bildirgec.org

arabesk hakkında tüm yazılar

Televizyondaki yakın geçmiş-1

Culture Orange | 16 September 2008 16:29

Televizyon seyretmek eskiden güzeldi diye düşünüyorum. En azından gözünü para hırsı bürümüş medya patronları oluşmamıştı daha. Bahsettiğim yıllar çok eski yıllar değil bir 10 yıl gidebiliriz mesela. Çok geçmişe gidersek televizyonun biraz rengi kaçıyor ve siyah beyaza bürünüyoruz. Zaten tv’nin tadı sanıyorum ki 10 yıl önce çıkıyordu. Çizgifilmler olsun diziler olsun hepsi birbirinden güzel ve çileden çıkarıcıydı.
O zamanın dizileride güzeldi. İnsanı bağlar ama izlerken işten güçten etmezdi. Son bölümleri Rosalinda gibi trafik kilitletmez, asmalı konak gibi sinemada yayınlanmazdı. Tadında bırakırlardı. O zamanın komedi dizileri için ise fazla hayal gücüne gerek duyulmazdı.

Yalan Rüzgarı
Yalan Rüzgarı

Normal halkı canlandırmak yetebilirdi. Her gün yaptığı şeyleri tv de izleyen insan diziyi beğenir dizide kendini bulduğu için dizinin başarılı olduğunu düşünürdü. Şu sıralar bundan yararlanan tv dizileri “7 den 70 e herkes bir şeyler bulacak bu dizide” sloganlarıyla yayına başlıyorlar.
Bir at çiftliğinde geçen bir diziden herkes ne bulabilir kendine veya ütopyanın pembe boyalı yerebatan sarayına benzeyen mekanlarından ne anlayabilir ki insan? Hangimiz parmaklarımızı oynatarak yokuş aşağı hızla gemi azıya almış bir bebek arabasını durduruyoruz? Hani kendimizi bulacaktık biz bu dizilerde?
Bir ata binmek için 2 tane 1 ytl ve bir sopadan oluşan düzeneklere ihtiyaç var mıdır? Romanları dizilere uyarlamak ise ayrı bir furya oldu son günlerde. Aman bu yapımlardan biri tutmaya görsün hemen ardından ne kadar roman varsa hepsini dizi yapıp süreriz piyasaya.

ADA VAPURU YANDAN ÇARKLI

ewrim[pilli_silinen_hesap] | 18 July 2008 12:12

…En son lise yıllarında gitmişti Heybeliada ya.
Aradan geçen 10 yılda çok şey değişmişti hayatında.
Son günlerde geçmişiyle ilgili çok fazla görüntü geliyordu hatırına…
Bahar geldiğinden beri birkaç defa teklif etmişti Heybeli ye gitmeyi,
Oraya onu çeken neydi bilinmez ama 21 yaşında,daha üniversitede okurken evlendikleri,birbirlerini büyüttükleri ve 7.yıllarını devirdikleri kocasıyla gitmeyi istedi oraya.
….ve işte o gün gelmişti,çocukça bir sevinçle uyandı o Pazar sabahında,sevinçleri hep çocukçaydı…
Yanlarına neler almaları gerektiğini düşündü yatakta,
Mayoları,havluları,yedek tişörtleri ve güneş gözlükleri….o böyle durumlarda temkinliydi,kafasında her şeyi yedekler,listeyi gözden geçirirdi çoğu zaman,
Unutmak ve bir şeyleri ıskalamak ona göre değildi,
Karısının bu huyunu bilen kocası,sorumluluk almamanın dayanılmaz hafifliği içindeydi…
Uzun zamandır evde yapılmayan kahvaltılarla(buna genellikle akşam yemekleri de
dahildi) birlikte mutfakla aralarına mesafeler girmiş,diğerleri için özel bir yere sahip olan,anlam yüklenmiş bu mekan,onlar için oldukça sıradan,musluğu olan,evin herhangi bir odası haline gelmişti.
Yolda bir şeyler atıştırabileceklerini düşünüp-ki yemeseler de olurdu,kafaları o kadar doluydu ki midelerinin dolu ya da boş olması çok da önemli değildi-evden çıktılar.
Her zamanki rahatlığı ve dalgınlığıyla ağır ağır hareket eden kocasının hiçbir zaman acelesi olmazdı.

Yasal Video Klipler

mhalil | 31 January 2008 23:48

HitKlip, MESAM, MÜYAP, MGS ve MÜYORBİRtarafından lisanslanmış, Yasal Videoklip sitesidir.
yayınlanan klipler için ne sanatçılardan ne de kullanıcılardan para talep ediliyor.
Kazanç, aynen televizyonlardaki gibi reklam ile sağlanıyor.
Geliştirilen yazılım sayesinde klipler ardarda sıralanıp izlenebiliyor yani, playlist oluşturuluyor. Üstelik hazırlanan liste eşe-dosta-ahbaba da gönderilebiliyor.
Başlıca kategoriler, Unutulmayanlar, Enstrumantel, Azeri, Çocuk şarkıları, Yöresel Sanatçı klipleri, Amatör sanatçı klipleri,…vb olarak sayılabilir.
Ana sayfada, Pop, Rock, Hiphop, Arabesk, Fantazi, Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği, Özgün Müzik, Film Müzikleri, Şiir kategorilerine ait en fazla görüntülenen (Hit alan) videolar listeleniyor.
Listede, şarkıların yanında bulunan bilgi (info) simgesine tıklandığı zaman, şarkı sözleri, albüm adı gibi bilgiler, açılan pop-up pencerede görüntüleniyor.
Şarkı sözlerini ezberleyemeyen ve yalan yanlış sözlerle şarkı sözleyerek, şarkıyı katleden ve çevresindekilere açı çektirenlere duyurulur. 🙂
Özgüveni olanlar, kendi çektiği klipleri gönderip, (yeni eklenenler ya da Amatör Sanatçı Klipleri kategorisinde) yayınlanmasını sağlayablir.
Sitede sanatçı adına ya da parça adına göre arama da yapabilirsiniz.
Sitede şu an sadece Türkçe Klipler yayınlanıyor ( Azeri parçaları da Türkçe olarak kabul ediyorum, malum Biz bir millet iki devletiz 🙂 )

Ağlayan Çocuğun Esrarı

ikonoklast | 10 June 2007 21:58

aglak velet
aglak velet

Hani ünlü bir poster vardır, çoğumuz bunu bir kere görmüşüzdür: Ağlayan Çocuk. Türkiye’de 70’li yıllarda popüler olan bu resim otobüslerin, dolmuşların arkasına, dükkanlara, evlere asılmış ve ağlak şeylere bayılan halkimizce çok sevilmiş. Sızıntı adlı Nur Cemaatinin çıkardığı dergi de, popülerliğinden yararlanarak, bu posteri ilk sayısıyla birlikte promosyon olarak vermiş okurlarına. Bugünlerdeyse, “Avrupa Yakası” dizisinde Burhan Altıntop’un duvarında arz-ı endam ediyor bu velet, “Çiko” rolünde. (Bağa mı ağlıyosun Çikooo!) Araştırma yapmadan önce, bu afişe malzeme olan resmi meçhul bir Türkiyeli ressam yapmıştır sanıyordum. Hatta Sızıntı dergisi bunu ilave olarak verdiğine göre, kocaman adam olduğu halde, vaaz verirken durmadan ağlayan Fethullah Hoca’nın çocukken çekilmiş bir vesikalık fotografından yararlanılmış olabilir mi diye düşünüyordum. Meğerse Çiko’nun ressamı bir İspanyol vatandaşı olan, Franchot Seville, Giovanni Bragolin, veya J. Bragolin olarak tanınan Bruno Amadio‘ymuş. (Ne de çok takma adı varmış üçkağıtçının.) Meğer bu veled, sadece Türkiye’de değil, 80’li yıllarda İngiltere’de de fırtınalar koparmış. Salak İngiliz lümpenlerinin okuduğu The Sun adlı bulvar gazetesi, 1985’te yaptığı bir haberinde, Ağlayan Çocuk resminin yanan evlerin kalıntıları arasından hiç hasar görmeden çıktığını iddia ediyordu. İtfaiyecilerin ifadelerinden yararlanıldığı söylenen habere göre, bu lanetli resmi duvarına asan herkesin evinin barkının yanıp kül olma tehlikesi vardı. (Burhan Altıntop da tehlike altında demek ki. “Evim yandı ya beniiiim! Plazma tv’nin taksidi de yeni bittiydi yaaa!” deyu feryad edebilir yakında.) İngilizler de bu haber üzerine yine The Sun’ın organizasyonuyla, kitap yakan Nazi dürzüleri gibi, Ağlayan Çocuk resimlerini toplu halde meydanlarda yaktılar. Aynı yıllarda, Türkiye’de yaşayan ahali ise kendilerine yeni yeni ağlak idoller bulup tapmaktaydı. “Acıların çocuğu Küçük Emrah” (şimdilerde epey büyüdü maaşallah, sadece Emrah olarak anılıyor, arabeski de bıraktı pop söylüyor), “Küçük Ceylan”, “Acıların kadını Bergen” gibi. Ne demiştik, halkimiz ağlak figürleri sever, tapar. İnsanlarımız bir başkasının kendileri gibi ya da kendilerinden daha kötü durumda, mutsuz, melankolik vb. olmasından memnun olur, ona acımaktan haz duyarlar. Ne bileyim “ibret alırlar”, şükrederler, eğlenir oyalanır, yuvarlanıp giderler. Üstelik bu bir çocuk ya da kadınsa, güçsüz, korunmaya muhtaç bir figürse, bu acıma duygusu daha sadistçe bir keyfe dönüşüyor gibi. İşte o yüzden sabah akşam ağlamsırık dizileri seyredip muma dönüyor bunlar. O dizilerde ya bir kadın, ya da bir çocuk acınacak durumlara düşüyor genellikle. Ya da “Kadının Sesi” ve benzeri çığrışma programlarında…
Elin İngilizi topluca şeytan çıkarma ayini formatında Ağlayan Çocuk idolünü yaktı, kurtuldu. Türkiye’de aynı şeyi yapamadık, ağlayan çocuklar çoğaldıkça çoğaldı, çeşitlendikçe çeşitlendi maşallah. 68’lisi, 78’lisi, milliyetçisi, Atatürkçüsü, liberali, İslamcısı, popüler kültürde her görüşten, her yaşam tarzından insanlara göre ağlayıcılar ve ağlatıcılar bulunuyor ve çok da tutuluyor.

KADINLAR ŞAİRLERİ SEVMEZLER, NE YAPSAN BOŞ!

Radyocu | 01 May 2007 00:32

KADINLAR VE ŞAİRLER
KADINLAR VE ŞAİRLER

Bu ifadeyi bir şairle yapılan bir röportajda okumuştum: “Kadınlar şairleri sevmezler”. O zamanlar anlayamamıştım bu sözü. “Nassı yani? Sen kalk kadınlar için şiir yaz. Onların (belki de sadece uykusuzluktan dolayı) hülyalı bakan gözlerinde bile ummanları gör, ondan sonra seni sevmesinler! İnanmıyorum!” şeklinde bir tepkim olmuştu.

Fakat zaman geçtikçe bu sözün aslı, zihnime soğuk su gibi sızdı. Yaşanacak ve görecek şeyler varmış demek ki! Anlamadığınız sözleri hemen unutmayın, saklayın. İlk duyduğunuzda anlamadığınız sisli ifadeler, zamanla zihninizde, gevşek bohçalar gibi çözüleceklerdir. Bunu derim başka şey demem!

Arabesk

cezass | 29 March 2007 09:18

arabesk filmini hatirliyormusunuz arkadaslar? hani sener sen in ve mujde ar in oynadigi film. allah im kor et beni diye bir sarki soyluyordu filmde sener sen. benim nerdeyse en sevidigim turk film ama nerden satin alabilirim bilmiyorum? tavsiyesi olan arkadaslar?

yardim lutfen.

Batsın Bu Dünya!

seteka | 13 February 2007 05:16

Bir Nihavend Şarkı: Batsın Bu Dünya!

“Türkiye Türkiye olalı böyle zulüm görmedi”….buna benzer bir cümle Cumhuriyet’in ilk yıllarında Sivas’ta yapılan bir klasik müzik konserinden sonra vatandaşın birinin Sivas Sivas olalı… diye başladığı cümledir ve de konumuzla yakinen alakalıdır: Kapsam, ister Sivas olsun, ister Türkiye, mevzu aynı: devlet Kat’ında müstahkem mevkileri işgal edenler her konuda olduğu gibi musiki konusunda da kendilerine derin otorite vehmetmekte, vehimle kalsa gene iyi, bizatihi bu otoriteyi, eskaza ‘yanlış’ musikiler dinleme eğilimindeki biz fanileri yola getirmek için de kullanmaktalar. Peki Sivas’ın gördüğü zulümden bu yana köprülerin altından çok su akmamış mıydı? Demek akmamış ki, zulmün katmerlisiyle karşı karşıyayız: 7 dakikada (nota yazımı dahil) bestelenmiş bir nihavend şarkı bu : “Batsın Bu Dünya”.

işimdeyim, gücümdeyim

| 03 November 2006 07:26

selam günnük,

yokluğunda neler oldu dersen diye (ki demezsin; bilirim), anlatıyorum başımdan geçip aklıma gelenleri (bkz: geçip gelmek):

1. bayramda 9 günlüğüne memlekete gittim. halep’ten dayım ve yengem gelmiş “sınırdan vatandaş değişimi” programıyla. türkçe bilmediklerinden ben arapça öğrenmek zorunda kaldım 🙂 şimdi, 13. savaşçıdaki adam tadında arapça derdimi anlatabiliyorum.
2. askerlik şubelerinin ve tabipliğinin de devlet daireleri gibi çalıştığını farkettim üzülerek (bkz: tecil işlemi için gereken muayenenin 4 saat sürmesi; üstelik muayene yapılmadan onay verilmesi).
3. arkadaşın balık yemek için bizi dağa çıkmaya ikna etmesi (şaka değil valla bak) ve biz balık yerken başlayan yağmur sonucu dağın başında çamura saplanan araba başında 5 saat mahsur kaldık. yardıma gelen tamirci de çamura saplandı. 🙂 sonra gelen jip kurtardı da 02.30 suları evimize gidebildik.
4. geri vitesi “kelepçeli” olan abimin arabasını sürdüm biraz şehir içinde. vites kolu üstündeki kelepçeyi yukarı çekip birinci vitese taktığınızda geri vitese takılmış oluyor yani. ama şöyle bir sorun vardı ki, bu kelepçenin yayı takılmış. yani şöyle oluyor; kırmızıda duruyorum. sonrasında 1. vitese takıyorum (ya da öyle sanıyorum), sonra gaza bastığımda arkadaki arabanın tamponunu öpüyorum geri geri. 🙂 evet evet, kırmızıdan geri viteste kalkan ilk türk insanıyım ben sanırım. arabayı park ettikten sonra 45 dk ayak titremenizin geçmesini bekliyorsunuz; o ayrı konu.
5. pikniğe gittim nerdeyse yıllar sonra. tavuk pişirdim mangalda, dana etinin en güzel yerinin sırtından geldiğini öğrendim. çatal götürmeyi unuttuğumuzdan onlarsız da yemek yenebileceğini farkederek, açlığın nelere kâdir olduğunu anladım. biât ettim, inandım.
6. ikinci el bir opel corsa almayı düşünüyorum şu sıralar. arkasına “opel corsa – böyle cor” yazdıracağım. 🙂
7. yeni bir fantezim var işimle ilgili: yaptığım bir sitenin sloganı olarak “indernet bizim işimiz!”i kullanacağım. 🙂 arabesk cep telefonu melodisi sitesi olabilir misal. site adı da : yukleeeahh.kon olabilir.
8. üst maddede “utanmasam” yazınca aklıma (sanırım) ümit besen’in “utanmasam karşında ağlarım şimdiiiii” şarkısı geldi. bizim ailede arabesk dinlenmez. sezen aksu, ahmet kaya, zeki müren, ümit besen, adnan şenses, bülent ersoy da dinlenmiyor. aslında epeydir kimse müzik dinlemiyor. ama şimdi şöyle bir gariplik var ki, ben üstteki sanatçıların neredeyse tüm şarkılarını ezbere biliyorum. neden-nasıl bildiğimi de bilmiyorum. ama biri “nikah” dediğinde benim içimden anlamsız bir şekilde “nikah masasınaaaaa oturdun işte, unutmak çok zormuş böyle sevinceeah” diye şarkı söylemek geliyor. söylemiyorum, o ayrıııı. acaba şu “internet bizim işimiz” fantezisinin temelinde bu mu yatıyor diyoruz, ve bir sonraki haberimizle devam ediyoruz sayın sevgili okuyucular. evet.
9. “pınar altuğ beni de aldatsın!” kampanyası düzenlemek istiyorum şu sıralar. şahsımı demek istemiyorum, yo hayır, yanlış anlaşılmasın. bir arkadaşımın lafıydı bu: “abi, pınar altuğ beni de aldatsa ya ne güzel ohh!” o yüzden bir internet sitesi yapıp herkes özelliklerini yazsın istiyorum. sonra oylama başlasın. her haftanın birinicisini, pınar gelip ikinciyle aldatsın mesela di mi?
10. ev arkadaşım ay sonu askere gideceğinden evi taşımam icab ediyor yine. “sakınan göze çöp batar” misali, taşınmaktan ne kadar çok tiksinirsem o kadar sık ev taşımak zorunda kalıyorum. ev sahibine söyledim çıkacağımı. o da bas bareton komşumuz olan emlakçıya yetiştirmiş. bugün beni aradı godfather ses tonuyla. “şimdii, evi ziyarete gelecek olan adamları nasıl gezdiricez? anahtarı verseniz olmaz mı? hangi günler evdesiniz? bıdı bıdı vıcır vıcır püsür?” diyor özetle. ben de ev arkadaşıma topu atarak, “ben bi ona sorim bakim ne dicek” dedim. (bkz: “ben bilmem, beyin bilir.“)
11. “unutulanlar, unutanları asla unutmazlar” gibi laflarda tekrarlanan “unutma” yerine niye “aldatma” filan diyemiyoruz ki? (bkz: “aldatılanlar aldatanları asla aldatmazlar.“, “öldürülenler öldürenleri asla öldürmezler.“…)
12. patron bir gün iş verdiğinde, “bana iş verme, iş yapmasını öğret” demek istiyorum. (bkz: bir çin atasözü olan “bana balık verme; balık tutmasını öğret“)
13. geçen gece 01.20 sularında, sabah para gerek olacağı için para çekmek istedim. yoğun yağmur altında hiç de merkezi olmayan bir yerde bankamatik sırası bekledim garip bir şekilde. kamera şakası kurbanı olabilir miyim?
14. “impala, bişey sorcam” diyenlere hemen “beşşş” diyorum bu ara. genelde tutmuyor tabi. şahan’ın ilkokul öğrencisi küçük jose (“hoze” okunur :P) tiplemesinden kalmış sanırım. (bkz: “kaça gidiyorsun sen küçüğüm?” “sekkizzzz”)