Nükleer Santrallerin kuruluşuyla ilgili yasa tasarısı dün TBMM’de komisyonda kabul edildi. Yakında genel kurula getirilip oylanacak.Türkiye Cumhuriyeti’nin kanun koyuculuk geleneğine uygun olarak, yasaya muhalefet eden taraflardan birini az da olsa memnun edeceği düşünülen, paralel bir konuyla ilgili bir de geçici madde yasaya eklendi: buna göre yerli kömür kaynaklarını kullanan termik santrallere devletçe alım garantisi verilerek bunların teşvik edilmesini öngörülüyor.Bilindiği gibi nükleer santrallerin kuruluşuna farklı farklı bakış açılarıyla karşı olan pek çok grup var Türkiye’de. Bunların bir kısmı, “nükleer, gezegeni yaşanmaz hale getirecek zararlı teknolojilerden biridir, başka dünya yok, akıllı olun” derken, bir kısmı da, nükleer santrallerin kurulmasına, daha çok yabancı kaynaklara bağımlılığı arttıracağı ve atıklarıyla, sızıntı riskiyle “ülkemizin topraklarını” kirleteceği gerekçesiyle karşı çıkan, ulusalcı görüştekiler. Yasada ulusalcılar düşünülerek bazı düzenlemeler getirilmiş. Nükleer santrallerin inşasını/işletmesini üstlenen firmalara, atıkları alıp ülke sınırlarının dışına çıkarması yükümlülüğü getiren bir madde var örneğin. Bu madde, tıpkı yerli kömür kaynaklarını kullanan termik santraller ile ilgili geçici madde gibi, ulusalcıların yüreğine su serpmek için düşünülmüş belli ki. Öyle ya, bu küresel ısınma devrinde, kömür yakıp karbon salınımının arttırılmasını teşvik ederek, sözde “ülke çıkarını” korumuş olacağız. Kömürlü termik santral dünyanın ısınmasını arttırıp ılıman iklim kuşağıdaki Türkiye’yi çölleştirir, (Türkiye de dünya gezegeninde bulunduğu için küresel ısınmadan etkileniyor, hatırlatmak isterim) vatandaşı kanser, astım, kalp hastası yaparmış ama olsun, yüzde yüz yerli malı kömürle kürre-i arzı ısıtıp cehenneme çevirmek, yerli malı karbon salınımıyla astım hastası olmak bir onur ve gurur vesilesidir. Ulusal çıkarımız toprağımızı çöl, vatandaşımızı hasta etmeyi gerektiriyor, neylersiniz. (Türkiye’nin rüzgar ve güneş enerjisinden yararlanma potansiyeli mi? Rüzgar veya güneş topraklarımızdan çıkarılan yerli bir kaynak mıdır, rica ederim. Kaynak dediğin yeraltından çıkar. Ayrıca alınır-satılır birilerine kar ettirebilir olmalıdır. Başka türlüsüne aklımız ermez.)Ayrıca, yasa tasarısına göre bir başka gezegenden gelmiş olan nükleerci firma, santrallerden çıkacak nükleer atıkları alıp kendi gezegenine götüreceğine göre, Türkiye gezegeninde yaşayanlar için bir sorun kalmayacaktır. Biliyorsunuz, Çernobil felaketi de Ukrayna gezegeninde meydana gelmişti ve biz ondan da hiç etkilenmedik. Zaten, başka gezegenlere götürülerek bir yerlere gömülen nükleer atıklar yüzünden oluşacak herhangi bir sızıntı halinde radyoaktif bulutlar, gezegenimizin sınırlarından içeri sokulmayacaktır, gerekirse bununla ilgili bir yasa da yapılır.Ulusalcı mantığın sınırlarını görmemiz gerekiyor. Kimi ulusalcılar, dünyadaki ülkelerin farklı gezegenlerde yaşamadığını, her ülke halkının vereceği kararların diğerler ülkelerde yaşayanları da etkilediğini, her olgunun birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğu bir ekosistemde yaşadığımızı, çöpümüzü komşunun bahçesine süpürerek temiz kalamayacağımızı, çok da iyi idrak edemeyecek durumda mı? Ben bu kadar dar görüşlü olduklarına inanmak istemiyorum. Gemi batarsa, kendi kamaramızın temiz, konforlu, lüks olup olmaması önem taşır mı? Herkesle birlikte denizin dibini boylamaz mıyız? Ulusal çıkarımız, tüm gezegenin çıkarlarına aykırı olamaz, onunla çelişemez. Bu yüzden, tüm yaşayan varlıkların çıkarları neyi gerektiriyorsa, ona yönelmemiz gerekir. Yenilenebilir enerji kaynakları, rüzgar, güneş, biyomas… daha ekolojik bir yaşamı sağlayacak yatırımların yapılması geleceğimizi kurtaracak. Kyoto’ya imza koymanın ötesinde, havaya saldığımız karbon miktarını, bilimsel araştırmalarda öngörüldüğü gibi, 2050 yılına kadar % 80-95 oranında azaltmayı hedefleyen düzenlemeler yapmamız tüm dünyayla birlikte bizim de çıkarımızadır. Üstelik başka çıkarların aksine, bu din, dil, sınıf, cinsiyet hatta canlı türü farkı olmaksızın herkesi birleştiren bir çıkar anlayışı. Unutmayalım, para, tahvil, hisse senedi… yanlış değerlendirme anlayışlarımız yüzünden bunların her şeyi satın alacağını sansak da, hiç biri kendi başına sudan, topraktan ve güneşten, kısaca dünya gezegeninden daha değerli değildir.