C.Eren ÇELİKAnayasa Mahkemesi nihayet merakla beklenen ve son zamanlarda yaşanan olaylar ve Demokratik Açılım Süreci ile birlikte daha da önem kazanan kararını açıkladı.Kararın açıklanması ile birlikte 1991’de HEP ile başlayan,DEP ile devam eden, ardından, DEHAP ve HADEP’e dönüşen son olarak DTP adı altında siyasi mücadelesine devam eden Kürt milliyetçiliğinin siyasal alandaki son 18 senedeki 5. partisi de kapandı.Aslına bakarsanız tüzel kişilik olarak DTP’nin kapatılması çok da mühim değil. En azından DTP kadroları açısından. Çünkü onlar daha DTP’yi kurarken bu gün yaşanacakları önceden görerek bir de “stepne” partiyi (Demokrasi ve Barış Partisi) hazır tutmuşlardı. Bu gün bu parti hali hazırda 60 ilde örgütlü ve ilk genel seçimlere girebilecek durumda.Karar bu açıdan bir önem taşımıyor olsa da iyi okunduğu taktirde ne kadar kritik bir karar olduğu ve çok ciddi, çok uzun vadeli bir projenin ilk adımı olarak alındığı anlaşılacaktır.Öncelikle DTP’nin kapatılma kararının önemli temel noktalarını çok iyi kavramak gerekmektedir. Nedir bu temel noktalar:1- DTP’nin kapatılması hukuki olduğu kadar siyasi bir karardır.2- Kararın açıklanması için Erdoğan-Obama zirvesinin gerçekleşmesi beklenmiştir.3- Karar oybirliği ile alınmıştır. (Bu “doğal” gibi görünen detayın önemini ve anlamını aşağıda ele alacağız)4- Kararın belki de en dikkat çekici tarafı şudur: DTP’deki “Güvercinler” siyasi yasaklarla tasfiye edilmiş, “Şahinler” ise tam aksine cezalandırılmayarak adeta ödüllendirilmişledir.5- Kararın alındığı gün Meclis, Cumhurbaşkanlığı seçiminin yöntemini belirlemiş ve 2 turlu seçim ile %51 oy sonucu Cumhurbaşkanı seçişleceğini açıklamıştırŞimdi gelin bu temel noktalar üzerinden DTP kararının şifrelerini birlikte çözelim…Anayasa Mahklemesi’nin kararı açıklamak için ABD’deki Obama-Erdoğan zirvesinin sonuçlanmasını beklemesi manidardır.ABD, Ortadoğu ve Kafkaslar’daki planlarını uygulayabilmek için en azından bir dönem daha AKP iktidarının “sadık” partnerliğini çıkarlarına uygun bulmaktadır.Obama -Erdoğan görüşmesi işte bu noktada önem taşımaktadır. Açılım sürecinde AKP’nin işleri eline yüzüne bulaştırdığını ve bu nedenle ciddi oy kaybı yaşayarak iktidarı kaybedebileceğini gören ABD duruma müdahale etmiştir.Ve yeni bir senaryoyu AKP’ye dikte etmiştir. Bu senaryonun 1. şartı ise Anayasa Mahkemesi’nin DTP hakkında kapatma kararı vermesidir.Kararın “oybirliği” alınması da tam bu noktada anlam kazanmaktadır. Kararın “oybirliği” ile alınması Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın da bu kararda kapatma yönünde oy kullandığını gösterir. Bilinmektedirki Haşim Kılıç hiç bir kritik kararda AKP’nin istemediği yönde oy kullanmamıştır.Bu da göstermektedir ki resmi söylemleri ne kadar farklı olsa da aslında AKP yönetimi ABD’deki zirveden sonra DTP’nin kapatılması yönünde eğilim göstermişlerdir.Kararın en can alıcı noktası ise siyasi yasak getirilen isimlerdir.Kararda Ahmet Türk, Aysel Tuğluk gibi Kürt hareketinde “nispeten” “sistemle uzlaşmaya” yakın siyasal kadrolar tasfiye edilirken, başta Emine Ayna olmak üzere, Hasip Kaplan, Pervin Buldan, Osman Baydemir gibi “ŞAHİNLER” Yüce Mahkemeden ceza almamış ve adeta önleri açılmıştır.Bu bize şunu göstermektedir. Önümüzdeki süreçte DTP’nin yerini alacak olan “stepne parti” Demokrasi ve Barış Partisi çok daha radikal bir liderlik kadrosunun yönetiminde olacaktır.Habur’da görkemli biçimde karşılandıktan sonra DTP’de yöneticilik isteyen teröristlerin talepleri belki de önümüzdeki süreçte bu partide karşılanacaktır.Peki şimdi asıl soruya gelelim ? Ülkenin bu karışık ortamında, her şeyi daha da zor bir hale getireceğini bile bile, AKP neden DTP’nin kapatılmasını istemektedir ?Bu sorunun cevabı aslında Demokratik Açılım için mutlak suretle sağlanması gereken “toplumsal mutabakatın” AKP’nin basiretsiz politikaları nedeni ile sağlanamayıp, işlerin arap saçına dönmesinde yatmaktadır.Bu süreçte muhalefetten beklediğinin çok üzerinde bir dirençle karşılaşan ve toplumu ikna etmekte başarılı olamayan AKP, DTP’nin kapatılarak Kürt siyasal hareketini “şahinlere” emanet edilmesinin ardından çok daha radikalleşecek Kürt siyasal hareketinin yaratacağı kargaşa, kaos, ülke çapındaki eylemler, “serhildanlar” sonucu toplumun farklı kesimlerinde siyasal olarak sağlayamadığı “toplumsal mutabakatı” zorunlu olarak dayatma amacını gütmektedir.Yaşanan gerginlikler ve kaos ortamı sonrasında, bu ortamın sona erdirmek için CHP ve MHP’yi yeniden birlikte hareket etmeye davet edecek olan AKP, bu davetten olumlu yanıt alırsa sağlayacağı siyasal mutabakat ile “kendi” “Demokratik Açılımını” gerçekleştirecek ve oylarını artıracak, yok eğer davete icabet edilmezse bu kez sorumluluğu muhalefet partilerine atarak ülkedeki kaotik ortamdan muhalefet partilerinin “uzlaşmaz” tavrını sorumlu tutacak, 2 partiyi kamuoyu nezdinde yıpratacak, bu partiler oy kaybedrken kendisi “çözüm” vaadederek oylarını artıracaktır.Her iki durumda da kazanan AKP olacaktır.Bu arada şunu da belirtelim. Kapatma kararının açıklandığı gün Cumhurbaşkanı’nın 2 turlu bir seçim ardından, %51 ile seçilmesinin Meclis’te kabul edilmesi de “tesadüf” değildir.%51 halk oyu ile seçilmiş bir Cumhurbaşkanının yönettiği bir ülkede fiili olarak bir “Yarı Başkanlık Sisteminin” oluşacağı açıktır.Başbakan Erdoğan’ın açık ve kesin bir dille ” Bu son kez Genel Başkanlığa aday oluşum” demesinin ardında bu sebep vardır. Açıktır ki Erdoğan’ın hedefi halkın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı olarak Köşk’e çıkmaktır. Tabii arkasında siyasete çok kolay müdahale etmesinin baş argümanı olacak %51’lik halk desteği ile…”Peki bunun DTP’nin kapatma kararı ile ne alakası var diyebilirsiniz ?”Çok alakası var. Çünkü ülkede karışıklık ve kaos hüküm sürerken çözüme yanaşmayan bir CHP vekemik tabanı ile ideolojisi gereği AKP ile aynı masaya oturmayan MHP’ye oy veren ancak “kemik olmayan, her an karar değiştirebilecek” ciddi miktarda seçmen kitlesi ile, “yüzergezer” olarak tabir edilen oylar “Çözüm” vaad eden Erdoğan’ın %51’i bulmasını sağlayacaktır.”Kürt hareketi ne olacak ?” sorusuna gelince…Siyasal hayatta Demokrasi ve Barış Partisi olarak daha radikal bir çizgide kendisine yol açmaya çalışacak Kürt hareketi kendisine biçilen ülkeyi terörize etme misyonunu tamamladıktan sonra giderek nüfuz alanını yitirecek ve marjinalleşecektir.Yukarıda gerçekleştirdiğimiz analizler ışığında şunu rahatlıkla söylememiz mümkün gözükmektedir:DTP’nin kapatılma kararı; 1978-80 arası darbe yapabilmek için, ülkenin kan gölüne dönmesine bilinçli olarak göz yuman, göz yummaktanm öte bu kanın dökülmesi için kontr-gerilla eylemleri ile zemin hazırlayan, terörü azdırıp, Türkiye’yi bir iç savaşın eşiğine getirip daha sonra “Kurtarıcı” rolüne soyunarak, kimsenin sesini çıkarmadan, hatta mutlu olarak karşıladığı biçimde gelip yönetime el koyan Kenan Evren ve ekibi ile onların Okyanusötesi “Amcalarının” yaptıkları ve kısaca “Önce ortamı hazırla- Sonra kendine/projene mahkum et- Sonra hükmet” şeklinde özetlenebilecek sistematik planlamanın günümüze başarıyla yapılan bir uyarlamasından başka bir şey değildir.Görülecektir ki DTP’nin kapatılması kararı, sadece bir parti hakkında alınmış bir kapatılma kararı olmaktan çıkacak ve kısa ve orta vadede Türk siyasi hayatında doğuracağı sonuçlar itibariyle çok yeni senaryoların yazılmasına neden olacak bir Anayasa Mahkemesi kararı, ancak her şeyden önemlisi çok ciddi bir projenin çok önemli bir parçası olarak Türk Siyaset ve Hukuk tarihindeki yerini alacaktır.