bildirgec.org

biz hakkında tüm yazılar

Sınır sınır içinde..

khun | 08 May 2007 23:55

Bir köyde yaşıyorlardı zamanla büyüyüp genişleyen.
Bir düzenleri vardı, çünkü kuralları vardı, sınırları içinde, basit.
Sınırları vardı aralarında ve etraflarında. Sınırlar iyiydi. Ve kuralları vardı, karmaşık görünen, ama basit.
Sınırları vardı içinde yaşadıkları, düşündükleri, hayaller kurdukları. Umut ettikleri.
Herkesin kendi sınırı vardı ve herkese ortak bir sınır, içinde yaşarlardı.
Kuralları vardı kendileri için. Ve kuralları vardı ortak. Çünkü bir düzenleri vardı. Hep vardı ve hep olacaktı.
Sınırları vardı aralarında, sınırlar gerekliydi, çünkü herkes kendi sınırları içinde yaşardı.
Sınırları vardı etraflarında ve hepsi o sınırın içinde yaşardı birlikte, ama ayrı. Çünkü herkesin ayrı sınırı vardı, sınır içinde.
Sınırlar birlikte çizilmişti özenle, etraflarına ve hepsinin etrafına.
Kuralları vardı sınırlar içinde.
Sınırların kuralları, kuralların sınırları vardı, düzen içinde.
Çünkü hayat böyleydi.
Kurallar koymuşlardı sınırlar içinde, zamanla ve gelişmişti kurallar kendi içinde.
Unutulmuştu bazı kuralların neden konduğu, zaman içinde, ama gerekliydi herhalde.
Sınırları vardı içinde yaşadıkları, sevdikleri, sevildikleri, paylaştıkları.
Kuralları vardı sınırlar içinde ve sınırların.
Paylaşmaktı esasında sınırlar, özgürlüğü, sevgiyi, umudu, hayalleri.
Ve ayırmaktı sınırlar, herkese ait olanı.
Sınırlar vardı sınırlar içinde, aşama aşama, derece derece.
Sahiplenmekti aslında sınırlar, belirlemekti neyin kime ait olduğunu ve ne kadarının.
Böyle olmuştu hep, sorgusuz, çünkü hayat böyleydi.
Bir sınır vardı bütün sınırları kapsayan ve herşey o sınırın içindeydi sınırlarla birlikte.
Kurallar vardı, artık kimsenin hatırlamadığı, nasıl konduğunu.
Böyle iyiydi, çünkü hayat böyleydi.
Kurallar iyiydi, kuralsız olmazdı, sınırlar içinde.
Sınırlar vardı herkesin bildiği, çünkü içinde yaşarlardı.
Pek azı merak etti sınırların ötesini, çünkü herşey zaten sınırların içindeydi, hayat buydu, bunu herkes bilirdi.
Sınırlar vardı tanımlı, tanım, tanım içinde.
Ben, vardı sınırlar içinde tanımlı, ben’le başlayan.
Ben’e göre yapıldı tüm tanımlar, ben için. Sınırlar vardı ben içinde, ben’le başlayan tanımlı.
Ben içinde sınırlar vardı, sınırlar içinde ben’ler.
Hayat böyleydi.
Sınırlar gerekliydi.
Sınırlar, paylaşmaktı, sahip olmaktı, yalnız kalabilmekti kalabalık içinde, var olmaktı.
Sınırlar ben içindi. Çünkü ben, var olmaktı, sevmek, kıskanmak, öfkeden deliye dönmek, anlamak, ağlamak, tiksinmek, alışmak, kanıksamak, acıkmak, doymak..
Sınırlar, bensiz olmazdı ve ben, sınırlar olmadan.
Sınırlar ölçüydü, ben bunu bilirdi.
Bunu herkes bilirdi.
Kurallar buna göreydi ve sınırlar.
Ben’ler vardı yan yana, aralarında ve etraflarında sınırlar.
Düzen içinde yaşarlardı, çünkü kuralları vardı.
Düzen içinde düzen vardı, çünkü kural içinde kural, sınır içinde sınır vardı.
Sınırlar tanımdı, hayatı özetleyen.
Ben bilirdi, herkes bilirdi, hayat böyleydi.
Bir köyde yaşarlardı sınırları belli, ordan ötesi önemli değildi.
Çünkü ordan öte birşey yoktu.
Hepsi buydu.
Bunu herkes bilirdi.

Sineğin Ölümü..

khun | 04 May 2007 17:50

Vızıldayıp duruyordu, koşup spreyi getitdim, cama takıldığında fısladım. Yere düştü, bir süre daha vızıldadı, sonra sesi kesildi.

Onu öldürdüm. Ben bir katilim.

Daha önce de öldürmüştüm, sinekleri, karıncaları, arıları, balıkları, hatta hamamböceklerini, ben soğukkanlı bir seri katilim.

Fakat bu sefer farklı.

Elektrikli süpürge vakumladı, tozlara karışıp gitti cansız kalıntısı.

Peki ya canı, o nereye gitti?

Belki bu cinayetle tüm tarihi değiştirdim, buna hakkım var mıydı? Fazla değil belki sadece on sene sonra sırf bu yüzden insanlık korkunç felaketler yaşayacak.

pardon !

khun | 02 May 2007 18:58

‘Sessiz Çoğunluk’ ve ‘Derin Suyun Dalgası Büyük Olur’ isimli yazılarım için bir ferdi olduğum sessiz çoğunluktan özür diliyorum!

TSK’nın burnunu kim sürtecek(!)..

khun | 29 April 2007 09:28

Oyunun adı siyaset (demokrasi) , amacı da parti (ve/veya ülke) çıkarlarını (özel-tüzel) gerçekleştirmektir.

Genel kuralları da adı da bellidir. Tüm taraflar güttükleri amaç ve çıkarları gerçekleştirmek adına çalışır.

Ulusal, uluslararası her düzeyde ve her kesimde tüm tarafların demokrasiyi kendi çıkar ve amaçlarına göre yorumladığını, kullandığını biliyoruz.

Küresel boyutta kıran kırana bir çekişme olduğunu da biliyoruz.

Türkiye’nin en azından bölgesinde çok önemli bir ülke olduğunu da biliyoruz.

B’iz’

jansetkaravin | 26 April 2007 12:35

Road Portrait by Pavel
Road Portrait by Pavel

Şimdilerde düşünmeye başladım: “Sen, benim için ner’desin?” yahut bir başka şekilde sorarsam bu soruyu: “Sen, benim içerimde ner’desin?”
Acaba gereğinden hızlı mı yaşadık bazı şeyleri?
Acaba hayatın akışı dedikleri o ‘şey’, akrebin yelkovanı kovalayışındaki dinginlikten de ağır mı işliyor ve ben bunun farkına henüz varıyorum?
Korkarım eğer öyleyse, bütün ömrüm boyunca akrepten bir adım önde olmaya çalışmakla gerisinde kaldığımı zannettiğim bütün o düşler, yaşanmamışlıklarına hayıflandığım, kurmacalar her daim benden çok gerilerde kalmışlar ve âdeta zaman bir eğri olduğundan, evet, işte tam da bu sebepten kendimi bu yarışta yenilmiş varsaymam…
Gözlerinde boşa aramışım, en nihayet buldum sandığım oyunbaz yıldızı, üç yıldızlı otel odamızın içine işleyen neon yılları boyunca sevişmelerimizde, meğer o: pencerede titreşen yağmur damlalarının parıltısıymış, çarşaflara dolanan bir geçmişin düşüymüş ben geleceğin telaşını yüklemişken sigaramın dumanına dahası dudaklarının külünü, kekremsi tadını dilinin pütürlü yüzeyinin ki; ben onun bile sen mışıl mışıl uyurken sabahlara kadar beyaz tavanda gölgelerini arayıp durduğum hamamböceklerinin tıkırtılı koşuşturmalarından bahisle, sert, kıtırdayarak eziliveren kabukları olduğunu şimdilerde anlıyorum…
Dedim ya az evvel de, daha şimdilerde soruyorum kendime: “Sen, ne kadar biz diyebildin ki?”
Bir sen vardın bir de ben o beyaz çarşaflara her pazar, üç yıldızlı düşlerde, neonyıllarınca uzak düşen birbirinden ve dolana dolana aklandığını, kan ter içinde her sevişmede sevaba girdiği yanılgısını bir yavru kediymişçesine, hani tüylü, yumuşacık, sıcacık, uysal, huzurlu, masum… Meryem’den de masum…
Diyeceğim ki… Diyeceğim o ki; biz sevişmemişiz meğer, sen benle ben senle sevişmiş: ‘iz’ yok, b’iz’ yok!

A.

jansetkaravin | 25 April 2007 11:09

Biz. Biz, isimlerinden memnun olmayan insanlardık seninle ikimiz. Öyle memnuniyetsizdik ki isimlerimizden, değiştiriversek karşılıklı, karşı karşıya geldiğimizde en azından diye de geçirirdik içimizden. Ama hiç söyleyemedik birbirimize bunu. Yalnız bunu mu? Bununla beraber birçok değiştirmek istediğimiz şey vardı birbirimizde fakat söyleyemezdik bunları. Söyleyememek en nefret ettiğimiz zincirdi ayak bileklerimizden bizi zemine mıhlayan. Gelgelelim, öyle içimize işlemişti ki bazı şeylerin yalnız karanlıkta söylenebileceği, bazı şeylerinse asla söylenememesi gerekliliği, bunu tartışma konusu yapmayı bile düşünmek ağır bir eziyetti.

Dev Ahtapot

khun | 22 March 2007 14:15

Bu bir ülke, bir süper güç, yenilmez bir ordusu,
muazzam bir kültürü, bütün dilleri kapsayıp yutabilecek bir dili, muazzam bir tarihi, hiçbir ülkenin sahip olmadığı insani ilişkiler ağı olan, kolları dünyayı kavramış bir ülke.

*
Fakat, maalesef narkozda, orasından burasından kesiyorlar, hınçla, bitmez bir öfke ve nefretle.

*
Narkozdan çıkıp, bu asalak ve düşman sürüsünü silkeleyip atabilecek mi?

Türkiye Cumhuriyetler Birliği

khun | 22 March 2007 11:35

Bir zamanlar Antalya’nın girişine “Texas’a hoşgeldiniz” yazmışlardı espiri konusu olmuştu.
Şimdi bir de bugüne bakın. Bütün ayarlarımızı acımasızca
zorluyorlar.Bizi birarada tutan tüm bağlara, tüm değerlere
saldırıyorlar.
Bu saldırıdan bunalan halkımız ise ancak seçimden seçime oy vererek tepki gösterebilecek halde.O zaman da oylar
bir taraftan bir tarafa yığılıp bir partiyi çıkarıp diğerlerini batırıyor. Peki saldırı bitti mi?
Toplum bir uçtan diğerine savrularak yoruluyor, bezdiriliyor,
umutları kırılıyor.
Hergün gazetelerde, televizyonlarda milliyetçiliğin nasıl yükseldiği, bunun nasıl gurursuz ve aşağılık bir duygu olduğu, Türk toplumunun ( ki bir mozaik olduğunu söylemek bazıları için adeta bir görevdir ) bir an evvel bu aşağılık duygudan, bu hastalıklı zihniyetten kurtulması gerektiği çeşitli
kişilerin ağzından çeşitli şekillerde tekrar tekrar söyleniyor.
Bu arada mesela bir malum terör örgütünün sempatizanları,
milleti çileden çıkarırcasına ortada cirit atıyor, topluma saldırıyor, her türlü pislik işle bağlantısı olduğu hissi uyandıran bu güruh, bize masum birer demokrasi savunucusu gibi lanse edilmeye, faşist bir baskı altında ezilmiş ve hakkını arayan zavallı mazlumlarmış gibi mazur gösterilmeye çalışılıyor.

O anlar..

khun | 20 March 2007 21:47

renk olsun
renk olsun

Caddede yürürken bir anda onu görürsünüz, elinde küçük bir çocuk, diğeri de karnında.
Ve o anda aklınızdan o kadar çok şey geçer ki, ruhunuz daralır. Sonra şunu farkedersiz
tuhaf bir rahatlama, çünkü o sizi görmemiştir.
Karmakarışık duygular içinde, kafanızda geçit tören yapan keşkelerle, eğerlerle öylece
kalırsınız, kararsız.

*

Başka bir şehirdesinizdir, kafada pek çok sorun, yetişecekmiş gibi görünmeyen işler,
garip bir yalnızlık hissi ve süpriz!
-Merhaba!
-Hı?!
-Hatırlayamadın herhalde?
-Ee, e, evet, evet tabii ki hatırladım (‘yalan, nerden hatırladın?’) nasılsın?
Gerçekten hatırladığında burkulursun, hayat, kimleri, nerelere savurup atmış, bir zamanlar
o kadar yakın olanlar şimdi ne kadar uzak anılara dönüşmüş. Bu kadar çabuk mu? Daha yaşımız
ne ki?

Türkçesiz Tarkan biter

khun | 19 March 2007 17:08

Çünkü, Tarkan’ı, Tarkan yapan Türkçe söylemesiydi. İngilizce söylemeye çalışınca ne orjinalliği kaldı ne de yaptığı müziğin tadı.
Ve bunu baştan öngöremedikleri gibi sonradan da göremediler, maalesef hala ısrar ediyorlar.
Halbuki, Türkçe müziğiyle, aslında dolduramayacağı bir boşluğu doldurmuştu.
Orjinal olmak varken insan hangi akılla taklit birşey olmayı ister, üstelik sonuç ortadayken ne demeye ısrarcı olur?
Komşumun bir an evvel kendine gelmesini diliyorum.
Aslında konunun başka yönleri de var. Sanatçı güçlü bir ifade yeteneğini hangi dilde yakalayabilirse, o dili kullanması son derece doğal ve gereklidir.Doğal olan başarılı olur sevilir.
Ayrıca şarkı hangi dilde olursa olsun güzel olduktan sonra o dili bilmeyen biri isterse sözlerini öğrenebilir.
Bir de sanırım şunu daha anlamamış; anlamadığımız şeyleri biz kendimiz zihnimizden hoşumuza gitiği gibi anlamlandırırız.