Dışarıda birileri var. Bekliyorlar… Ama en küçük bir belirti vermeden, sanki tek dertleri orada durup öylesine çevrelerine bakınmak, kalabalıktan herhangi biri olmanın keyfine varmakmış gibi…Gerçekten sadece orada bulunuyor olmaktan, sadece bu karmaşık bütünün bir parçası olmaktan mutlu olan birileri de var dışarıda. Kalabalığın ortasında durup, o kalabalıkta kocaman bir yüreğin atışını hisseden birileri… Bütünün dışında olmayan yani… Dışarıda olanlar gibi; içeridekilerle kendisi arasına ‘onlar ve ben’ ayrımı koymayan…Bekleyenlerle onlar o kadar aynı görünüyorlar ki! Ama aslında o kadar derin bir uçurum var ki aralarında!.. Bu yüzden kestiremiyorsun, karşındakinin hangi gruptan olduğunu. Elini uzatmak istiyorsun… Ama asla yapamıyorsun bunu. Yanılıyor olmaktan korkuyorsun çünkü. Pusuda bekleniyor olan bir av olmaktan…’Ama ya öyle değilse?!’ diyor, içinde uyanan isyan. Onu susturamasan da birtürlü; kötü olan ihtimalin gerçekleşmesi durumunda kaybedeceklerinle, iyininkinin gerçekleşmesi halinde kazanacakların arasında yaptığın mukayesede, kaybedeceklerin o kadar büyük bir farkla geçiyor ki rakibini, dehşeti iliklerinde hissederek duymaz oluyorsun artık içindeki isyancıyı.Okulların önünde bekleyen adamların görüntüleri geliyor gözlerinin önüne. ‘Uyuşturucu…’ diyor haber spikeri. ‘Çocuklar…’ diyor. ‘Çok ucuza satılan haplar…’ diyor.Sonra çocukların kahkahalarını duyuyorsun. Habere kaynaklık eden okulun kapısından bir sel gibi dışarı hücum eden çocukların… Onların arasında, o çok ucuz hapları satan ‘iyiliksever’ amcalarla tanışmış olanlar da var…, tanışmamış olanlar da.Ama bu kez ayırt edebiliyorsun farkı. Çünkü, çocuklar her ne olursa olsun o kadar masumlar ki! Büyükler gibi saklayamıyorlar kirlenmişliklerini.