almanya’da kaldigim yurttan cikiyorum. bisikletle gecen ve binalardaki tamiratla sorumlu türk adamla birbirimize “merabaa” diyoruz. biraz yürüyorum, ukraynali arkadasi selamliyorum. durakta tramway beklerken polonyali bir tanidikla konusuyoruz. tramwaya biniyorum. onunla konusurken kenyali bir kiz arkadasla gözgöze geliyoruz, bir tebessüm geciyor aramizda. sehre iniyorum. alisveris yaptigim dükkandaki kizlardan biri türk, digeri arap gibi bisey. ordan cikiyorum, bir cafe’de kola iceyim diyorum. garson büyük ihtimalle italyan. nordsee diye balik ürünleri, balikli sandwichler filan satan bi yer var, orda calisan ve nereli oldugunu kestiremedigim bir esmer kadindan biseyler aliyorum. eve dönerken durakta da tramwayda da bilumum rus, kibrisli (rum) ve bulgar tanidiklarin arasinda kaliyorum.tramwayda yasli bir portekizli amca bana telefonuna kontör doldurtturuyor. yurda geliyorum. tam iceri giricem biri arkadan bagiriyor, türk bir arkadasim.nerde bu almanlar allahaskina? hadi ben almanyanin en multi-kulti sehirlerinden birinde yasiyorum. türkler zaten cok. peki. baska birsey anlatayim o zaman.bir is nedeniyle münih’e gidiyorum. gitmeden önce arkadaslarim diyolar ki orasi burdan daha alman bi sehirdir, fazla türk yoktur. peki diyorum. neyse, bir yerde otobüs duraklari var, gitmem gereken münih’e bagli erding denen yere hangi otobüsün gidecegini bir türlü anlayamiyorum, bir sira tabela. hepsinde erding-bilmemne yaziyor. hangisi benim esas gidecegim yere ulasiyor, bilemiyorum. salak salak bakinirken orada bir bankta oturan tek insan evladi gözüme ilisiyor. ona sorayim diyorum. almanca konusmaya basliyoruz, adam esmer ve boynunda muska var, ben belki araptir filan diye direkt türkce olayina girmiyorum. adam birkac almanca cümle sarfettikten sonra, sen türksün galiba diyip bana türkce hangi otobüse binecegimi anlatiyor. dakka bir, gol bir. tesekkür edip gelen otobüse biniyorum. adama diyorum ki ben bilmemne sokaginda inicem, oraya en yakin durakta beni birakir misiniz. adam bana aynen söyle diyor: kizim, benimle türkce konus, biz gavur muyuz? neyse adam yol boyunca bana bilet kesmedigi gibi bir de aksam karisina benim icin yemek yaptiracagini söylüyor, hem onlarda kalirmisim filan. tesekkür edip otobüsten iniyorum. is geregi görüsmem gereken bir sürü türkle bulusuyorum, aksam isim bittikten sonra geri dönücem, hava karardigi icin yolumu kaybediyorum ki zaten yön duygum korkunctur. son otobüsün gelmesine de az kalmis. etrafta in cin top oynuyor, hickimse yok, tarlalarin, korularin yanindan geciyorum, caliliklardan gelen sesleri duydukca panige kapiliyorum. zaten birkan gün önce gazetede, münih’te bir türk kadinin hamile olmasina ragmen sopayla dövülerek öldürüldügünü okumusum neo naziler tarafindan. hey allahim diye bos bos gidiyorum yolda. karsima cikan ilk evin kapisi önünde kafada takke yasli bi amca oturuyor. direkt türkce sesleniyorum, amca, bilmemnereye giden otobüsün duragi nerde? amca kalkiyor, tarif ediyor, bah yigenim, lambalari gec, falan filan. neyse, gitmem gereken yere variyorum sonunda, hatta oturdugum kente döndügümde nerdeyse memleketime dönmüs gibi oluyorum. hani münih’te türk azdi?