bildirgec.org

ahlak hakkında tüm yazılar

İNSAN BİLMECESİ…

| 19 December 2008 18:51

İnsan nasıl bir bilmecedir ki hala oluşumu net ve kesin olarak çözülememiştir. Yüzyıllardır hatta milyon yıldır çözüme kavuşamamış bir bilmecedir. Dünyadaki tüm canlılar içinde önemli ve ayrıcalıklı bir varlık olan insan, en büyük ayrıcalığı ile gelişmiş zihni, dil ayrıcalığı ile konuşma yeteneğinin oluşturduğu kültürü ve biyolojik özellikleriyle kendisini diğer canlılardan ayırır. ama en nihayetinde hayvanlar âleminin en üst üyesidir. Nitekim bilim adamları insanı, memeli hayvanların en gelişmiş grubu olan primatlar (Primates) takımı içinde maymunlarla birlikte eşleştirerek, sınıflandırmışlardır. dallara tutunarak ve ağaçtan ağaca atlayarak yaşayan bu hayvanlar, zamanla bir takım değişiklikler geçirmeye başlamış. bu hareketler esnasında uzaklığı daha iyi kestirebilmeleri için, gözler yüzün ön kısmına doğru yaklaşmış. İnsanın en yakın akrabası olan maymun, ağaçlardan iner ve birkaç adım atmasını öğrenir. derken bilim adamlarının teorileri ortaya çıkar. (BKZ. EVRİM)
Dryopithecus cinsi olarak adlandırılan 22 yıllık ilk insanımsı maymun fosilleri, Doğu Afrika’da bulunmuştur. Hindistan’da bulunan insana ait en eski fosil ise 16 milyon yıllıktır.

Erkeklerin şeytanla imtihanı

nebilim | 06 December 2008 15:15

Birçok gazete ve tv haberine de konu olmuştur; ateşle oynayan çocuk evi yaktı, samanlığı yaktı vs.
Kendi çocukluğumu hatırlıyorum; bir zaman evdeki çekyatın arkasında gizli gizli kibriti yakıp seyrederken çekyatın arkasındaki bezin bir ucunun tutuştuğunu ve bez tamamen yanana kadar zor söndürdüğümü hatırlarım. Annem temizlik yaparken farketmiş bir şekilde kapanmıştı olay. Yine çocukluğumda yaz tatilinde köyde derede balık tutarken ne için yaktığımızı hatırlamıyorum bir tarlayı tutuşturmuştuk da elbiselerimizi ıslatıp alevleri döverek ancak söndürebilmiştik. Ta köyden bile yanık tarla belli oluyordu tabi o olaydan da bir şekilde yırttık kalmadı üzerimize. Sonrasında sokakta bulduğumuz kağıtları, kaldırım kenarlarında biriken kavak pamukçuklarını ne bulursak yakıyorduk. Şehrin ortasında, bakkalın deposundan meyve kasalarını yürütür, sokak ortasında yakarak üzerinden atlardık.

güç dengeleri

| 30 November 2008 11:24

Sosyal birer varlık olan insanların hayatına düzen getirmek için çeşitli kuralar vardır. Din, yasalar, gelenekler, töreler vs… Bunlar insanların huzur içinde yaşamalarını sağlamak amacını taşır. Ama maalesef ki kimi zaman bunları görmezden geldiğimiz de olur. Adaletsizliği, zulmü, ahlaksızlığı görmezden geliriz. Kimi zaman da haksız yere insanların mağdur olmalarına seyirci kalırız. Hatta onları bizzat bizler ezeriz.
Bu dengesizliğin, bu adaletsizliğin sebebi güç dengeleridir.
Hayatımızın her anında güç dengelerinin etkisine şahit oluruz. Kimi zaman yapılan adaletsizliği kınarız, kim zaman görmezden geliriz, kimi zaman ise biz bir haksızlık yaparız veya onaylarız.

ekonomi de sörf yapmak

sbaskentli | 17 November 2008 13:34

Yıl 2008 ne garip bir zaman diliminde yaşamaktayız.
İnsanlarımızın bir çoğu ekmek derdinde. hatta ekmek derdi davasına birbirininin ense arkasını kollama derdinde.

Haklı kasız tartışması yapacak değilim bu konuda. Zaman öyle bir hal aldı ki başkalarına zarar vermen kendi ekmeğini kazanmak bir çokları açısından neredeyse mümkün değil.

Bir kaç yıldır sürekli güzel tablolar çizen , daha doğrusu bize öyle aktarılan ekonomimiz hızla tepe taklak olmakta.

Bundan 10-20 yıl önce küreselleşme adı altında yola çıkarak tüm dünya ekonomisini tek bri çatı altında toplamayı amaçlayanlar çoktan amaçlarına ulaştılar.

Medyadaki Etik

afs | 08 September 2008 13:58

Gazetelerin kuponlarla kendilerini satmaya çalışmaları, televizyon kanallarının magazin bile denilemeyecek görüntülerle reyting toplama amacı, basın çalışanlarının birbirleri arasındaki sürtüşmeler, rüşvetler, haber alım-satımı… Liste uzayıp gidiyor. Peki, bu işin bir etiği varken, bu etiğe uyanlar nerede?

Aşağıda okuyacağınız maddeler hemen hemen tüm dünya tarafından kabul edilmiş olan, Türkiye’de de Basın Konseyi tarafından hazırlanan “Basın Meslek İlkeleri”nden birkaçı.

Düşünce, vicdan ve ifade özgürlüğünü sınırlayıcı; genel ahlak anlayışını, din duygularını, aile kurumunun temel dayanaklarını sarsıcı ya da incitici yayın yapılamaz: Özellikle televizyon kanallarının uyması gereken en can alıcı kurallardan biri. Acaba hangi kanal tam manasıyla bu kurala riayet edebiliyor? Çünkü televizyon kanalları reyting peşinde koşmak zorunda… Sebep? Para kazanmak. Bunun için yapılabilecek en iyi şeylerden biri de tabii ilgi uyandırabilecek, insanları yormadan kendini izlettirebilecek, düşünce kapılarını kapatan programlar yapmak. Bu programların her nasılsa ortak noktası da televole kültürünün uzantıları olmaları. Ülkemizde öyle bir televole furyası var ki, ötele ötele gitmiyor. Gitse bile başka bir formatta geri dönüyor. Ama aslında pek çok değerli insanın da söylediği gibi, bu programları ayakta tutan, programları yapan kimselerin inatçılığı değil, halkın yeterince bilinçlenmemesinden kaynaklanan seçimleri. Bu bahsettiğimiz programlar direkt olarak bu maddeye aykırı yayınlar yapıyorlar. Tabi bu noktada RTÜK’ün yetersizliğinin de olduğunu düşünüyorum.

Bahsettiğim bu magazinsel ve kendini seyirciye yormadan izlettirebilecek programlar genelde paparazzi çizgisinde ve ünlü insanların hayatlarını yansıtan haberler&programlar oluyor. Bu noktada şöyle bir ilkeden bahsedebiliriz; “Kişilerin özel yaşamı, kamu çıkarlarının gerektirdiği durumlar dışında, yayın konusu olamaz.” Bu kural, neredeyse tüm magazin programları ve gazetelerin paparazzi muhabirleri tarafından ihlal ediliyor.

İslam ve levye

| 03 September 2008 11:51

Levye, kürek, tornavida, çekiç, spatula, fırça…
Araçlar, bir işi yapmak veya yapılmasını kolaylaştırmak için

kullanılırlar. Beklentilerimizi yerine getirmek ve ihtiyaçlarımızı

karşılamak için araçlara ihtiyaç duyarız.
Fakat, araç sahibi olmak tek başına yeterli değildir. O aracı

kullanmayı bilmek, amacına uygun bir şekilde kullanmak gereklidir.

Herkes bir anda testere sahibi olabilir, ama marangoz olamaz.
Bu, eğitim, zaman ve kişisel çaba gerektirir.

***

İslam felsefesinin özündeki gerçek, herşeyin üzerinde gerçek –

Kolektivizm ve ahlak kavramımız

| 02 June 2008 10:40

Fatih semtinden...
Fatih semtinden…

Ahlak kavramı bizim için ne kadar önemli farkında mısınız? Her nedense “etik” kavramından birazcık daha farklı ülkemizdeki ahlak kavramı.
Türkler olarak ahlak için ”namus cinayetleri” işlemekte sakınca görmeyiz. Ailemizdeki kadınların ahlakı bizden sorulur. Bu ahlak kurallarına da ailedeki erkekler karar verir. Bu erkeklerin ahlaklı işler yapıp yapmadığı da asla sorgulanmaz.
Aynı ahlaklı Türkler taytlı sporcuları dövmekten çekinmezler. Ne de olsa mahallenin namusu onlardan sorulur. Taytla gezerek kadınlarının namusunu bozan bu kişileri cezalandırmak görevleridir.
Yine aynı ahlak kurallarına göre amacı eşcinsellerin eşit diğer bireylerle eşit koşullarda yaşamalarını sağlamak olan lambda derneği kapatılır. Bu derneklerin senelerdir yasalara göre çalışmalarına rağmen. Fakat bu sefer ahlak normları büyük yerden gelir. Toplumumuz adına emniyet müdürü ve vali karar verir neyin ahlaksız neyin ahlaklı olduğuna…
Şu köhnemiş ahlak kurallarımızda sergilediğimiz duyarlılığı keşke biraz olsun iş ahlakı, dürüstlük, ifade ve düşünce özgürlüğü gibi meselelerde de sergileyebilseydik. Belki o zaman belki bugün aslında yıllardan beri varolan mahalle baskısı kavramını tartışmıyor olurduk.
Gitgide muhafazakarlaşıyor muyuz, yoksa her zaman böyleydik de şu an mı gözümüze çok batıyor bilmiyorum. Ama tek bildiğim şey Batılıların sık sık eleştirdiğimiz bireysellik kavramını Türkiye’de çok ama çok özlediğim.

HUME’UN AHLAK ANLAYIŞI

doxa | 21 May 2008 22:51

Hume’a göre, ahlak dış tecrübeye dayandırılamaz. Ahlak akılla da açıklanamaz. Ahlakın kuralları, insan doğası ile ilgili araştırmadan çıkar. Bu anlamda da yine ahlak olgulara dayanmış olur. Ancak bu olgular gözleme dayanmaz, duygu durumlarına dayanır. Ahlakın alanını tamamen duyulur dünyadan çıkarmıştır. Hume ahlakın alanının duygu olduğunu söyler. Ahlak kurallarını elde edebilmek için, insan kendi doğası üzerinde araştırma yapmıştır. O bu araştırmayı şöyle açıklar: Ahlakın genel prensiplerini ortaya çıkarmak için, zihnin özelliklerini analiz eriz. Bu günlük hayatta kişisel değerlere karşılık gelir. Ve aklın her durumunu değerlendiririz. Aklın özelliği, objeler hakkındaki nefret ya da sevgi duymamızı sağlar.“Ampirik olarak kazanıldığına inandığı ahlak kaidelerini, deney ve gözlem yardımıyla tanımlamayla ve çözmeye çalışır. Hareket noktası olarak alınan, övülen ve yerilen özelliklerde faydalı ve hoş olan, ölçü kabul edilir.” Yani temel olarak ahlaki kaideleri, takdir ya da beğeni hislerine dayanır. Övgü ya da yergi ahlaki yargıların temelini oluşturmaktadır.“Hume’a göre ise insanlar, mutluluk veren şeyleri doğru, acı veren şeyleri ise ayıp olarak niteliyorlardı. Hume, bu açıklama ile yetinerek ahlakı ilahi bir kaynağa bağlamaktan kaçındı.” Ahlakın kaynağı bizim takdir ve beğeni hislerimize dayandığından dolayısıyla ilahi bir etki söz konusu olamazdı. Ahlakın kaynağı duygular olduğuna göre, Hume duyguları analiz eder. Onun diğer duygulardan ayrı tuttuğu bir duygusu varır: “sympathie”(duygudaşlık)Hume bir kişinin sympathie sayesinde başkalarının haz ve acılarını hissedebildiğini söylemektedir. Ahlakın amacının hazzı elde etmek ve acıdan kaçınmak olduğunu söyler ve bu noktada Hume’un faydacılığının açıkça hissedildiğini görürüz. “Sympathie, sayesinde ancak genel iyiliği kendi isteklerimizin konusu yapabiliriz ve ancak sympathie ile bütün çıkarından birçok noktalarda ayrılan, hatta ona karşı gelen kişisel çıkarlara karşı koyabiliriz.”
Ahlakın temeli olan duygudaşlık birbirimizi anlamamızı ve dolayısıyla da bir toplum oluşturabilmemizi sağlayan şeydir. Bütünün, insanlığın çıkarını ancak biz sympathie sayesinde göz önünde bulundurabildiğimize göre, bir toplumun bütün kalabilmesini sağlayan şey, sympathie olmaktadır. Sympathie olmasaydı, insan egoizmin ileri sürdüğü gibi, sadece kendi yararını düşünen varlık olacaktı. Sympathie, diğer duyguları ve diğerlerinin duygularını anlamamızı sağlayan bir duygudur. Bu şekilde aynı zamanda iletişimin oluşmasında etkili olduğunu görmekteyiz. Bu da toplum için gerekli dinamiklerden olan iletişimde de sympathienin rolü olduğunun farkına varmamızı sağlar.İlk bakışta ‘başkalarını düşünme’ ile faydacı anlayışın uzlaşabilmesini anlamlandıramayabiliriz. Ancak Hume egoizmin temel savını kabul etmiş, aynı zamanda faydacı bir düşünür olarak ‘başkalarını düşünme’ ile yararcılığı uzlaştırmıştır. Öncelikle yararcılığın elde etmek istediği yararın, çoğu kez anlamından sapmasıyla ortaya çıkan ‘çıkar’ kavramı ile karıştırılmaması gereklidir. Burada yarar aslında iyiliğimiz için olan, mutluluk ve haz veren anlamındadır. Hume’ a göre, biz haz verene iyi, acı verene kötü diyoruz. Bu da iyi ve kötünün temelinde haz ve acının dolayısıyla ya yararın olduğunu gösterir. Ayrıca Hume, duygudaşlığında haz ve acıya dayandığını söylemektedir. Duygudaşlık yani sympathie, bize başkalarının haz ve acılarını hissetmemizi sağlar. Biz bu haz ve acıları tasdik eder ve ya tasdik etmeyiz. Böylelikle başkasının haz duyduğu şeyi biz sympathie ile hisseder, tasdik eder ve bu ‘iyi’ deriz. Bu noktadan ancak insan ‘ortak iyiyi’ isteme haline bürünür. Duygudaşlıkla beraber haz ve acı duymak başkalarının ve de bütünün yararını istemeye neden olur. Ayrıca bütün dolayısıyla kişi kendi yararını da düşünmüş olur. Kişi bir bütün içindedir ve başkalarının hislerini hissetmesi, onun kendine iyi olanı istemeyi bırakıp, bütüne iyi olanı yani ‘ortak iyiyi’ istemesine yol açar.“Ahlaksal eylemin değeri yararlı ya da zararlı etkilerine göre ölçülür. Başkalarının eylemlerini, sympathie sayesinde, genel iyiliğe yaptığı etki ile tartmak alışkanlığından, kendi eylemlerimizi de artık bu ölçüye göre yargılarız. Bu değerlendirmelerin toplamı da vicdan denilen şeydir. Bu da insana baştan verilmiş bir şey değildir, insanların birlikte yaşamalarından sympathie ile ilgili duygulardan gelmiştir.” Yani Hume’a göre, sympathienin rolünün büyük olduğu toplum düzenin de, ‘ortak iyiyi’ isteme hali alışkanlığı vicdanı oluşturmaktadır.

david hume
david hume

artı kaynak: http://www.felsefeekibi.com/site/default.asp?PG=1273