Zaman geçiyor, bir şekilde insanlar girip çıkıyor hayatına; kimisi ölüyor, kimisi evleniyor, kimisi değişiyor. Unutuyorsun seneler sayesinde hayatında bir dönem önem verdiğin kişileri. İşte ben size 10 sene öncesinde vefat eden bir arkadaşımdan bahsetmek istiyorum. Evet, belki her daim aklıma gelmiyor ama unuttuğumu da söyleyemem. Bir isim koyalım ilk önce bu arkadaşa, sanırım umut ismi uygun. Umut sıradan biri; hayat hikayesini yazsanız, kimsenin okumayacağı biri, ben seviyorum böyle hikayeleri. Bir kasapın hayatı, bir bakkalın hayatı. Neyse umut öğrencidir ve Van’dan çok çalışıp İstanbul Üniversitesini kazanmıştır. Zeki çocuktur. Bizim tanışmamız ise 3. bir şahıs sayesinde olmuştur. İkimizde ev arkadaşı aramaktaydık o dönem. O dönem bende istanbulda çalışmaktayım cafelerde, barlarda neresi olursa. Ev arkadaşı olduk umutla; Umut, pek hüzünlü bir çocuk, pek konuşmaz, duygusal -slow diye tabir edilebilecek- şarkılar dinler. Genelde eve geç geldiğimden hemen uykuya geçtiğimden, hasbihal etmeye pek zamanımız olmuyordu. Umut, Van’da bir almancı kızla tanışmıştı ve ona aşıktı. Almanya’yı araması gerektiğinde benden rica ediyor bende ikisini konuşturuyordum. Bir gün kızın annesi-kendisi alman- bana kızının bir daha umutla görüşmeyeceğini söyledi. Bunu umuta ilettim ama içim bir garip oldu. Umut yıkıldı. Aradan günler geçiyor, Umut her gün bana ölmek istediğini ve tanrıya dua ettiğini söylüyordu. Sene sonunda ailesinin yanına gitti umut. 1 hafta sonrada arkadaşlarıyla beraber araba kazası yapıp öldüğü haberini aldım. Gidemedim cenazesine. Görseydim belki inanırdım öldüğünü. Öyle işte, anlatayım dedim; size, umut’un hikayesini…