Bekir Coşkun 21 temmuz 2006 tarihli köşe yazısında, İsrail’i eleştirenlere şu cevabı veriyor.Bu yüzyılda hala ortaçağ kurallarını, yaşam biçimini, kültürünü, eğitimini, hukukunu yaşayan toplumların ayrıca bir “düşmana” ihtiyaçları yoktur.Allah’ın verdiği aklı, yaratıcılığı, gelişmeyi reddeden… Uygarlığa arkasını dönen toplumlar asla kazanamazlar.
Yobazların, gericilerin, şeyhlerin, şıhların, mollaların, imamların peşine takılmış… Onların kendi çıkarlarına göre kurdukları düzeni yaşamak ve yaşatmak isteyen halkların “medeniyet” karşısında ezilmeleri kaçınılmazdır.
Ben de beyefendiye soruyorum, medeniyetin ve beraberindeki bütün kavramların Filistin, Afganistan, Irak ve Lübnan’daki yıkıntılar altında kaldığını söylemek için bilmem alim olmaya gerek var mı?Sanıyorum insanoğlu önümüzdeki on yıllar boyunca bu kavramları tekrar tartışıp tarif etmek zorundadır.
yorumlar
Hımmm…Oldukça tanıdık cümleler.Bir an aklıma Hitler, Mussolini ve arkadaşları geldi.
Ayrıca o medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar, başkalarının medenileşmesine izin vermeyen, hafif bir ilerleme sezinler sezinlemez hemen paçadan tutup aşağı çeken bir zihniyettedir. Bu şeyhler, mollalar dediğiniz şeyler şimdiki anlamıyla gericilik değildir. İslam toplumlarındaki dayanışmayı sağlayan sivil toplum örgütlenmeleridir. Hepimizin dedesi bir molla, şeyh veya dervişti ve kurtuluş savaşı bu insanlarla kazanıldı. Osmanlı bile yüzlerce yıllık tarihinde yedi düvelle birden savaşmadı. Bizi sırtımızdan ilk önce vuranlar batı medeniyetinin kölesi olmuş olanlardı. 3000 yıldan fazla İranlılar (Persler) burada vardılar. Kimse bu medeniyeti küçümsemeye kalkmasın. Bir devleti din geri bırakıyorsa İsrail bu konuda en yobaz olanıdır. Ama gerilediği falanda yoktur. Çünkü İsraili, Amerikası, Avrupası hep bencilce düşünmekten yoksun halkların üzerine basarak yukarılara çıkmışlardır. Ürettikleri bir şey yoktur. Bu kadar para harcayıp bu kadar az şey üreten bunlardan başka millet yoktur. Ürettiklerinide zorla veya binbir hilelerle pahalıya satar ve ülkeleri borçlu sömürgeleri haline getirirler. Bu gün ABD nin kasasında büyüklüğüne oranla doğru dürüst altın rezervi yoktur. Ama satın alma gücü inanılmazdır. Altın rezervi karşılık göstermeksizin istediği kadar dolar basmaktadır. Dolarla ticaretin dışına kimse çıkamaz. Bakınız petrolünü euroyla satma kararı alan Irak’ın başına neler geldi. Ülkelerin iç işlerine karışıp komşularıyla yada kendi kendileriyle savaştıran yine o medeniyet kisvesidir. Bakınız Fransa’ya Rwanda’da bir milyondan fazla aynı etnik kökenden insanın birbirini öldürmesini nasılda sağlamıştır. Dile kolay bir milyon insan. Fransa burda milyar dolarlar karşılığı silah satışı yapmıştır.Bosna’da yapılan soykırıma hiçbir medeni ülkenin sesi çıkmamıştır. Buradaki insanlarda mı yobazdı. Avrupa’nın ortasındaki kimseye zararı olmayan Avrupalı insanlardı. Bu medeniyet denilen meret eğer bir bebenin aç kalmasına bir kadına tecavüz edilmesine bir erkeğin onurunun alaşağı edilmesine, bir yavrucağın korkudan aklını yitirmesine neden oluyorsa kalsın ben böyle medeniyet istemem. Ölen milyonlarca masum insan adına ve o insanlarlarla beraber yaşayan, onlarla beraber paramparça olan evcil hayvanlar adına soruyorum. Bekir Çoşkun bu insanlara yada köpeklerine kedilerine “Köpeciği Pako” kadar değer vermiyor mu? Onların suçu bu topraklarda doğmak mı? Onların suçu sadece farklı bir dine inanmış olmak mı? Onların suçu batılı devletlere ajanlar gönderip birbirlerine kırdırtmamak mı? Onların suçu zengin enerji kaynaklarına sahip olmak mı? Bu ülkeler kendilerine saldıran ülkelere sataşmıyor, onları aşağılamıyor, karışmıyor ve onlara kin duymuyor ama oturdukları yerde siyasi, askeri, ekonomik vs.olarak rahatsız edilip duruyorlar. Herkesin bir dayanma haddi vardır ondan sonra her kes kendi gücü miktarınca direnişe geçer. Ordusu olan savaşır olmayan gerilla olur veya terörist olur. Bakınız Amerika, İngiltere, Fransa, Suudi petrollerini çıkartıp işlerler. Arabistanın başınada politikalarına itiraz etmeyecek krallar tayin ederler. Petrolden kazanılan gelirin istenildiği gibi harcanmasına karışırlar Kuveyt’te olduğu gibi üçüncü ülkelerin açabileceği savaşlara karşı koruma parası keserler. Bu düzene karşı bağımsızlık isteyen kralları ise süikastle öldürülmek bekler. Nasıl bir medeniyet ki kendinden önceki medeniyeti kana boğarak üzerinde yükselmiştir. Fransızlar Cezayir’de yaptıklarından, Ermeniler Türkiye’de yaptıklarından, İngilizler ve Latinler Amerikada yaptıklarından, Sırplar Bosna’da yaptıklarından, ABD nin Vietnamda, Japonya’da yaptıklarından nasıl olurda kimse Almanlar’ın Yahudilere yaptıkları gibi hesap sormaz. Bakınız tarihe ders çıkarınız. Tarihimizi bir kere okuyun, üç kere tekrarlamış olursunuz. Hep aynı hatalardan mürekkeptir. Bakın dünyada savaş çıkan yerlere hep eski Osmanlı topraklarıdır. Çok ilginçtir. ABD, Fransa, İngiltere, Rusya bizim baş düşmanlarımızdı ve olmaya devam edecekler. Taki biz onları eskiden yaptığımız gibi avucumuzun içinde oynatmayı becerene değin.
@zabun:
destek olarak,içinde ince bir nüans barındıran şu tarihi ve bilimsel saptamayı belirtiyorum:
ayrıca medeniyetsizlikle suçladıkları medeniyetlerin insanlığa kazandırdığı konular hakkında bir kaç bilgide var
@gabiBu cevap, “İsraili eleştirenlere” değil.”İsrail’in barbarlığını lanetleyenler, Filistin’de, Lübnan’da parçalanan çocuklar için dizlerine vuranlar olarak ” kendimize.” Sorun zenginlikse; Arapların yeryüzünün en zengin kavimleri olduğunu hepimiz biliriz.Sorun silahsa; Arapların elinde petrol gibi dünyanın en büyük silahının olduğunu, ayrıca petrol zenginliği ile en gelişmiş silahları alabildiklerini de bilirsiniz.Bir savaşta silah ve para dışında insan gerekiyorsa; işte 7 milyona karşı 200 milyon…” gibi karşılaştırmalardan sonra”O zaman neden?..” diye soruluyor.Yanağında sakal olarak duran şey, cımbızın ucunda yalnızca bir “kıl” oluyor.@linnuxHitler ve Mussolini’nin yanısıra aklına gelen arkadaşlarının da adlarını açıkça yazıverseydin diyorum.Durduk yerde “Efendiler: Türkiye Şeyhler, Müritler, Meczuplar Ülkesi olmayacaktır!” diyen Mustafa Kemal ATATÜRK gelmezdi aklıma!
Arap ülkelerinin hali hazırdaki altın rezervlerinin (ki bu gerçek mali kuvveti gösteren bir kriterdir) toplamına bu linkten bir bakın birde İsrail, ABD, İngiltere, Kanada ve Avusturalya müttefiklerinin altın rezervleri toplamına bakınız. bakınız. Yine linkten muvazzaf askeri güçler toplamına bakınız. Birde Arap ülkelerinin sahip olabildiği silahların gelişmişliklerine bakınız (örneğin insansız uçak, görünmez uçak, sınırötesi füze savunma sistemleri, uçaksavar bataryaları, stinger füzeleri, nükleer silahlar vs). Göreceksiniz ki gerçekten zenginlik ve üstünlük İngiliz soyuna ait bir yaftadır. İsrailin, dünya çapındaki lobi gücünü, ajanlık faaliyetlerini, dünya ticaretini yönetişini, görmek lazım. Sadece 7 milyona 200 milyon gibi rakamsal karşılaştırmaları ilkokul çoçukları yapar. Olayların derinliğini ve murat edilen sonuçları algılamak, bu bilgi karmaşasında, gerçekten feraset sahibi kişilerin harcıdır. Arap ülkeleri aynı soydan ve dilden olmalarına rağmen ayrı dinlere sahiptir. Bu özellikle Suudi Arabistanda İngilizlerin oturttuğu vahabilik uydurmasıdır. Böylece Arap ülkelerinin İngilizlerce yerleştirilen kukla krallarının kişisel zenginlikleri tartışılmaz. Bunlar halklarına bu zenginliği dağıtmazlar başka ticari faaliyetlerle zenginliklerine zenginlik katarlar. Petrol gelirlerine ise ABD zorla eski teknolojili silahlarını pahalıya satarak el koyar. “Sizi ben koruyacağım” diyerek hamiliğe soyunur bunun için hava parası alır. Şu sıralar şahsi servetlerine zeval gelmesin diye paralarını Türkiye’ye yatırmayı düşünüyorlar 300 kişi Ankara Swiss Otele gelmişler hazretler. Bu ülkelerin sınırları İngilizlerce cetvelle çizilmiştir. O yüzden harita da deniz kıyıları hariç dümdüzdür sınırlar. Siyasi olarak bu devletlerin kontrolleri halklarında değildir. İşte bu duruma isyan eden Arap liderler zaman zaman iktidara çıkınca ya süikaste kurban gider yada bir bahane ile ABD bu ülkeye savaş açar.
Buna göre aslında Avrupa ülkeleri de Arapların kafa tutmalarına engel olurlar. Bunu yapmak ajanlık faaliyetleriyle oluşturulmuş düzeneklerle kolay hale getirilmiştir ki bunun tohumları çok önceleri atılmaya başlanmıştır. Irak’ı Kuveyt’e, Suriye’yi Türkiye’ye, İran’ı Irak’a, düşman etmek ve birbirlerini kırmalarını kahkahalarla izlemek bu sömürgeciler için çok kolaydır. Bizim gibi ülkelere küçümsemek için yakıştırılan “şark zihniyeti” yaftasını bana kalırsa bu oyunculukları ile batılılar daha çok hak ediyorlar.
Evet İlkin eleştirenler değil lanetleyenler! Ama bu yazılanlar, benim yazımda anlattığım, hangi medeniyet sorusunu sormamı engelliyor mu? sence.Gelelim Bekir Coşkun’un maddelerine, bütün bu olup bitenler bu kadar basit değil. Bunu kendisinin de bildiğini sanıyorum. Tanıdığımdan değil, icra ettiği mesleğe bakarak. Etiketlere aydın ve sorumluluk kelimelerini de bu yüzden yerleştirdim [ayrıca sorun bir Bekir Coşkun meselesi de değildir sözüm bu pencereden bakan bütün aydınlar(?) içindir].Doğu toplumlarının medeni olup olmadığı konusu sayfalar sürecek bir teze konu olabilir ve de olmalıdır. Benim burada kısaca söyleyeceğim, bu topraklarda aydınlık (ki bu da batının tarif ettiği aydınlık değildir.Yaşanılanlar batı medeniyetinde human’ın eksik olduğunu göstermiştir) bir fikrin yeşermesine ve yerleşmesine izin verilmediği, sürekli manipüle edildiğidir. Aslında fazla uzağa da gitmeye gerek yok sanıyorum. Ayrıca önerilen nedir? Uygar olun siz de sömürün mü? Aksi takdirde ve de gerçek olan şudur ki, kazanamazsınız, ezilir, yok olup gidersiniz mi?O yüzdendir ki bu aydınların, fütursuzca kaleme aldıkları yazılarına, güdük, dünyayı, olup bitenleri tüm gerçekliği ile kavramaya ve anlatmaya yönelik olmayan ve sadece kafa karıştırmaktan ibaret olan düşüncelerine itibar etmemeliyiz.Son olarak EVET, bize hediye ettikleri insan, insanlık bu mu? sorusundan ve açmazından dolayı İsraili, destekçilerini, sessiz kalarak vahşetin sürmesine neden olan devlet ve kurumları LANETLİYORUM.Zabun’a, yazım üzerine yapmış olduğu değerli katkılarından ötürü teşekkür etmek istiyorum
Gabi, sormuşsun diye:Öncelikle “O yüzdendir ki bu aydınların, fütursuzca kaleme aldıkları yazılarına, güdük, dünyayı, olup bitenleri tüm gerçekliği ile kavramaya ve anlatmaya yönelik olmayan ve sadece kafa karıştırmaktan ibaret olan düşüncelerine itibar etmemeliyiz.” diyorsun. İtibarı sen göstermişsin, alıntı yapıp, bağlantı verip, yazı girmişsin. Yazını okuyanlar bağlantıyı görüp bir de Bekir Coşkun okumuşlardır, benim gibi. Olabilir, sen, o yazıdaki fütursuzluğa, kafa karıştırıcılığa ilgi çekmek istemişsindir. Ayrıca, ben Bekir Coşkun’u ancak böyle durumlarda okumak zorunda kalıyorum. Önceki yorumum bir Bekir Coşkun savunması değil, yazısına yaklaşımın ve sonraki yorumlar üstünedir.Sonrasında;“Hangi medeniyet” sorusunu sormuyorsun yazında. “Medeniyetin ve beraberindeki bütün kavramların Filistin, Afganistan, Irak ve Lübnan’daki yıkıntılar altında kaldığını” belirtiyorsun.“Ayrıca önerilen nedir? Uygar olun siz de sömürün mü? Aksi takdirde ve de gerçek olan şudur ki, kazanamazsınız, ezilir, yok olup gidersiniz mi?” sorusunun yanıtı araştırmak ise, senin “Doğu toplumlarının medeni olup olmadığı konusu”nda belirttiğin gibi “sayfalar sürecek bir teze konu olabilir”. Ha! Benim yanıtım doğrudan: hayır.“Bize hediye ettikleri insan, insanlık bu mu?”. İsrail ve destekçileri hangi gerekçelerle bize “insanlık” hediye etmişler? Böyle bir şey mi olmuş? Kimsenin kimseye bir şey hediye ettiği yok. “İnsanlığın ortak mirası”ndan söz edilebilir ancak. Mirası bırakan atalar sorgulandığında, devlet olarak İsrail, Amerika ve İngiltere’nin payı, katkısı yoktur. Bu ülkelerde yaşayan milyonlarca “insan” var ki ve dünyanın pek çok yerinde pek çok “insan”, “insanlık” kavramının gerçek mirasçılarıdır. Sen de burada örneklemişsin. Tarık Ali: Pakistanlı-gazeteci ve yazar, Noam Chomsky: Amerikalı-düşünür-dilbilimci (ayrıca Yahudi kökenli), Eduardo Galeano: Uruguaylı-gazeteci ve tarihçi, Howard Zinn: Amerikalı-tarihçi, Ken Loach: İngiliz-yönetmen, John Berger: İngiliz-eleştirmen, Arundhati Roy:Hintli-yazar… Ve diğerleri… (Yaşandığı üzre, Amerika henüz bitmişe benzemiyor).Zabun derki: “Ayrıca o medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar, başkalarının medenileşmesine izin vermeyen, hafif bir ilerleme sezinler sezinlemez hemen paçadan tutup aşağı çeken bir zihniyettedir.”, “Bizi sırtımızdan ilk önce vuranlar batı medeniyetinin kölesi olmuş olanlardı. 3000 yıldan fazla İranlılar (Persler) burada vardılar. Kimse bu medeniyeti küçümsemeye kalkmasın.”Medeniyet kimmiş, nasıl bir şeymiş, başkaları medenileşmeye kalkınca, medeniyet, medeniyetliğini gösterirmiş. Bizi sırtımızdan vuranlar ”batı medeniyeti” imiş de Pers medeniyeti küçümsenemezmiş. Karışmış. Çok karışmış “medeniyet”. (Burada Pers medeniyeti küçümsenmemektedir).Uygarlığı ve İnsanlığı yeniden tanımlayabilirsiniz! Türlere bölüp ayrı ayrı değerlendirebilirsiniz! Sizin bileceğiniz iş. Hoş, kargaşa olur çıkar. Ancak, uluslararası kapitalin, her türlü teknolojiyi, kavramı, değeri alıp kendi çıkarları ve egemenliği doğrultusunda, devletler arası bağlaşıklıklara yaslanarak insana saldırmasının adını “medeniyet”, “aydınlanma” olarak koymaya kalktığımızda, hedef saptırmaktan başka bir şey yapmış olmayız.Batının kapitali, yaşamakta olduğu bunalımı aşmaya çalışıyor, olay budur. Bu tanım çok mu masum kaldı? Kapitalizm ne kadar masum ki bunalımı masum olsun. İnsanlığa bu vahşeti yaşatanların tümünü ben de LANETLİYORUM.
Doğu toplumlarının medeni olup olmamaları tartışılamaz. Eğer batı toplumlarının medeniyetini referans noktası olarak alırsanız şüphe yok ki doğu toplumlarında medeniyet olamaz sonucuna varırsınız. Medeniyet; bir milletin, yaşadığı tarih boyunca kazandığı, tüm kültürel ve teknik mirasının tümüdür. Bu sebepledir ki medeniyetin sorgusu olamaz. Senin medeniyetin bir başkasının medeniyetini ezebilecek teknik yapıya haiz olabilir. Bu senin medeniyetin “insanlığın genel ahlaki kazanımları” referans noktası penceresinden bakıldığında sindirebildiğin medeniyetten üstündür manasına gelmez. Bakınız yüz yıllarca birbirine karşı savaşmış birbirinin medeniyetlerinden zerre kadar hoşlanmayan avrupa dünyanın en büyük medeniyet projesi Avrupa Birliğini kurmaya çalışıyor ama bunu yaşatamıyor. Bir Almanya her şeyiyle kendine yeten bir ülke geçmişin faşist Almanyasına ne olduda insan merkezci böyle bir projeyi gerçekleştiriyor her şey ekonomi ile bağıntılı değil eğer öyle olsa “Avrupa Ekonomik Topluluğu” olarak kurulan birlik siyasi birleşmeyide içine alan bugünkü “Avrupa Birliği’ne” dönüşmezdi. Batıda ki teknik gelişmeler medeniyetlerini ilerletmemiştir. Bunu Prof. Dr. İlber Ortaylı “İnsanlık gelişiyor iddialarının hepsi yalan. İnsanlığın geliştiği falan yoktur. Böyle şeyleri temenni etmek başka inanmak başkadır. Beşeriyetin güzelleştiğine inanmakta boş bir laftır. Eğitimin yaygınlaşması demek gelişmesi demek değildir. Beşeriyet otomobil kullandığı zaman at arabası ile gezdiği zamandan daha gelişmiş değildir. Eski Mısır insanı bizden daha az zeki değildir. Sadece zamana değişen çevreye, artan nüfusun getirdiği sorunlara göre yaşamak zorundayız.” şeklinde yıllar önce bir konfrensında dile getirmiştir. Batı insanı içinde bulunduğu eksiklikleri doğu medeniyetlerinde aramaya başlamıştır. Doğudan yoga, müslümanlık, karma, budism, hinduizm, şamanlık, kabala gibi dini felsefi yaklaşımları almaya; oryantal dansları öğrenmeye; oraların yemeklerini tatmaya; hatta oralara yerleşip, o sakin ve erdemli hayatı anlamaya çalışan bir çok batılı vardır. Batı medeniyetleriyle doğu medeniyetleri birbirine zıt temeller üzerine kuruludur. Batılılar kıt kaynaklarla ve yazılı kanunlar olmaksızın yaşayamazlar. Doğu toplumları insan ve toplumun salahiyeti merkezli düşünce üzerine kuruludur. Bilimsel düşünce ise batıya özgü değil evrenseldir. Doğuda İnsanlar kıt kaynakları paylaşma ve gelenekleriyle farklı din, dil, ırktan, insanlarla kavga etmeksizin yaşama erdemine çok önceleri kavuşmuşlardır. Bu ülkelerde kanunlardan daha önce vicdanlar işler. Bakınız günümüz Hindistan’ına bir zaman sonra nüfusu Çin nufusunu geçecek. Bu ülkede bu kadar kalabalığa ve etnisiteye rağmen insanlar birbirlerini yemiyorlar. Bunun tek açıklaması bu medeniyetin ileriliğidir. Bu ülkede trafik o kadar karmaşıktır ama kaza olmaz, kural yok gibidir. Trafik ışığı, polis yada ayrılmış yollar, tabelalar yoktur. Ama insanlar birbirlerinin içlerini okur gibi hareket ederler. Doğuda hayat yavaş ilerler eğer batı tehtidi olmasa kimsede kapitalist olma sevdalısı değildir, nükleer silah derdinde değildir. Doğudaki yavaş hayat bir değişimin sindirilmeden ve kavgalı olarak yerleşmesini engeller. Zaten yapılan devrim eğer toplum hazır değilse hazzır olana kadar tam işlemeyecektir. Batı medeniyetleri doğu medeniyetinden ileridir yada tersi bir yorum yapmak son derece yanlıştır. Doğu medeniyeti batıyı,batı medeniyeti doğuyu dengeler. Bu çok partili sistemmin küresel bir uygulamasıdır. Ama dengelerden biri sürekli ağır basıyorsa sistem tümüyle çökmeye mahkumdur. Dengeden kasıt eksikliklerin karşıt görüşlerin ürettiği felsefelerle giderilmesidir. Hep kendi medeniyetimizi anlamadan bizim üzerimize göre biçilmemiş elbiseyi giyme çabaları zaten bizi hiç bir zaman ne doğulu nede batılı yapmıştır. Ben batının dayatmalarını kabul etmiyorum. Kendinden başkasının yaşamasına izin vermeyen zihniyeti kınıyorum. Kendi toplumunu köklerini medeniyetini kavramadan ona bırakınız yandaş olmayı direkt düşman kesilen zihniyetide anlamıyorum. Bilimsel düşünceyi temel almadan objektif olamayız. Bilimsel düşünce sadece ölçülebilen değerleri içermez, soyut kavramlarıda irdeler. Batı ile doğu niçin farklı, asgari bir müşterekte birleşemezler mi, Kim kimin medeniyetine daha çok muhtaçtır gibi soruları tarih, sosyoloji, antropoloji, dinler, tarihi, mitoloji, filoloji gibi bilimlerle çözülmesi lazımdır. Bu arayış, İnsanlığın Genetik şifreyi çözmesinden yada Marsa gitmesinden daha önemlidir. Çünkü pasta ne kadar büyürse büyüsün sorunlar o kadar küçülmüyor kavgalar o oranla büyüyor. Bunu görebilen insanların artması temennisi ile…
Medeniyeti yargılamak kolay, önce eline medeni bir ülke alacaksın, sonra tüm yaptığı hataları sıralayıp, medeniyet bitmiştir diyeceksin.İşi iyice sulandırmak için dini otoriteye sivil toplum örgütü diyeceksin, şeyhleri mollaları şirin göstermek için bu gerekli.Sonra İslam medeniyetinin en parlak olduğu dönemde ilim adamlarının okuduğu antik yunan felsefesine sapkınlık diyeceksin, diyeceksin ki felsefeyi bir kenara atan islam medeniyetinin gerilemesini “başka bir yönde, kalplerde ilerleme” diye yutturabilesin.Sonra uydurma bilgilerle doğu medeniyetlerinin ne kadar barış içinde yaşadığını anlatacaksın, olsun doğru olmasın, kim bilecek kaşmir sorununu, kim bilecek hindistanda yüzlerce kişiyi öldüren hindu-müslüman çatışmalarını, kim bilecek japonların tecavüz edip kestiği korelileri, doğu işte şeker gibi adamlar, hepsi barışçıl.Bütün bunları diyeceksin ki, doğu-batı ayrımı olmadan tüm insanlık olarak birbirimizi yediğimizi unutasın, tüm suç ötekinin diyebilesin. Ya batıyı seçip doğuya saldıracaksın, ya da doğuyu seçip batıya saldıracaksın.Sonra doğu medeniyetlerinin de berbat bir sicili var diyene, batı aşığı, dinsiz, özenti, kendi geçmişine sahip çıkmayan, artık işine ne gelirse onu diyeceksin ki için rahatlasın.Aman haa her iki tarafında hatalarını görmeyin, birtaraf seçin gerisini koyverin gitsin, ne demişler “Cahillik nimettir”
Hiç bir lafımın altı boş değildir ne anlatığımı gayet iyi biliyorum. Kimsenin savunucusu değilim bir uygarlığın savunuculuğunu üstleneceksem bu kendi medeniyetimdir. Batı bizi kendine yandaş olarak seçmemiştir. Osmanlı’nın ve Türkiye’nin 200 yılı aşkındır tepeden inme batıcılık hareketlerine rağmen hala avrupa bizi kale almamaktadır. Nato’ya üye olmamız bile batı ülkelerinin konjoktürel bir gereksinimindendir. Biz bir asya toplumuyuz geçmişimizi inkar etmenin mantıksızlığını yaşıyorum. Asyadan gelip avrupaya komşu olmamız bizi avrupalı yapmıyor. Bu demek değilki AB’ye girmeyi istemiyoruz. Bu demek değil ki AB içerisinde uyumsuz olacağız avrupa ülkeleriyle anlaşamayacağız. Batı bizi yanında kabul etmezken; ekonomimizi çökertmek ve ülkemizi bölmek amacı güderken bizim batıya eleştirel bakmamamızı gerektiren şey nedir? Biz kimiz neyiz tanımlayın lütfen asyadan kalkan gemiyle avrupa limanında gemide açlıktan ölen bir ülkeysek ki öyleyiz. Ne yapmalıyız?Bağımsız olmaksa bunun cevabı buna izin verilmiyor. Birinin yanında olacaksak bunada izin verilmiyor. Ne yapalım? Şimdilik “yurtta barış cihanda barış” diyoruz ortacı olalım meselelere müdahil olmayalım diyoruz arabulucu olalım diyoruz buna da izin verilmiyor. Kimdir bu milletin kaderini çizmesine engel olan? Doğu mu batı mı ? Asyada olanlardan haberdarım ama siz asya insanının düşünce yapısıyla avrupa insanınınkini ayırtedemiyorsunuz.Evet sivil toplum örgütleri belirli bir düşünce etrafında toplanmış insanların seslerini milete ve devlete anlatma birbirleriyle dayanışmaları için kurulur. İslam dini esaslarına göre yönetilen bir devletin sivil toplum kuruluşlarıda bu çerçeve etrafında şekillenir. Eğitim sistemi, ticari örgütlenme, ahlaki öğretim bu mollalar ve medreselerde yapıldı yüzlerce yıl. Bu mollalar dediğiniz insanlar, tıp, astronomi, matematik, kimya, sibernetik gibi dallarda bir çok eser yazmışlardır. Yazılan eserler o zamanlar başlıbaşına bir sektör olan yazmacılıkla çoğaltılmış ve avrupadaki okullarda avrupalılar tarafından okutulmuştur. O zaman mollaların devridir bu zamanda Türk toplumu hala müslüman çoğunluklu olmasına rağmen daha farklı bir yorumla örgütlenmektedir. Bu zamanın gereklerine uyabildiğimiz manasına gelir. Bir başka topluma günümüzde de mollalar ve şeyhler yönetiyorsa bu o toplumun yöneticilerinin geri olduğu manasına gelmez. Eğer toplum hazır değilse toplumu hazırlamak bir vizyon, icraat ve süreç meselesidir. Bu yönetim o ülke için şuan vazgeçilmez olabilir bu bir değişim olmayacağı manasına gelmez gelmiyorda. Bu yorum sadece şahsımın görüşü olmayıp konuyla ilgili bilimadamlarının ve siyasetçilerin yorumudur. Hala beğenmediğiniz örgütlenmeler toplumda varlığını sürdürmektedir ve sürdürecektir. Bunun yerine başka bir şey koyalım gibi bir düşünce sucuk yerine janbona alışsın insanlar demekle aynıdır. Alkol İnsanların sirozdan kaliteli yaşamasına engel olan ve ömürünü kısaltıp erken ödüren bir madde. Yüzbinlerin ölmesine ve tekerlekli sandalyeye mahkum kalmasına sebep olan trafik kazalarının büyük çoğunluğu alkolden oluyor. Boşanma sebeplerinin başında geliyor. Psikiyatrik çıkmazların ve intaharların altından alkol çıkıyor. Peki İçkiyi yasaklayınca içki içilmiyor mu, içki insanların bazılarının kendine uygun gördüğü bir sosyalleşme aracıysa bunun yerini alabilecek bir şey koymadan bu insanları avutamazsınız. Kahvehaneler mesela bu yerler bir sürü işsizin toplandığı yada orada iş bulduğu yerlerdir. Burada bir çay parası verip akşama kadar terapi görür millet. Evde çoluk çocuğunu dövmez huzursuzluk yaratmaz. Kendi düşüncelerini paylaşacak insanlar bulur. Siyaseti paylaşır sporu paylaşır. Burasıda bir nevi sivil toplum örgütüdür. Buralardan ortak oylar çıkar. Kadınların kendi aralarında düzenledikleri konken partileri yada günlerin içi tamamen boş değildir. Buralarda her şey konuşulur siyasetten cinselliğe. Sayısı binlerce olan yardımlaşma dernekleri ve vakıflar bu toplumu yerinde tutar. Bunca olumsuzlukta bir galeyanın olmaması milletin uyuduğu anlamına gelmez. Nitekim sandıkta gömülen partileri hepimiz biliyoruz. Bir mevlevi hanede, bir cem evinde yapılan toplantılar, evlenmeye para bulamayan, açlıktan midesi karnına yapışan, hiç eğitim görmemiş, bir çok insanın gencecik yaşta, olmadık bir suçla hapislere düşmesini önlemekte, onlara maddi ve manevi olarak desteklendiklerini hissettirmektedirler. Bu toplumun dinamiklerini büyük şehirlerden kestirebileceğinizi sanıyorsanız aldanırsınız. Öyle kolay anlaşılacak olsaydı yüzyıllardır batı toplumları ortadoğu ve asya toplumlarını anlamak için en ücra köşelere bir sürü oryantalistler göndermezlerdi. Eğer tiksinilecek ve işlemeyen sakat sistemler olsalardı, gelen bu oryantalist, tarihçiler, gezginler ve ajanlar birer doğulu olup ülkelerine dönmezlerdi. Bunun güzel bir örneği Arabistanlı Lawrence’dır. Kendisi malumunuz İngiliz casusutur. İngilizler Osmanlının bölge petrollerini, süveş kanalını, kontrol etmesini önlemek, Rus müttefiklerine silah sağlamak ve çökmekte olan Rus ekonomisini desteklemek için Arap yoğunluklu ülkelerde Arap nüfusunu kışkırtmak istediler. Böylece Almanya’nın Osmanlının hilafet gücü sayesinde destek bulmasını da engellemiş olacaktı. Bu iş için Arapçaya ve bölge kültürlerine vakıf oryantalist Lawrence’yi görevlendirdi. Lawrence faaliyetleri süresi boyunca adeta Arap kültürüne hayran kalmış ve böylesi bir milletin Türk’lerin hakimiyetinde olmaması gerektiğini düşünmüş belki baska ajanların yapamayacağı insan üstü gayretle işlerine devam etmiştir. Bunu hayatına malolacağını bilmesine rağmen kişisel bir mesele olarak görmeye başlamıştır. Hayatına da malolmuştur.Hindistan-Keşmir meselesinin altında Rus-Çin-Hindistan paktı oluşturmaya çalışan Hindistan’la ABD-Türkiye-Pakistan-İngiliz paktı oluştumaya çalışan ABD ve İngiltere vardır. İngiltere bir zamanlar sömürgesi olan Hindistan ve çevresinsinde eski hinterlandı üzerindeki etkisini Rusya ve Çin’e karşı korumak istemektedir. Hindistan nükleer güç oluşturmuş ve karşı devletlere tehtit sabebi haline gelmiştir. Bunun üzerine küçücük bir ülke olan Pakistan’ında nükleer silah bulundurma hakkı tanınmıştır. Bu olan bitenlerin cereyan ettiği topraklar Hindistan ve Afganistan, Keşmir, Pakistan, aslında Türkiye’ninde hinterlandıdır. Buna rağmen kutsal itifaka katılıp buralardan nasiplenmeyi o ülkelere karşı bir zul saymaktadır. Bu sepepledirki çok işimze gelmesine rağmen ve ABDnin ısrarına rağmen Irak’a asker gönderilmemiştir. Çünkü Türkiye bu coğrafyada kalıcıdır ve ikinci bir israil olmak derdinde değildir. ABD müttefiki olmasına rağmen buradaki sivil kayıpların önüne geçmek için oldukça barışçıl kontrollü ve arabulucu roller üstlenmiştir ABD’ye karşı ve rağmen. Bu sespledir ki Rus, Çin, Hindistan Türkiye’yi çok önemsemekte ve yanlarına almak için çaba sarfetmektedirler. Bakınız ortadoğu dengeleri niçin bozulmaktadır. Niçin avrupası amerikası israile nükleer gücünden dolayı yaptırım uygulamazken kendini savunabilmek amacıyla İran’ın yaptığı nükleer programa karşı çıkmaktadır. Buna rağmen neden Ruya ve Çin bu programı desteklemektedir. Nükleer silahların üretilmesi aslında kullanım amacı taşımaz . Sadece savaş çıkmasını önlemek için güç dengeler. Eğer İsrailin bu gün bu kartı olamasaydı. Bahanelerle savaş çıkaracağına daha uygar davranıp kalıcı bir barışı yeğlerdi. Bakın Yunanistan’la Türkiye’nin silah harcamalarına amaç savaş çıkarmak değil güçleri dengeleyip olası bir gerginliği sağduyuyla çözmeye çalışmayı sağlamaktır. Japon Kore olayındada güç dengesizliği Japon-Amerikan Sömürgeci rahatlığı vardır. Bu gün ise Kore’yi hala tehtit eden bir Amerika vardır. Ama artık Amerika kendi başına bir süpergüç haline gelen Çin’in hamiliğine giren Kore’ye bir operasyon düzenleyememektedir. Kore sahip olduğu limanlar hasebiyle doğu asyanın gözbebeğidir. Asya kaplanlarının ticareti buradan dönmektedir.Batıcılıkla satıcılığı karıştırmayalım. Evet bir din merkezli bir imparatorluk olan Osmanlı eğer doğucu olsaydı, Islahat fermanlarını, I ve II. Meşrutiyeti, ta 1700’lerde yapmaya başlamazdı. Bu bir vizyonun başlangıcıdır. Batı sömürge zihniyetini başlatmadan önce demokrasinin özgür düşünenin adımlarını Fransız ihtilaliyle atmıştı 1739. Bakınız Osmanlıda uyum süreci ne çabuk başlatılmıştır. O vakitlerden bu yana sürekli Avrupa fikirlerini kendimize aldık. O zamanlar mollalar bunu istediler ve sultanlara tavsiyettiler. Ülke içindeki isyanlardan çıkan isteklere göre idareyi yumuşattılar. Özellikle azınlıklara istedikleri her şey verilir oldu. Kurtuluş savaşında batıcılıkla satıcılığı karıştıran pek çok ileri gelen oldu . Zamanında ingilizce yerine yabancı dille(Türkçe) yazılan tarihinde ilk ve tek anlaşmayla Osmanlıya vergi vermeyi kabul eden Amerikanın, şimdi mandasına girmemizi savunan İnsanlar Erzurum ve Sivas kongresinde boy gösterdiler. O dönemde Yazar Refik Halit Karay Milli mücadelenin başlamasını şu alaycı laflarla karşılar: “…Bir patırtı, bir gürültü, beyannameler, telgraflar… Sanki bir şeyler oluyor birşeyler olacak … Ayol şuracıkta her işimiz, her kuvvetimiz meydanda, Dört tarafımız açık Dünya vaziyetimizi biliyor. Hülyanın, blöfün sırası mı? Hangi teşkilat ,hangi kuvvet, hangi kahraman? Hülyanın böylesine, uydurmasyonun bu şeklineü bende dayanamayacağım. Bari kavuklu gibi bende sorayım:-Kuzum Mustafa(Mustafa Kemal), sen deli misin? “Londra konferansı öncesi zamanın aydınlarından Ali Kemal şöyle bir yazı yazmıştır: “Avrupa ile başa çıkmayı, yüzyıllardan beri Asya’nın hangi kavmi başarabildiki biz başarabilelim” Batıyı tanrılaştırmak ve kendi kulluğunu kabul etmek ne acı… Batı ülkeleri bunu gayet iyi biliyor ve yaptıklarıyla kölelere hiçbir zaman tanrı olma şansı verilmeyeceğini gösteriyor. Kölelerin, düşünme, zengin olma, cehaletten kurtulma, bilim üretme, sanayileşme ve yaşama, hakkı yoktur.Günümüze gelecek olursak hala Cumhriyet Türkiye’sinde batılı reformlar bize çok uymamasına rağmen yapılmakta. Özellikle tarım ve ekonomiyle ilgili atılan adımlar adeta bilinçli bir çökertme isteğini göstermektedir. Avrupa Reformları bizim zararımıza bilinçli olarak diretmektedir. Batıcılık bu değildir batıcılık sadece ve sadece bilimsel düşünceyi diri tutmaktır. Bu bilim üretmekle beraber, kabullenmeler yerine kendi menfaatimiz doğrultusunda, mantıklı kararlar verebilmenin, her çeşitte uygun yollarını aramaktır.Kendini batılı diye nitelendirenlerin savaşlarda yaptıkları katliamlar bir bombanın atılıp insanların kollarının bacaklarının kopmasına sebebiyet vermek ile değildir. Adeta bir kin kusarlar. İşledikleri fiilleri kişisel bir dava olarak görür insanlık dışı şeyler yaparlar. Yunanlıların Ülkemizi terk ederken yaptıkları gibi (Şu an bu dehşettengiz olayların tablolaştırılmış halleri Anıtkabir müzesindedir gidip görün). Bir ülkeye girmişlerse bıraktıkları sadece savaş sonrası molozlar değildir. Ülkeyi öyle bir karıştırırlarki o ülke insanları bir daha asla içinde bulundukları kısır döngüden çıkamazlar. Geri kalırlar cahil bırakılırlar, ekonomileri bağlanır ve sürekli bir iç savaş halindedirler. Aşağıdaki linklerde bazı fotoğraflar var aslında direkt yüklemek isterdim. Ama içeriklerinden dolayı yayınlanmayabilir düşüncesiyle link veriyorum. Bu sitede daha çok bu konularla ilgili kaynak vardı şimdi bunlar süzgeçten geçirilmiş. Birilerinin baskısıyla mı bilinmez. Batılılar elbette haklılar o kadar sömürge ele geçirmişler dünyayı parmaklarında oynatıyorlar elbette savaşacaklar elbette sefillerin sefil yaşamlarına son verecekler. Bir anektod : T.C. kurulduktan sonra Atatürk’ünde bulunduğu yabancı konuklara bir davet verilmiştir. Bir davetli Atatürk’e ters ters, uzaktan uzağa bakmaktadır. Atatürk bir görevli çağırarak “sor bakalım derdi neymiş? ” der. Görevli kısa bir süre sonra Atatürk’e;-efendim çanakkale savaşında Türkler babasını öldürmüş o yüzden size kin duyuyormuş der. Atatürk: “Sor bakalım babasının orada ne işi varmış!” Bu adamlar nerede kendilerinin ezebilceği kullanabileceği bir halk görseler onların topraklarını kendilerine hemen helal sayarlar. Eğer savaşırken dişli bir rakiple karşılaşmışlar ve püskürtülmüşlerse onlara ömür boyuna kin duyarlar. Bu kini tüm nesillerine usturuplu yalanlarla anlatırlar ve bu düşmanı çökertmek için megaloidealar hazırlarlar.Kosova’daki KatliamlarCezayir’de yapılan katliamlarSavaşlarIraksavaşlarLübnanBalkanlarAfganistanSavaşta çocuklarCezayirVietnamKosova
Açıkça yazmaya gerek yok, bu kadarı fazlasıyla yeterli.Dini istismar edenlere duyulan nefretle,dini inançları faşistçe aşağılayan zihniyet arasındaki farkıyeterince biliyorum.O kadar ayırt etme yeteneğimiz var.Birileri Allah’ı küçümsemeyi marifet zannederken,kendilerini-kendi düşüncelerinitanrılaştırmaktan-putlaştırmaktan hiç çekinmiyorlar.Allah’ı bıraktığımız zamanÇağımızın Putlarına tapınmaya başlıyoruz…
Bunları söyleyen Nazım Hikmet olunca,Dünya’nın en büyük şairinin sanat eseri diye kabul edilir.Yok, Nazım Hikmet söylemeseydi de, sıradan bir adam söyleseydi…Adamı yerin dibine batırıp batırıp çıkarır,Leman dergisinden seçme laflarla ödüllendirirlerdi.Eğitim düzeyimiz, kültürümüz, makamımız, mevkimiz ne olursa olsun,Ne söylediğine değil, kimin söylediğine bakıyoruz.Atatürk’ün
demesiyle,Bekir Coşkun’un
demesi aynı şey değildir.Yıllardır “en güvenilir gazetecilerdendir” dediğimiz birçok adam,sipariş üzerine yazdıkları yazılardan dolayı, çuvalla ABD dolarıylaödüllendiriyorlar. Bunu artık çocuklar bile biliyor.Böyle bir durumda Atatürk’le Bekir Coşkun’u bir tutamazsın! Aynı şeyi söyleseler bile.Zamanında islamın öğretilmesine hizmet veren kurumlar, zamanla özelliklerini kaybedipyozlaşmışlar.Bunu en güzel Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatından anlıyoruz.Genç yaşlarında dinini öğrenmek istiyor, bunun için medreselere tekkelere gidiyor.Her gittiği yerde ya ilgisizlik, ya haksızlık, ya da yanlışlıklarla karşılaşmış.Bediüzzaman Said Nursi, softa, yobaz, gerici bir adam olmak isteseydi, onca haksızlıklara,yanlışlıklara tepki verir miydi?Açardı kendisine bir (sahte) dergah, üfürmeyle okumayla köşeyi dönerdi.Ama bizim ders kitaplarımız, üç beş menfaatçinin elinde üçkağıt tezgahı olmuş,her lyıl değiştiği için kesintisiz gelir kaynağı olmuştur.Burada birileri Atatürk’e hakaret etmek istediğimiz kanısına varmış.Hakaret arayan buralarda arasın.