bildirgec.org

çocuklar hakkında tüm yazılar

Çocuklar! Sınava kaç gün kaldı!

nebilim | 19 July 2007 11:55

Nejat, eve dönerken büyük bir heyecan içindeydi. Telefonla kendisine verilen sevindirici haberi, ev halkına söylemek için sabırsızlanıyordu. Otobüsten iner inmez ne eşinin verdiği siparişleri almak için bakkala uğramış ne de kahvedekilere selam vermişti. O koşturmaca sadece evin ziline bastığı zaman duvara dayanıp nefeslenmesiyle duraksamıştı. Kalbi, aldığı güzel haberden dolayı göğsünden kanatlanıp uçacak gibiydi. Dış kapı açıldığında yine koşar adım evin kapısına vardı. Kapıda bekleyen eşinin meraklı ve şaşkın bakışları onun hiç dikkatini çekmedi, paldır küldür eve daldı ve baba yadigarı koltuğun üzerine attı kendisini. Oysa eşinin aklında, verdiği siparişlerin elinde olmamasından dolayı Nejat’a söylenecek üç beş sitemli söz vardı.
Nejat, “Hanım! Harika bir haberim var öncelikle bir bardak su isterim müjde olarak.” diyerek gülümsedi. Nurten, “ Hayırdır, hele anlat bakalım neymiş, verdiğim siparişleri bile unutmana sebep olan bu haber.” diyerek elindeki su dolu bardağı uzattı. Nejat, çok şükür, diyerek suyun son yudumunu yutkundu : “ Bizim ufak oğlanın girdiği sınav yok mu, hani seviye tespit mi ne diye. İşte o sınavı yapan dershaneden aradılar bugün, tam da iş çıkışına yakın, yoksa mümkün değil sabredemezdim bu saate kadar. Bayram’ın neyi olduğumu sordular, ne yalan söyleyeyim çok korktum vesselam, çocuğa bir şey mi oldu diye. Ardından telefondaki kız,bilmem ne dershanesinden arıyoruz, deyince rahatladım. Başta bir şeyler falan anlattılar karışıktı biraz, anlamadım. En sonunda; oğlunuz yaptığımız sınavda ilk ona girdi, bu başarısından dolayı Bayram’a ücretsiz hazırlık kursu vereceğiz. Kayıt işlemleri için oğlunuzla beraber dershanemize gelmeniz gerekiyor, tebrik ederiz. En kısa sürede bekliyoruz efendim, dedi ve kapattı kız telefonu. Düşünsene hanım, çocuğa ücretsiz kurs verecekler. Artık geceleri bu çocuğu nasıl okutacağız diye uykun kaçmayacak. Kurs işi bu şekilde hallolduktan sonra okul masraflarını öyle yada böyle hallederiz, sen gönlünü ferah tut. Nerede bizim oğlan daha gelmedi mi? Gelsin, ona da verelim bu müjdeyi. Havalara uçacak var ya hanım!” diye tamamladı sözlerini.
Bayram, kendisi için bambaşka bir dünyanın kapılarını açacak olan müjdeden habersiz, son zille birlikte defterini, kitabını çantasına doldurdu. Neredeyse bir komandonun dağlarda gezerken sırtında taşıdığı kadar ağır olan çantasını omzuna atarak sallana sallana dolmuş durağına doğru yürüdü. Durakta kendilerini alacak servisi bekleyen diğer öğrencilerin aralarındaki konuşmaları duyduğu her sefer, yaşadığı hayata lanet okuyor ve bir gün hayal ettiği hayatı yaşabilmenin umuduyla kendini avutuyordu. Duraktaki öğrencilerin biri babasının aldığı yeni cep telefonunu arkadaşlarına göstererek özelliklerini anlatıyor, biri ailesine aldıracağı ayakkabıların ne kadar pahalı olduğundan bahsediyordu, bir diğeri de babasının telefonuna kaç kontör yüklediğinden bahsediyordu. Kendisine göre tatsız olan bu sohbetlere kayıtsız kalmaya çalışırken tıklım basa dolu gelen dolmuşa kendisini zor atmıştı. Nadiren dolmuşa binen insanların yakınmaları ona komik geliyordu, kendisi için bir hayat tarzı olmuştu bu şekilde yolculuk yaparak eve ve okula varmak. İçinde yaşadığı şartlar sebebiyle karşılaştığı sıkıntılar alışkanlık olduktan sonra doğal olarak hayat tarzına dönüşüyordu Bayram için. Son durağa yakın olduğundan eve yaklaştıkça dolmuş yavaş yavaş boşalıyordu, zor bela bindiği dolmuştan bu sayede rahatça inebiliyordu.
Eve doğru yürürken: “Ben bu şartlarda nasıl diğerleriyle yarışabilirim? Onların keyfi yerinde. Çoğusunun bir eli yağda bir eli balda. Kendilerine ait odaları var, müzik isterlerse dinleyebiliyorlar, ders çalışmak isterlerse çalışıyorlar. Ben, ben ise iki odalı bir evde çırpınıp duruyorum. Hele şu dershane işi! Şart, şart. Dershaneye gitmeden onlara yetişmem mümkünde değil. Bu şartlarda da dershaneye gitmem mümkün değil. Allah’ım sen yardım et, bir fırsat ver bana.”, diye söyleniyor ardında da dua etmeyi eksik etmiyordu genellikle.
Evin ziline bastığında babasının ve annesinin, verecekleri haber sebebi ile Bayram’ın gözlerinde görecekleri sevinç ışığını görme hevesi görülmeye değerdi. Kapıyı açar açmaz Bayram’ın kendisini annesinin kolları arasında bulması bir olmuştu. Nurten, öyle bir sevinçle kucaklamıştı ki oğlunu; Bayram, “Anne hayırdır! Öldüreceksin sıkmaktan” diyebilmişti fısıltıyla. “Gel oğlum, gel. Babanın harika bir haberi var sana, koş içeri. Uçacaksın sevinçten.”, diyerek kapıyı kapattı Nurten. “Oğlum; geçen hafta sınavına girdiğin dershane var ya. Bugün aradılar beni. Sınavda ilk ona girmişsin ve sana ücretsiz kurs vereceklermiş. Bizi kayıt için dershaneye çağırdılar. Yarın ilk olarak işyerinden izin alıp seni okuldan önce dershaneye kayıt ettirmeye götüreceğim. Zaman kaybetmemek lazım. Ne olur ne olmaz geç kalmayalım. Senin, yüzümüzü kara çıkarmayacağını biliyordum. Necmi’nin ve diğerlerinin yüzünü görmek isterim bu haberi verince hanım. Çocukları sınavlardan bir dört alınca kapanmak bilmiyordu çeneleri, bakalım buna ne diyecekler.”, diye soluksuz anlatıyordu Nejat. Bu haber, Bayram’ın tarifi mümkün olmayan bir sevinç deryasına dalmasına sebep olmuştu. Minik yüreği fokur fokur kaynamaya başlamıştı.
Binlerce insanın toplandığı bir meydanda kalabalık; Bayram, Bayram! diye tezahürat ediyordu. “Aferin oğlum, aferin sana” diyerek başını okşayan insanların arasında zorlukla, meydanın ortasında kendisi için hazırlanmış, onlarca basamaktan çıkılarak varılabilen bir kürsüye ilerliyordu. Kürsüye vardığında kollarını iki yana açarak deli gibi dönmeye başlamıştı ki; annesinin kendisini omuzlarından tutarak “Bayram, bayram! duymadın mı oğlum baban ne diyor. Sana ücretsiz kurs verecekler. Bayram!” diye sarsmasıyla gerçek dünyaya döndü.

ORİJİNAL DEMOKRASİ

SCAR TISSUE | 10 July 2007 13:39

orijinal demokrasi
orijinal demokrasi

Radikal gazetesinin ‘Orijinal Demokrasi’ adlı yeni reklam filmini gece gece gözüme taktım ve gözüm “tv ekranına dön” der gibi oldu. Bir an kendimi AB Shapper reklamlarında yer alan abilerin ( hani Beyaz’ın bir tiplemesi vardıya Johny White ona benzer abiler 🙂 vaadlerini dinler gibi oldum. “”Yanında bu da bizden””, “”30 gün içinde iade etme hakkına sahipsiniz.”” vs.
Reklamdaki Orijinal Demokrasinin keşke hiç iade edilmese düşüncesi içinde olmasını isterdim. Pek ala zorlu bir dağa tırmanmak gibi zor bu durum.
Reklam filmi, temanın çok basit bir fikirle sunularak binlerce şey anlatmasınıda çok güzel vurgulamış.

Bu Gün …

hypatia | 03 May 2007 16:53

 Hayatımın tek varlığı...
Hayatımın tek varlığı…

Bu gün, içimden ağlamak geldiği halde senin o muhteşem yüzünü, sıcacık, ne oldu der gibi bakan koca gözlerini gördüğümde gülümseyeceğim. Bu gün için, ne giymek istediğinin seçimini sana bırakacağım, gülümseyerek ne kadar yakıştığını söyleyeceğim. Bu gün, çamaşırları yıkamaktan vazgeçip seninle parkta oynamaya gideceğim. Bu gün bulaşıkları lavaboda bırakıp 24 parçalık her gün yaptığın puzzle parçalarının nasıl birleştirildiğini bana öğretmeni izleyeceğim. Öğleden sonra telefonun fişini çekip, bilgisayarı kapatacağım ve oturup seninle köpükten balonlar uçuracağım. Bu öğleden sonra sana yaptığım dondurma teklifi karşısında senin attığın çığlıkların keyfini çıkartacağım. Bu gün senin o koca sesinle, öğrendiğin şarkı ve türküleri söylemeni dinleyeceğim ve bunların cennetin melodileri olduğunu anımsayacağım. Bu gün tüm o bilgiç tavırlarınla beni uyarmalarına karşılık sana teşekkür edeceğim. Bu gün o tavırları sergilerken sana eşlik eden o minicik ellerinin ve yüzündeki mimiklerinin tüm hatlarını ölene kadar unutmamak için zihnime kazıyacağım. Bu gün büyüdüğünde ne olacağın veya hangi okula gitmen gerektiği hakkında hiç canımı sıkmayacağım. Ya da senin geleceğin hakkındaki konularda hiç bir düşünce üretmeyeceğim. Bu gün kurabiye pişirirken bana yardim etmene izin vereceğim ve çalışmayacağım. Bu gün Mc Donald’s a gideceğiz ve iki tane çocuk menüsü isteyeceğiz ki, iki oyuncak alabilesin. Bu gün seninle bebeklik resimlerine senin istediğin kadar süre bakmaktan hiç sıkılmayacağım. Bu gün senin bebekken yumurta ya mayna, makarna ya manina, karpuza babua demeni anlatırken, senin “tekrar söyle anneciğim” demene hiç kızmayacağım, istediğin kadar tekrar edeceğim. Bu gün sen hangi kitabı istersen onu okuyacağım. Bu gün kitabını okurken her kelimede araya girip okutmamana veya fikir değiştirmene büyük bir sevinçle bakacağım. Bu gün banyoda saatlerce balonuna su doldurmana ve suları bana sıçratmana hep güleceğim ve sana hadi yeter artık demeyeceğim. Bu gece geç saate kadar oturmana hiç karışmayacağım ve oturup seninle sonuna kadar çizgi film izleyeceğim. Bu gece seni kollarımda tutacağım ve nasıl doğduğunu seni ne kadar çok sevdiğimi anlatacağım. Bu gece yanına uzanıp en sevdiğim her şeyi bir kenara bırakıp parmaklarımı saçlarında dolaştırırken bana en büyük armağanı verdiği için Tanrıya şükredeceğim. Bu gece yanağına iyi geceler öpücüğünü kondururken seni biraz daha uzun tutacağım kollarımda. Bu gece sen uyurken çizgi gibi olan o koca gözlerini seyredeceğim. Tüm gece her uyandığımda senin mis gibi kokunu içime çekip, ipek gibi tenini okşayıp, öpeceğim. Geceleri uyurken senin en sevdiğin nesquik li sütünü biberonunla nasıl içtiğini seyredip, işi biten biberonu bana uzatmana güleceğim. Bu gün sana hiç “dur, yeter artık” demeyeceğim bebeğim…

Işığını Yaymayı Bilmek…

hypatia | 02 May 2007 16:22

Hayatımızın ışığı...
Hayatımızın ışığı…

Bu sefer, kendi düşünce ve yorumlarımın yanında, sizlerle okuduğum bir yazıyı da paylaşmak istiyorum. Belki çoğumuz daha önceden okumuşuzdur ama bazen ilk anlarda her şeyin farkına varamayabiliyoruz. Arada ikinci ve üçüncü tekrarlara da ihtiyacımız olabiliyor…

Ben bu sefer çok daha farklı şeyler hissettim ve sordum kendime.
Neden ışığımızı serbest bırakmıyoruz ?
Neden ?
Hem kendimizi özgür bırakıp yüreğimizde o ferahlığı hissetmekten hem de çevremizde ki tüm insanları bu enerjiden neden mahrum bırakıyoruz.?
Nedir kendimizle alıp veremediğimiz ?

‘Google Kuşağı’

melody park | 27 April 2007 13:25

Günümüz afacanları internet, cep telefonu, playstation, mp3 gibi yeniliklerle teknoloji, harry potter gibi kitaplarla edebiyat, kayıp balık nemo gibi animasyon filmlerle de sinemayla flört halindeler. Yerli yabancı birçok kavram onlara hiçte yabancı değil. Barbie bebekler, yarış arabaları gibi oyuncaklarsa yeni nesil için nostaljik birer obje artık.

Bu ‘cin’ler herşeyin farkındalar ve çok akıllılar. Düşünce yapıları, olaylar arasında kurdukları bağlar ve analizler onları ‘büyümüşte küçülmüş’ bir moda sokuyor. Ortamlarda bazen öyle sözler sarf ediyorlarki şaşırıp kalıyorsunuz. Alın size o afacanlardan biriyle teyzesi arasında yaşanmış bir dialog:

16

buddhala | 09 April 2007 00:05

dünya
dünya

Küçülen dünya. Küçücük böyle, bildiğin küçük işte.
Küçülen ülke ekonomisi, küçülen turizm?
Küçülen kıyafetlerim, ben büyüdüm biraz.
Küçülen cep telefonları, küçülen daha geniş hacme rağmen, daha kolay park edilebilen gösterişli arabalar.
Küçülen haplar, kartlar, valizler, cep mendilleri… yeter ki, taşıması kolay olsun, az yer kaplasın.
Küçülen bilgisayarlar, uydular, müzikçalarlar, saatler…
Sadece onlar küçülmedi işte. Birine öldürebilmek de küçüldü, çünkü silahlar küçüldü.

Herkes daha çok şey biliyor artık. Daha kolay elde ediyor istediği şeyi, iyi ya da kötü yollarla. Çünkü yollar da küçüldü, bilgiye giden yollar da kolaylaştı ama bilinçli olmadıktan sonra iş çığrından da küçük yollarla çıktı. Bu küçük sapmalar, daha sonradan büyük etkilere yol açacaktı. Küçük adamlar, büyük bilgilere sahip adamların varsa küçük korumalarını da alt edip küçük kurşunlarla küçük hesapların tuzağına düştü. Bu küçük adamlar herhangi birini düşünelim, eve gidince daha küçük tabaklarda daha çok şey barındıran yemeklerden yedi. Günlük vitamin ihtiyacını karşılasın diye küçük haplardan aldı. Daha küçük ekranda daha hızlı internete giren bilgisayarından yaptığı işin haberinin yayınlanmasını bekledi O sırada daha küçük yaşlarda pornoya alet olan insanların filmlerini evinde barındıran doktor, avukat vb. büyük meslekteki insanların evine baskın düzenlendiğini, okulda daha küçük yaşlarda; bizim cin ali okuduğumuz yaşta, öğrencilerin sınıf önünde cinsel ilişkiye girdiği haberini okudu. Ülkenin küçük bir köyünde küçük şartlarda yaşayan ailenin bir kız çocuğunun erkek arkadaşına kaçtıktan sonra eve dönünce babası tarafından küçük bir bekaret testinden geçirildiği haberini küçük gözleriyle okudu.