bildirgec.org

çocuklar hakkında tüm yazılar

HAİTİ’Lİ ÇOÇUKLARIN DURUMU

A D A L I | 25 January 2010 11:37

12 ocak ta meydana gelen 7.0 lık deprem Haiti’yi yerle bir etti. Büyük bir insanlık dramının yaşandığı, son derece yoksul olan bu ülkede 200 binden fazla insan öldü. En büyük dramı çocukların yaşadığı Haiti’ye yardım etmek için bulunanlar, ülkelerine elleri boş dönmüyorlar.

Özellikle Amerika ve Avrupalılar; Haitili çocukları evlat edinerek ülkelerine geri dönüyorlar. Hollanda’ya dönen kurtarma ekibi de, yetkililerin izniyle, yanlarında tam 106 çocuk götürdü. Böylece sahipsiz kalan çocuklar yeni yuvalarıyla tanıştı.
Gazete ve tv’nin yapmış olduğu haberlere göre; bunun yanı sırada ülkede çocuk ticareti yapıldığı ve hastanelere getirilen 15 kadar çocuğunda kaybolduğu tespit edildi. BM yetkilisi Jean-Luc Legrand, çocuk ticareti sorununun daha önce de bu ülkede mevcut olduğunun bilindiğini ifade etti.

GERÇEK ÇOCUKLAR

mavilikler | 24 January 2010 10:29

Bir yetimhanede nasıl uyur çocuklar?! Herhangi bir çocuk gibi yataklarına girdiklerinde, onlar da hemen dalarlar mı düşlere? Düşlerinde onlar da, dinledikleri bir masaldaki ya da seyrettikleri çizgi filmdeki dünyalara benzer dünyalar mı kurarlar? Onların da sınırsız mıdır hayal edebildikleri?!

Saçlarının hiç okşanmamış olması, saçları okşanmış çocuklardan daha mı farklı yapar uykularını? Yoksa, hiç değilse uykularında onlarla aynı mı olurlar? Saçlarını okşayan annelerle dolu rüyalarında, gerçek dünyada diğer çocuklarla aralarında varolan tüm uçurumlar kapanır mı bir anda?

BEKLİYORLAR

mavilikler | 10 January 2010 19:22

Dışarıda birileri var. Bekliyorlar… Ama en küçük bir belirti vermeden, sanki tek dertleri orada durup öylesine çevrelerine bakınmak, kalabalıktan herhangi biri olmanın keyfine varmakmış gibi…

Gerçekten sadece orada bulunuyor olmaktan, sadece bu karmaşık bütünün bir parçası olmaktan mutlu olan birileri de var dışarıda. Kalabalığın ortasında durup, o kalabalıkta kocaman bir yüreğin atışını hisseden birileri… Bütünün dışında olmayan yani… Dışarıda olanlar gibi; içeridekilerle kendisi arasına ‘onlar ve ben’ ayrımı koymayan…

SON BİR KEZ

mavilikler | 08 January 2010 12:07

‘Hiçbirşey değişmeyecek. Hala senin annen ve babanız.’… Hala mı? Nasıl yani?! Zaten annem ve babam değil misiniz siz? ‘Hala’ diye üzerine basmakla, hiç aklımda olmayan şeyleri düşünmeye zorlamış olmuyor musunuz beni? Zaten varsanız, neden varolduğunuzu vurguluyorsunuz ki?!

Hani önceden defalarca seyrettiğimiz izlenimi uyandıran filmler vardır. Evet… Film yenidir. Yapım tarihi çok yakındır. Ama diğer pekçok filmdeki aynı şeyi anlatıyordur. Aslında hiçbirşey anlatmıyordur ya… Zaten onu aynı yapan da bu anlamsızlığıdır.

İşte şu an tıpkı böyle filmlerden birini izler gibiydi. Boşanmak üzere olan ebeveynlerin, çocuğun darmadağın etmek üzere oldukları hayatını, ellerinden geldiğince toparlamaya çalışacaklarını söyledikleri o filmlerden…

‘Hiç dağıtmasanız, olmaz mı?’ deme gibi bir hakkı bulunmadığını da belirtmiş oluyorlardı böylece. Kendi hayatının merkezine O’nu değil kendilerini oturtuyorlardı. ‘Bu bizim hayatımız… Senin özerk bir hayatın olduğunu mu sanmıştın yoksa?!’ diyorlardı yani.

KADININ GÖZLERİ

mavilikler | 06 January 2010 10:44

Çocuklar koşarken… Kuşlarla yarıştırırken cıvıltılarını… Tükenmeyen bir neşeyi çevrelerine saçarken… Ve banklarda oturan kadınlar bir an olsun gözlerini ayımazken üzerlerinden, en küçük bir güçlükte yanlarına koşmaya hazır beklerken… Korurken onları…

Bir kadın gelir birden parka. Peşinden yepyeni birşeyi sürükleyerek… Oradakiler için yeni ama kendisi için çok tanıdık o şeyle dolduruverir bir anda parkı.

Kadın banklardan birine oturmuştur oysa yalnızca.
Kapladığı yer diğer kadınlarınkinden farklı değildir… Ama yine de O görünür en çok. Sanki büyür gitgide… Kocaman olur.

DAMLA DAMLA SIZIŞLAR

il mare | 04 October 2009 14:45

Bir damlacık sızılır her bir hayata ve bir damla sızı kalır kalpte yokoluşların hatrına
Bir damlacık sızılır her bir hayata ve bir damla sızı kalır kalpte yokoluşların hatrına

Dışarıda olmak;az önce dışarıda olduğun için evine gelmek,birkaç saat öncesine kadar zilini çalıp beklemek zorunda olmadığın dükkanların,kafelerin kapılarından girdiğin için,işte şimdi diyafondan çıkacak olan ‘kim oo’ sesine cevap vermeye hazır beklemek, güzel.

‘Benim,aç’ Gene ben. Bu sefer daha başka ama;daha büyümüş ve görmüş.Kimbilir neler neler?Kimlerle aynı havayı solumuş olarak bu defa.
Kaç katille gözgöze gelmişimdir bugün acaba?Kaç cinayete ortak olmuşumdur saliselik bir bakışla,hangi çaresiz maktulün çırpınışına…Kaç başarıyı taramışımdır sonra gözlerimle gene,şu kendinden emin,ayakta dikilen güzel gözlü adam;kaç mutluluk vardır hayatında,toplansa bir elin parmakları ediyor mudur? Tam karşımda,önemli bir yer ile randevusu varmış gibi giyinmiş duran,lacivert takım elbiseli,kır saçlı, yakışıklı amcam. Sadece bir yudumuna ortak olabildiğim,ceketinin iç cebinden çıkarıp yudumladığı şişesinden belli kanyakını,uzaklara dalarak hangi düşünceler eşliğinde yudumlamıştı acaba?Çok geride bıraktığı o büyük aşkı mı vardı aklında ya da yakın zamanda kaybedip de unutamadığı ya da kaybedeli zaten uzun zaman olmuş hayat arkadaşının hayalini mi ortak etmişti yudumlarına, ya da kim bilir ne zaman içinde olduğu kanlı bir savaşın yaralılarının acı inleyişleri mi karışmıştı,kulağına bir yandan takılı olan kulaklıktan çıkan müziklerin arasına.Hangi şarkıyı dinliyordu,radyo muydu,yoksa torununun yüklediği hep başa dönen şarkılarla mı keyifleniyor,hüzünleniyordu?Acaba içkisinden bir yudum alma ihtiyacını onda uyandıran nağmeler hangi sözlerin sahibiydi,hangi şarkının hangisine geçişindeydi?

Şehvetle Şeyederim Enstrümanı Ben!…

Kuduz maymun | 23 August 2009 10:24

Sabah vakti. Otobüse bindim. Hemen muavinin ardındaki koltuğa çöktüm. Muavine;
‘Afedersiniz saat kaç?’ dedim.
‘Yirmi dakika sonra orada oluruz abla’
Demek yirmi dakika sonra orada olurmuşuz. Çevremdeki herkes –bendeniz müstesna- matematik olimpiyatlarına gitmeye hazırlanıyor herhalde. Demek ineceğimiz vakit bana saati söyleyecek, ben de söylenen vakitten yirmi dakika düşüp ilk bindiğim zamanki saati hesaplayacağım.
İnince bir taksiye bindim.
‘Günaydıııın, ablam!’
‘Günaydın.’
Ve 5 dakika boyunca beyabimiz karadenizli olduğunu, 65 yaşında olduğunu ama ‘20’ hissettiğini söyleyecek fırsatı buldu. Aslında taksici olmadığını, müzisyen olduğunu söylerken iyice coştu.
‘Ben o müzisyenlerden değilim!… Ben var ya. Şu ben, ta Amerikalı müzisyenlerle çaldım Paris’te. Adam hayran oldu. Ben çalmam enstrümanı. Sevişirim. Şehvetle şeyederim enstrümanı. Bak yanlış anlama abla’
‘Yok estağfurullah çok iyi anlıyorum sizi’Vapura bindim.
Bir aile. Aşağı yukarı 15 kişi var. Enik-encik doluşmuşlar. Ellerinde torbalar, kilimler, halılar, bavullar, denkler, heybeler, bohçalar… Bir tanesi halıyı yere sermiş. Diğerleri de vapurun orta yerine yayılı bu halının üstünde oturuyorlar. Bir genç kadın. Rüzgar çarpmasın diye oturduğu halı üstünde battaniyeye sarınmış. Derken o battaniyenin altından bir velet çıktı bir süre sonra. Uyuyormuş çocuk.
Karşımdaki kanepede oturan bir kadın bacağını kaşıyor. Yanındaki adam dişleriyle bıyıklarını çiğniyor. Arkamda ayakta duran bir grup genç var. Ellerindeki simitlerden kopardıkları parçaları martılara atmaya çalışıyorlar. Kucağım simit parçacığı doldu. Yesem mi acaba. Kafama da geldi bir parça.
Hasbinallah…

Benim Hikayem

Thing | 27 July 2009 09:25

Çoktandır göremediğim denizi gördüm birkaç gün önce, öğleden sonraydı ve yorgundum. Özlediğim bir şeyi görmekten ne kadar mutlu olduğumu anladım. Yerine hiçbir şeyin konulamayacağı bir mutluluk. Bir sevgili ile yaşanandan farklı, anne ile yaşanandan farklı, babaya sarılmaktan farklı, evladını öpmekten daha farklı bir mutluluk. Özlediğim şeyleri düşünürken aslında o anları yaşarken ileride özlenecek olma ihtimallerini hiç düşünmediğimi fark ettim.

Kurşun kalemle duvarlara resimler yapmaktan çok mutlu olurdum çocukken, sonunda mutlaka ceza alırdım resmi yaptığım duvar her kiminse ondan. Ancak başkasının öfkesi mutluluğumu bozamazdı hiç. Benim mutluluğumdan başkasının üzülmesi çok ileriki yıllarda ayrı bir sıkıntı olmaya başladı içimde. Buna vicdan da diyebiliriz aslında. Biraz daha sonraki yıllarda aslında mutluluğumdan rahatsız olanların aynı mutluluğu yaşamadıklarını her nedense yaşayamadıklarını fark ettim.

Gözün doğusu

| 13 April 2009 21:24

http://www.gozundogusu.com/giris.html