bildirgec.org

asker hakkında tüm yazılar

“TUTUKLUSUNUZ !”

koza 68 | 21 March 2007 14:59

Başkent, korku verici bir düş görüyordu… Bahar bile, bahara benzemiyordu…
Kentin yeni makyajı ; Muhafız askerlerin tüfekleri ve sıra sıra dizili tanklardan ibaretti…
Gri ve haki tonları hakimdi şehre…
Kimilerine göre, kaybedilmiş umutları yeniden bulmak için boyun eğmek ve susmaktan başka yol yoktu…Ah’larla vah’ların birbirine karıştığı başkentte bir iç kararması ile bütün duygular ve canlılık bir gecede ucup gitmişti adeta….

Tutuklu “bakan”,, bütün gücünü topluyor,korkusunu yenmeye çalışıyordu. Askeri bir okulun, sınıftan bozma odalarından birinde kilit altındaydı. Duyabildiği sesler, koridorlarda koşuşturan askerlerin ayak sesleri ile bahçeden gelen kedi miyavlamalarıydı…
Bu işin nereye varacağını kestiremiyordu. Ailesi, dostları, partili arkadaşları, halk ne durumdaydı?…Bu apaçık bir yenilgi demekti, bir yüz karasıydı…Bundan böyle , onu herkes , alçak, kalleş, görevini yapmamış bir adam sayacaktı…
“ Allah belasını versin!” diye söylendi, ne yapmalıyım diye düşündü…Elleri titriyor, gözlüklerini çıkartıp yeniden takıyor, sanki durmadan terliyormuşçasına alnını ve yanaklarını siliyordu…Yorgun damarları yüzünden olsa gerek,yürümekte zorluk çekiyordu…Yüzüne ıslak bir havlu tutarak odada bir süre dolaştı durdu…
Daha bir gün öncesinin , söz sahibi adamı; Her kapı gıcırtısı, her ayak sesi, anahtarın kilit üzerindeki her dönüşü ile irkiliyor, silinip gideceğini, bugüne kadar kazandığı ne varsa hepsini kaybettiğini düşünüyordu…Koridordaki, postal seslerine kulak kesiliyor, kapıların açılıp kapanışı ile evreni paramparça oluyordu adeta…
Olan olmuştu artık; Alın yazısının kendine yardımcı olmasını beklemekten başka çaresi yoktu… Gözyaşları, kırışan yüzünden dudaklarına dökülüyor, onları ıslatıyor, hıçkırıklara boğuluyordu…
Odası “mayıs” sıcağına rağmen serin sayılırdı. Masa, sandalye ve ranzanın dışında hiçbir şey yoktu. Kişisel eşyası olarak ta evinden alındığı gece, yanına alabildiği küçük valizi…
Yüzüne yeniden, ıslak havluyla kompres yaptı, ranzanın köşesine ilişti, odayı yeni görüyormuş gibi çevresine bakındı…
Kapı kilidinin dönmesiyle gözlerini kapadı, ellerini karnının üstünde kavuşturdu, nefesinin daraldığını hissetti…
Gelen nöbetçi subaydı…Tutuklu bakana bakarak özenli bir nezaketle,
“ Günaydın efendim! Ben teğmen………., kapıda görevliyim, bir isteğiniz olursa çekinmeden seslenebilirsiniz.”
Tutuklu, solgun ve bitkin görünüyordu. Şıklığı,halsizliğini ve mutsuzluğunu örtmeye yetmiyordu. Karşısındaki askere önce dik dik baktı,derin bir iç çekti. Toparlanmaya çalışarak,
Günaydın teğmen” diye kekeledi.İskemleye oturdu,nöbetçi subaya yan gözle bakarak,
“ Teğmenim ! İzniniz olursa birkaç sorum olacak.”
Genç teğmen, karşısındaki bu hayaletsel görünümlü adamı dikkatle süzdü. Onu tanıyordu ve devrilen hükümetin en önemli bakanlarından biri olduğunu biliyordu. Teğmen, ilk bakışta kendisini ürküten “bakanın” solgun yüzüne alışmıştı. Şimdi ise bu önemli adamın çekiciliğine kaptırmıştı kendini…Saatine baktı; Yediyi otuz beş geçiyordu. Nöbetinin bitimine otuz dakika vardı…”Bakan’ın “ sorusunu başıyla onaylayarak,
“ Evet! Tabi sorabilirsiniz” dedi…
“ Teğmenim,bizler burada ne kadar kalacağız bilginiz var mı?”
“ Bunu bilemem efendim”

“bakan” sinirlerine hakim olmaya çalıştı Alçak bir ses tonuyla,
“İnanılır gibi değil!…Temiz havaya çıkamıyorum,gazete yok,dış dünyayla tüm bağlantımız kesik…Ben kanun kaçağı mıyım?…Bana hemen gazete getirmenizi istiyorum! “
Teğmen, bakanın emredici tonda söylediği bu sözleri,kararlı bir ses tonuyla yanıtladı,
“ Şu an için böyle bir şey imkansız,siz tutuklusunuz! “
Bakan, asker üstünde psikolojik bir baskı kurmayı denemiş ama başarılı olamamıştı. Fazla ileri gittiğini düşündü,
“ Haklısınız teğmenim!…Özür dilerim,zırvalıyorum bağışlayınız!
Teğmen;
“Emirler böyle efendim, inanın !”
Tutuklu bakanın soruları, katı, soğuk ve dokunaklıydı. Yanıtını alamayacağına inandığı bir başka soruyu da sormadan edemedi,
“Ha! Bir de ailem ne durumda,onlarda tutuklu mu?”
Teğmen,
“ Sanmıyorum !”
“ Peki! Onlarla görüşmemize olanak sağlanacak mı? Kabine arkadaşlarım, başbakanım, parlamenterler neredeler ? “
Teğmen’in yanıtı katı ve soğuktu,
“Bilmiyorum efendim!”
Bakanın, gözlerinin çevresi kararmış, dudaklarının uçları kırışmıştı. Sıcaktan bunalmış gibi gömleğinin yakaları açıktı…Gözlüklerini düzeltti, kravatını çözer gibi ellerini yakasına götürdü, kravatının olmadığını hatırladı. Odaya kapatıldığı sırada , güvenlik gerekçesiyle almışlardı…
Tekrar, teğmene dönerek
“ Anladım teğmenim! Üstleriniz kararlı değil mi?…Er ya da geç bizi asacaklar !…”
Teğmenin yanıtlamasına fırsat vermeden genç subaya gülümseyerek,
“Siz daha çok gençsiniz,şunu bilin ki;Hayat rastlantısal zarlarla doludur…Bizim başımıza gelen de bunlardan biri olmalı ne dersiniz? “
“…………………….”
Bakan, duygusal ayrıntılar üzerinde durmayı sevmeyen bir adamdı…Ya da , öyle görünmek istiyordu…Bu konuşmaya son vermek istediğini anlatmak ister gibi yerinden kalkarak yatağına yöneldi, yutkundu, dudağını siler gibi yaptı ve,
“Teğmenim,son bir soru “ dedi
“Bulunduğumuz oda kaçıncı katta?”
Teğmen,
“ Üçüncü kattayız!”
“ Sizin nöbetiniz ne zaman bitiyor?”
Teğmen saatine baktı,aşağı yukarı on dakikadır tutuklunun yanındaydı…Kapıya yönelerek bakanın sorusunu yanıtladı,
“ On beş dakika sonra,arkadaşıma devredeceğim” diyerek odadan çıktı ve kapıyı arkadan kilitledi…

jargonu öğrenmeden gitmeyin

eminkeles | 15 March 2007 23:27

askere gidecek olanlar, sık duyacakları ve sık kullanacakları aşağıdaki terimlerin anlamlarına baksalar pek güzel olacak.

jargon

aztek / astek: astegmen
Kullanım: etrafta subaylar yokken kendi aranızda astek mehmet’e kıl oluyorum gibisinden sıksık kullanacaksınız.

batarya / bölük: Dört takimdan olusan birim, Komutani duruma göre ya bir yüzbasi yada bir üsteğmen.
Kullanım: Taburdaki bataryalar numaraları ile anılırlar. Mesela 12.7 gibi.

dogan günes: teskere sabahına verilen ad.
Kullanım: ayın x gününde terhis olacaklara, x-1 nci gün “Safak kac?” diye sorduğunuzda alacağınız cevap, “Dogan günes!”

Askerdeyim

eminkeles | 10 March 2007 07:54

Kolay olmasada Temmuz 2006 da yüksek lisansı dondurup askere gitmeye karar verdim. Kasım celbi için karar aldırdım ve 12 Aralık’ta 313 KDY (kısa dönem yükümlü) olarak silah altına alındım. İlk yazımı; askere gidecek olanları ne gibi şeylerin beklediği, bir an önce gitmekle, eninde sonunda geçirilecek bu tecrübeyi geciktirmenin, artılarını ve eksilerini tartışmak, gitmeden önce yaptığım ve yapılması gerektiğini düşündüğüm şeyler üzerine yazmak, istedim.

Bu bir Osmanlı Savaş fermanıdır!

anadoluca | 25 February 2007 17:57

İnternette dolaşırken bir sayfada rastladığım konuyu paylaşmak istedim.Aslında tarihten bir anektod gerçekliği de tartışılır ama ben yine de paylaşmak istedim.1915 yılında Çanakkale savaşı olduğu zamanlarda Avustralya’nın asker göndermesi üzerine Avustralya’da bulunan iki Osmanlı askerinin yaptıklarını anlatan yazıya şuradan ulaşabilirsiniz.

vatanımızı koruyan hacker’lar!

Kommix | 13 January 2007 04:05

başlıkta yazdığımı ciddiye aldıysanız ve katılıyorsanız, bildiriyi okuyun da bu siber askerlerimiz ne kadar muhteşem işler çıkarıyor görün:

atatürk'ü de kullandınız ya...
atatürk’ü de kullandınız ya…

efendim son günlerde görüyoruz ki, türk hekır‘larda (hacker demeye dilim varmıyor zira) bir artış yaşandı, önüne gelen hek sitesi açtı, ardına gelen hek timikurdu falan filan. bu hek timlerinden bir tanesi, bir adet phishing sitesini hekliyor. üstüne de atatürk resmini koyuyor, “we are turkish cyber army” falan yazıyorlar, kendileriyle gurur duyuyorlar. oysa, websense’te yayınlanan haberde tüm dünya bu hek timininsalaklığınıgörüyor. neden mi? şuraya bakın, anlarsınız.

Denizaltında yaşam

kopanisti | 12 January 2007 12:22

Denizaltı gemisinde görevli asker ve subayların nasıl bir hayat yaşadıklarını merak ediyorsanız siz de basit bazı uygulamalar yaparak Denizaltı Gemisindeki Hayatı yaşayabilirsiniz.

Dolabınızdaki raflardan birisinin üzerinde uyuyun. Dolap kapağını çıkarın yerine perde takın,
Eşinize, siz uyuduktan dört saat sonra perdeyi hızla açıp gözünüze fener tutmasını ve “Pardon yanlış yatak” diye mırıldanmasını söyleyin.
Her gün dört ila sekiz saat eliniz direksiyonda, motor çalışır vaziyette oturun ama hiçbir yere gitmeyin.
Size söylenen her şeyi tekrar edin.
Günlük konuşmanızı 15 cümle ile sınırlandırın. Geri kalan kısmı el hareketleri ile halletmeye çalışın.
Bir ay boyunca evden çıkmayın,banyo yapmayın,saç-sakal traşı olmayın.
Devamlı konserve ve dondurulmuş gida yiyin.
Arabanızın bütün camlarını siyaha boyayın.
Ellerinizi ve yüzünüzü motorine ve yağa bulayın.
Geceyarısı filmleri haricinde televizyon izlemeyin.
Aynı filmi hergün izleyin.
Oturma odanızda tekdüze ses yaratmak maksadıyla elektrik süpürgenizi sürekli çalışır bırakın
Elektrik ve su sayaçlarınızdan her saat başı kayıt alın.
Herkesin bir eli, arkasından kemerine bağlanmış olarak mutfak masasında yemek yemeye çalışın.
Mümkünse misafirlerinizi iri yarı arkadaşlarınızdan seçmeyi unutmayın.
Her gece yarısı kalkıp,en azından bir dilim reçel sürülmüş bayat ekmek yiyin
Ayda bir evdeki bütün elektronik cihazları sökün,sonra tekrar toplayın.
Sevmediğiniz arkadaşlarınızı yatılı kalmaları için evinize davet edin.
Buzdolabınızın motorunda gelen sesi periyodik olarak kontrol edin.
Evinizin duvarlarını ve bütün elektronik cihazlarınızı, bulabildiğiniz en mat gri renge boyayın ve bu işlemi üç ayda bir tekrar edin.
Evde yapılacak işler için görev bölümü yapın, iş emirleri hazırlayın, eşinize ve çocuğunuza birer role numarası vererek bu listeyi çerçeveleyerek evin müsait bir yerine asın

Sydney yerle bir oldu.

kopanisti | 19 December 2006 14:34

Sayın Avustralya Başkanı Eksalans hazretleri;
Biz iki Osmanlı askeri, ülkenizde bulunuyoruz. Duyduk ki devletimiz Osmanlı’ya Avustralya devleti olarak savaş açmış ve Çanakkale’ye asker göndermişsiniz. Bundan dolayı iki Osmanlı askeri olarak biz de Avustralya devletine savaş açmış bulunmaktayız.

Bu bir Osmanlı fermanıdır. Ekselansların bilgilerine duyurulur.

Karahisar diyarından Tarakçıoğlu Mehmet,
Karadeniz diyarından Menteşeoğlu Abdullah”

Diyen 2 Osmanlı askeri Sydney’i yerle bir ederler.
Hikayesi için buyrun buraya.

Eşi Türbanlı Subay’a Generallik yolu kapalı !

antidepresan | 18 November 2006 23:07

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım

TBMM milli Eğitim Komisyonu’nda CHP ve AKP milletvekilleri arasında yaşanan tartışmaya karşın kabul edilen düzenlemeye göre, subayların harp akademilerine kabulünde “eşlerin tutum ve davranışları” da etkili olacak.%99’u müslüman olarak kabul edilen bir ülkede eşleri türbanlı olan subaylara kurmaylık yolu’nun kapanmasını öngören yasa tartışma konusu tabiki.Milletvekilleri,anlam itibariyle milleti temsil eden, milletin hak ve cikarlarini kollayan, millet adina karar alan veya veren, kendinden önce milleti dusunmesi gereken, milletin oyu ile secilen ve milletin vergisiyle maasi ödenen ve kisaca bu vekilligi geregi milleti en iyi sekilde temsil etmek zorunda olan kisiler tarafından bu karar alınıyor.Aynı mantıkla gidildiğinde eşleri örtülü olanların subay ve astsubayların ordudan atıldığı bir memlekette bu milletin çocuklarını niçin askere alınıyor ?Acaba şu anda Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk yaşasaydı,türbanlı olan annesi Zübeyde Hanım içinde aynı durum geçerli olurmuydu ?Asırlar boyu cihan’a hükmetmiş bir osmanlı devletinde böyle bir sorun yoktu ama artık var.Sizce neden ?Sizce bu doğru bir karar mı ?

Meçhul Askerler Sahte Çıktı!

erususre | 09 October 2006 02:00

Fotograf eminim yabancı gelmemiştir!
Herşey Çanakkale’nin Fedakar Havacıları başlığıyla e maillere gönderilen e postalar ile başladı, daha sonra bazı sitelerde aynı konu içeriğinde haberler yapıldı, sonrasında posterleri yaptırılıp kamu kuruluşlarına ve işyerlerine satıldı.(birçok yerde gördüm)
Devamında gazetelerde bu fotografı yaınladı,ve nasıl bir arastırma yapıp buldular bilmiyorum ama fotograftaki askerlerin meçhul olmadıkları akrabalarının ortaya çıktığı söylendi .

Gelelim suanki duruma,
Türkiye Polis Dergisi’nde yer alan bir yazıda bu fotoğrafla
insanların kandırıldığı ve haksız kazanç elde edildiği ileri sürüyor.
Dergiye göre Uzmanlar, Türk Askerinin hiçbir zaman böyle bir kıyafetle gezdirilmediğini söylüyorlar. Buradaki fotografta kıyafetleri incelemiş ve iddalarının kaynağını açıklamaya çalışmışlar.