bildirgec.org

çocukluk anıları hakkında tüm yazılar

Meybuz

herbivor | 25 September 2010 11:13

Bir elma ısırmak için, bir de meybuzun poşetini yırtmak için kullanırdım ben ön dişlerimi. Altından biraz itince kenarından suları damlardı mavi önlüğüme, tek iliğini hep kopardığım yakamla birlikte.

Beslenme çantasından çıkarılan öğlen yemeğinin ardından bahçeyi birbirine katma çabalarına girişirdik ufak olduğunun farkında olmadığımız bedenlerimizle. Suluklara abanırdık sonra, arkadaşların suluğundan “ağzımızı değdirmeden” içerdik, serinleyemezdik. Bozuk paraların şıngırtısı soundtrack, biz patlamaya hazır bombaya yetişen ajanlardık bazen, bazen “canavar”dan kaçardık hepitopu beş metrekare olan bakkala doğru. Nefes nefese “amca dört meybuz” derdik, bakkal amcamız bizi fiillerimizden arınmış şekilde de anlardı. Cömertliğimizin ilk yılları, al amca, iki yüz bin lira derdik, kendinden sonuna kadar emin bir sesle, “yiyin la” cümlesi gelirdi ardından, sonuna kadar gıda boyası ve çocukluk kokulu.

Osmanlı Kadınıydı Anam…

BARIALAST | 28 August 2008 18:17

Eşek bile bir tek Anamın sözünü ikiletmezdi. Bizi hiç sallamayan bu eşek Anamın yoldan gelişini görünce “hazır ol” pozisyonuna geçerdi. Eşek bile Anamın Osmanlı kadını olduğunu biliyordu.Bizleri büyüttü başka illere gönderdi, babamın dünyadan ayrılışı ile tek başına kalmasını istemedik. Yanımızda kalsın, yaşlandı, dinlendin istedik. Söz geçirebilseydik başaracaktık ama Osmanlı kadınına söz geçmiyor. Sık sık yanına gitmeye çalışıyoruz ancak iş nedeni ile her zaman izin kullanamamak sorun oluyor. Osmanlı kadını ya başkasının yanında bile kalmak istemiyor.Aklıma geldikçe beni eşek kadar hayrete düşünerek bir ineğimiz vardı süt sağılması gerekiyor ve anneme yardım etmek için kovayı alıp yanaşıyorum. Bu inatken süt sağmak mümkün değil. Gidip bakkaldan alıp kovaya doldurayım diye düşünüyorum ama Anamdan kaçmaz. Zaten ineğin şişen memeleri beni ele verir. Üzerine bir de Anamdan fırça yemek var. Anladım ki bu inek elleşmekten hoşlanmıyor.
“Ana ben yemeği yaparım sütü sen sağ” demekten başka yapılacak bir şey yok.O bana yüz vermeyen inek Anamı görünce nasıl da süzülürdü. İşte bu sahne beni delirtirdi. Planlarımın arasında ilk Kurban Bayramında o ineği kesmek yer alırdı.İnek kesildi ama Anam çok üzüldü. Böyle olmaz bari yenisini alalım dedik o da bize ötekinin yaptığını yaptı.

Herkes Kendi Kağıdına Baksın! Çocuktuk O Zamanlar-*4

Culture Orange | 13 August 2008 17:19

Büyüyüruz galiba artık. İlk öğretimin tozlu yollarında gidiyoruz. Sınıf öğretmenine alıştık aileden biri gibi oldu artık. Hele birde ailenizle misafirliğe falan giderseniz biraz daha yakın olur fakat bu bir dezavantajdır. Şöyle ki size çok yakın bir sınıf öğretmeniniz olursa devamlı aileniz öğretmeninize “al hocam bunun eti senin kemiği senin” şeklinde şakalar yapar,ciddiyet barındıran. Siz korkmazsınız ama korkmalısınız çünkü öğretmen onu ciddiye alır ve size artık kendi yakını gibi bakmaya başlar. Okulda bir problem yaşandı ve siz içindesiniz,olayda sütten çıkan tek kaşık siz olsanız bile azarı yiyeceksiniz çünkü öğretmenle yakın ilişkiler içindesiniz.

İşte böyle öğretmen öğrenci ilişkilerinden dili yanan öğrencilerle öğretmene içten içe sinir olan öğrenciler olarak ikiye ayrılır ilk öğretim öğrenciliği.
Samimiyet kuranların dezavantajı var demiştik onlar bunu avantaja çevirebilirler şöyle ki artık öğretmen ile daha samimi oldukları için şakalarınızı kaldırabileceklerdir. Sınıfta bağıra bağıra biraz kaliteli espriler yaptığınızda öğretmende sizinle bir gülecektir. Kimileri abartık kopya çekme şakaları bile yapacaktır ileride 🙂

Kopya çekmek ayrı bir konu başlı başına. Her öğrencinin okul yıllarında mutlaka bir kopya anısı vardır. Ya kopya çekmiştir ya başkasına vermiştir ya da en kötüsü kopya çekmeye teşebbüs edip yakalanmıştır. Yani okula gidiyorsanız kopya anınız vardır. Tabiki kopyaya başlamak o kadar kolay değil. Önce kendi yöntemlerinizi geliştirmelisiniz.

İlk kopya teşebbüsleri antik Yunan zamanında tespit edilmiştir. Filozofların birbirlerinden kopyalar çekerek felsefe yaptıkları saptanmıştır zira bu günde bilinmektedir bu gerçekler.

Suluk ve Beslenme Çantası Çocuktuk O Zamanlar-*3

Culture Orange | 12 August 2008 09:44

Ece’lerin ardından koştuk,
Sünnet mi okul mu konulu yaman çelişkiden sıyrılıp sonunda sünnet olup okula koştuk.

Okul hayatımız daha önce hiç üzerine oturmadığımız bir sırada başladı. Uzun tahta bir sıra 2 kişilik gibi gözüksede genelde 3 oturtulduğuna şahit olmuştuk. Masa ve oturaktan oluşuyordu. Önde iki adet çukurluk vardı masanın öyle bakınca bir işe yaramıyordu ama ileride yazarken pek sık kullanmadığımız kırmızı kalmelerimize yuva olacaktı orası. Zaten okul eşyaları falan bayağı bir acayip gözüküyordu gözümüze.

uzaylı zekiye

mansonilized | 22 February 2008 10:48

1980li yıllarda çocuk olan şanslı kesimin heyecanla izlediği bir dizi. Herkes severdi bunu. çocuklar için hazırlanmış gibiydi ama tüm aile izlerdi.

Uzaylı zekiye tipik bir mahalle kızıydı. Ancak şimdi detaylarını tam hatırlamadığım bir (patlama mı, ışın bombası mı, deney mi çıkaramıyorum) nedenle havada çakan şimşek onu garip bir bünye yapmıştı. İşin ilginç kısmı aslında ortada uzaylı filan olmamasıydı. Hatun sadece büyü yapma, zamanı eğip büküp dondurma gibi bir yetenek kazanmıştı.
Kocaman bir kadındı ama onu çocuk gibi gösteren bir kılık kıyafet anlayışı içindeydi. Saçlarını böyle yanlardan bağlayıp havaya doğru kıvırırdı. Saçma sapan bir de makyajı vardı. Yanlış değilsem kalemle yapılmış nokta nokta şeklinde çiller vardı suratında. Çok rezil espriler vardı bu filmde. Zekiye tane tane, yaya yaya konuşurdu. İnsanı gererdi. Aptal ötesi bir kızdı.

oyuncak katili çocuklar

asiti kacmis kola | 15 July 2007 20:41

=(
=(

hani bazı çocuklar olurdu biz küçükken. sadizm eğilimine sahipti bu çocuklar. kedilerin kuyruklarına teneke bağlamaktan, köpeklerin üzerine benzin döküp yakmaktan hoşlanırlardı.
onlardan köşe bucak, ölümden kaçar gibi kaçardık. ama ne kadar kaçarsak kaçalım onlardan, eninde sonunda bizi bulur, hayatı burnumuzdan getirirlerdi.
bir şekilde evimize kadar girmeyi başarır, oynamaya kıyamadığımız oyuncaklarımızı ele geçirir ve onları dikildiklerine pişman ederlerdi.
bize düşen bu katliama seyirci kalmaktı çünkü bilirdik ki itiraz etsek oyuncaklar yerine bizim kolumuzu bacağımızı kırardı o çocuklar. dişimizi sıkar, gözlerimizi kapar ve içimizden 10’a kadar usul usul sayardık. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 9.1, 9.2, 9.3…zaman bir türlü geçmek bilmezdi.
arada bir gözlerimizi açar, açtığımız gibi kapatırdık gördüğümüz manzara karşısında. dilimiz dolanır, kaça kadar saydığımızı unutur, baştan başlardık saymaya.
sonra geldikleri gibi gürültülü bir şekilde giderdi o çocuklar evlerine. yüzlerinde o bilindik katil sırıtışı olurdu.
onlar gider gitmez oyuncaklarımızın başına geçer ve savaştan yeni çıkmış, harap olmuş ve bitap düşmüş oyuncaklarımıza bakar ağlardık. dikilebilir olanları hemen anne hastanesine kaldırırdık ama bazıları için artık çok geçti…
işte biz yas tutmayı böyle öğrendik.