berke’nin “evli kadın arkadaşı” sevda’nın “kanka”sı aslı’ya yazdığı e-postadır.buyrunuz…”aslı’cım moralim çok bozuk.olanlara inanamıyorum. evet, sadece inanamıyorum.hani bir gece nişanlınla bize gelmiştiniz ya, o gece tanıdığın berke’yi hatırlarsın…sohbetini, esprilerini ve iki dakkada sana yazdığı akrostişini işyerinde anlata anlata bitiremediğin berke işte…eşinin zoruyla mı, isteğiyle mi, tehdidiyle mi, orasını bilemiycem…arkadaşlığımız buraya kadar, kendini suçlama, hayat bir imtihandır, gibisinden bir e-mail attı bana!posta atmış gibi geldi bana ama!kendimi o kadar kötü hissediyorum anlatamam şekerim.n’aptım ben böyle aslı?! ne oldu? neden oldu? bu ne şimdi?iyi bir insandı, iyi bir arkadaştı, zor günlerimde destek olan bir dostumdu berke! özellikle işsiz günlerimde manevi desteğini unutabilir miyim hiç?o kadar fenayım, o kadar depresyondayım ki…arbitraj, hedging, para piyasaları… içine edeyim!paritelerin canı cehenneme! müdür de salak salak bakıyor bana.tırnak yemeye başladım son birkaç gündür sinirden.öf be aslı, ne yapıcam ben yaa! ayağımın altından toprak kaydı sanki…suat dün akşam yemekte, ne bu suratının hali, ne oldu, diye sordu. söyleyemedim gerçeği.hoş, berke’yle paylaştığım her şeyi ona söylemiyordum ama klasik “aldatma” formatında değildi bizim “ilişkimiz”.iş çıkışlarında olabildiğince evlerimize birlikte sohbet ederek gitmek hoşumuza gidiyordu. benim gidiyordu mesela…bir insan olarak seviyordum onu.hiç unutmam; bankadaki sıkıntılı bir günü dağıtmaya çiçek pasajı’na gitmiştik.o öyle, koca bir bebek gibi bır bır bırbana bir şeyler anlatıyordu.simsiyah kostümü içinde dışardan onu gören yanına yaklaşamazdı. o, bir çocuk saflığı ve muzırlığıyla sıkıntımı almaya çalışırken; “seni seviyorum” demiştim içimden fışkıran bir cümleyi tutamayarak…o da bir an duraksayıp, bende seni seviyorum, deyip ellerimi kavramış ve bir ağabey şefkatiyle okşamıştı.o ne hissetti bilemem ama ben onu kimi zaman bir ağabey, kimi zaman bir çocuk, kimi zaman da sıkı bir dost gibigörmüştüm.ve… şimdi bu çocuksu koca adam yok. iki çift laf edebildiğim, magazinel sohbetlerin dışında sanat, felsefe,siyaset konuşabildiğim, simsiyah gür kaşlı, saçları hafifçe dökülmeye başlayan bu “son mohikan” yok artık!insan gibi insan, derler ya hani… sen de aynı fikirde değil miydin? ne kadar dolu bu adam dememiş miydin onu tanıdıktan sonra…arkadaşlarla toplandığımızda bana yol yordam gösteren, uyaran halini, eşine çeki düzen veren eşlere benzetip için içingülmüşümdür. çok matraktı yaa aslı…caz müziğine de bayılırdı. tasavvufi müziğe de…öyle entel mentel ayağı değil ha!gerçekten bilirdi, severdi. gösteriş olsun diye caz festivallerinde bulunanlara yakası açılmadık az mı küfürler savurmuştu…o masum çocuk kalbinden bu küfürlerin nasıl olup büyüdüğüne ağzım açık bakakalmıştım.hele bir de, beğendiği parçaları bana nefes nefese anlatması yok muydu aslı…gözleri büyür, elleri koca bir lunaparkı taklit edercesine havada daireler çizerdi. anlamasam, bilmesem de dinlerdim zevkle.ondaki o tutkulu, hevesli hal beni de etkilerdi. neyse…aslı’cım eşinin kıskançlığı mı acaba?kılıbık biri miydi yoksa? sanmam.oysa suat, gazetecilik’ten arkadaşı semih’le uludağ’a gitmeme ses çıkarmadı, hatta kendi gelemediği için yalnız gitme, semih gelsin seninle, demişti bilirsin.eşinin kendine güveni yokmuş…onu bir insan olarak sevdim.”tapu kadastro” memuru gibi görünen sert ifadesinin derininde çok muzip, tatlı bir çocuk olduğunu onu tanımayan imkanı yok bilemez!kundaklanmış bir kalp benimki derdi ara sıra.kundaklanmış ve harap bir kalpti onunki. bunu görmüştüm ben. o eski zamanlardan gelen mendili kanlı birmudiydi, bunu çok iyi biliyorum aslı.ud çalmaya çalışırdı da, udi yerine mudi diye takılırdım…acaba diyorum, suat’ın cep telefonunda, belden yukarısı görünen bikinili bir kadının mms’ini görsem vealtında da, “şile’den sevgiler”, diye bir not okusam benne yapardım? bak, bunu bilemiyorum şu an.berke’nin eşini de anlamak lazım mı acaba?..bir önceki işyerimi biliyorsun, bir aracı kurumda dealer olarak çalışıyordum ya…oradan çıktıktan sonra, bu çalıştığım bankaya alışamama sürecinde, ona attığım, “özlemedin mi beni” sms’nin aynınıben suat’ın cep telefonunda görsem… ne derdim?kızılca kıyameti kopartır mıydım sence?bilemiyorum. ama onunla o kadar iyi arkadaş olmuştuk ki…iki haftaya yakın arayıp sormamıştı beni ve “hiç mi özlemedin”yazmıştım bende… ne var bunda yani aslı?öf ya aslı! ne yaptım ben böyle!!! çıldırıcam valla!hatalı mıyım aslı, ne dersin? empati lafını sevmem amaberke’nin eşini düşünerek empati mi yapsam, ne dersin,ne yapayım?hakkım geçtiyse helal olsun, diye yazmış bana. “benim de helal olsun”, diyemedim.bunu yazarsam her şey tamamen bitecekmiş gibi geldi…reuters ekranım donmuş, görüşürüz hayatım, bye!
yorumlar
eevli kadınların eşlerinden izinsiz başka biri ile oturup sohbet etmeleri bile bir tür aldatmadır..aldatma için illaki cinsel ilişki veya bir birliktelik şar değil..güzel, insanı düşündüren bir yazı..tebrikler
haklısın sahinden aynen öyledir. ben iş yerimde erkeklerle konuşmadan önce eşime hemen bir telefon açıp izin alırım… ya da yolda… fakültede okurken de öyle erkek arkadaşlarımla konuşacağım zaman kartlı telefondan arardım… YUH diyorum başka bir şey demiyorum. şimdi yanlış anladınız dersin sen… daha açık konuş yaz neyse işte… cinssin ha… 🙂
yazıda bir erkeğe içimden senı sevıyorum çığlıkları atmak geldı dıyor..ardından bunu bır aldatma olarak görmedım dıyor.. sen işyerınde iş arkadaşlarınla konuşmak için eşindne ızın alıyosan harbıden sende sorun var demektır..anlatılmak ıstenen o değildi..iş yerınden bır erkele iş çıkışında bir yerlerde sohbet edıyorsan,o iş arkadaşına (erkege)senı ozledım dıye mesaj atıyosan..uffff lorii yazarken bıle sıkıyıor konu ya..başka konu buldugunda haber ver tartışalım..sıkıcı bır konu
aldatacak birinin olmaması ne fena
tbr!! :))
yemeğe çıkmayı ‘aldatmak’ olarak algılamasam da, elalemin falloş ağzını “tamam, biliyorum, benim haberim var zaten” gibi bir cümleyle büzmek gerekir. Aksi taktirde sen eşine ne kadar güvenirsen güven, ertesi gün birkaç kişiyi silkelemek zorunda kalabilir, hatta duruma göre elini kana bile bulayabilirsin mazıallah. karşılıklı saygı, hele ortak bir yaşam paylaşılıyorsa bu tip olaylardan birbirini haberdar etmeyi gerektirir diye düşünüyorum.
EUQON aynan sana katılıyorum.Ama bu her iki taraf içinde geçerli olmalı.Bir arkadaşını görürsün oturup bir şeyler içersin veya yemek yersin ama bunu daha sonra birlikte olduğun insana söylersin.Bir başkasından duymak kimsenin hoşuna gitmez.
madem evli bir kadınsın eşini takibe alceksın!
güvenceksın ama kontrol edeceksın…