oysa çocukken en içten pazarlıklı hesabımız kendimizi o arkadaşımızın evine davet ettirip, annesinin tatlılarından yiyip biraz oyuncakları ile oynamak oluyor.

Tirmis

makaleci | 06 February 2008 02:29

Okul çıkışımızda oradaydı…

Mahallemizde, ‘anne biz aşağıda oynayacağız’ deyip izin aldığımızda -aşağıya inince muhakkak onu göreceğimiz ve kaçınılmaz olarak alışveriş yapacağımız düşüncesiyle, ihtiyattan- annemizden muhakkak harçlık aldığımızda biz çocukları mahçup etmezdi, kesin geçerdi oralardan…

Kim mi?

Tirmisçi…

Bir amcamız vardı Antalya’ mızda tirmisçi idi, Antalya o dönem bu kadar kozmopolit, kalabalık değildi. Hatta rahatlıkla taşra denilebilirdi.