Ben teorimi pazar gününün genel kasveti üzerine kurdum toplamdaki 1196 pazar günü deneyimi ile geliştirdim.
Teorim der ki pazar günü hiç olmaması gereken gündür onun için de diğer günlerin algoritmasını bozar.
Tıpkı yanlış eşlenmiş kromozonlar ve DNA lar gibi günlerin mutasyona uğramasını sağlar.Yani hep yarın okul, iş var diye yakınmamızın temelinde bu dejenerasyon var …Teoreme girmeden önce pazar gününün tanımına gelelim…
Pazar : Haftanın en son günü ..yada başka diyarlarda ilk günü…Başka diyarlardaki ismi Sunday Sonntag -güneşli geçmesi nedeniyle tatil olması nedeniyle parklarda bahçelerde eş dost ile zaman geçirilmesi nedeniyle yada böyle dileklerle beklenen gün(bu komplo teorimi ileride görüleceği şekilde destekler) -Bizde ise Pazara gidilmesi, ütü yapılması, şans yolu yarışması(soketlerin değiştirildiği pazar79 diye başlayıp her yıl pazardan sonraki sayının arttığı yarışma…bkz:Mustafa Yolaşan) ile ünlenmiş mide bulandıran gün…Pazar günü yalnızlar daha yalnız dertliler daha dertlidir
(Benim tüm çabam buna son vermek)Neyse tanımı kişisel hesaplaşmanın dışına çıkarmak olmadı..
Teorem: Pazar olmaması gereken evrensel hesaplama hataları sonucu uydurulmuş sonrada örtbas edilmiş sanal gündür…
İspat: Şimdi pazar gününü aksiyomlaştıralım ve gözlemlerimizi idealleştirelim…Pazar hiçde diğer günler gibi karşılanmaz yani diğer bilinen günlere değişiklik yaparak pazara ulaşamayız çünkü düzlemleri paralel olmakla birlikte hiçbir noktada çakışmaz…Örn salı günü alalım o gün ütü yapalım tv de salı 98 i izleyelim çarşamba için hazırlık yapalım …aynı stresi sıkıntıyı yakalıyamayız…Pazar gününün boğucu atmosverinin yanına bile yaklaşamaz…Bu bize pazar gününü matematikle çok da anlatamadığmız geröeğini bize verir ki bu bilineni içinde bulunduğumuz koşullarda açıklayamamızdır…bu durum anormal…Tarih boyunca bir çok uygarlık zamanı incelemiş kendine göre sonuçlar çıkarmıştır..Güneş saatinden isviçre saatine geçmemiz ile uygarlık atlamamız basit olan gün yıl saat hesaplaması için önemsizdir geçelim…Gelelim bu basit hesaplamaya …Yani Maya lar ve güneş saatindeki cangıldan çıkan bir jaguarın saate çarpmasıyla oluşacak ufak bir sapma ile ortaya bu korkuç hata oluşmuş yıllarca nede olsa Mayalar buldu tekrar araştırmayalım hem tuttuda ne gerek var diyerek geçiştirilmiş bir konu bu yüzyılın başında farkedilmiş olabilir…(aslında kabul ediyorum olabilir terimi bir ispatta kabul edilemez olandır…ama sabredin bir yerlere gidiyoruz..)
ve bu sorumluluğu alamayacak olan astronom fizik ve matematikciler tarafınadan devlet destekli ört bas edilmiş olabilir…bu da teorem içinde ki aksiyom oldu.Doğa kendinden olmayanı çok zor kabul eder yada etmez …atılan kirlilik yaratan bir pet şişe bunun için ona zarar verir dengesini bozar.Bu dengeyi bozan kimyasal tepkimeler ise etkiside kimyasal tepkime bozukluğu olur ki kanserdir bu…ama bu dengeyi alt üst eden somut zaman da yaratılan soyutlukm ise durum çok daha fecidir …pazardır bu dengeyi bozan …Pazardır ertesi günü pazartesi yapan ,pazardır cumartesiyi bitiren ,pazardır cumanın haftasonu perşembenin de cumanın yerine geçip son iş günü olmasını engelleyen…Yine pazardır cumartesi akşamları eve zom kafayla gelindiğinde sabahın 5:30 da kalkıp belgesel izlemek zorunda bırakan baş ağrısının yaşandığı gün…Pazar günüdür sevgilisiz geçirilen pazar günlerinin sebebi..Tüm bu olan bitenle gösterir ki bize pazar doğanın dengesini bozmaktadır bunu farkeden diğer diyarların bilim insanları buna güneşli gün diye kılıf uydurmuş ama bu coğrafyada diğer bütün geri kalmış coğrafyalarda olduğu gibi pazar günü bütün kasvetini isminde dahi hiç değişiklik olmadan korumaktadır…
Çözüm : Pazar günü kaldırılsın pazarın kaldırılmasından doğan boşluğa(doğan boşluk diyorum alıştık artık nede olsa yani hafta 6 gün olursa doğa anaya yapılan haksızlığın düzeltilmiş olmasıyla birlikte insanlığı büyük bir kaos içine çeker..ne güzel o ayrı …off off amma çeliştim .)ikinci bir cuma ilave ederek ve bu ikinci cumayıda resmi tatil olarak belirleyerek bu sorunu çözeriz +unutmamak gerekki bu ikinci cumadan sonraki günde pazartesi değil cumartesi olacaktır..yani kendiliğinden pazartesi gününede çözüm getirmiş oluruz…
dikkatinize…
yorumlar
bazı ülkelerde, italya mesela, hafta pazartesi öğleden sonra başlıyor,.. dolayısıyla pazar günü de eğlenip geç yatılabiliyor,. süper di mi?
cuma, cumartesi gunu ya da agirlikla cumartesi gününe yüklenen tatil günü misyonuna asla sahip olamayan pazar hakkinda isittigim en iyi yorum.
pazar aksam saat 21-22 sulari; iyyy yarin sinav var, iyyy is günü, randevu mu vardi bi yerle? hafta mi basliyor ne ? yeni hafta ?
bir seri olarak 7. ve en dipteki gün olmasinin benim kafamda yarattigi, ilkokul gunlerinden kalma ve hic atamadigim bir fikir var. gunler, aylar ve mevsimleri ogretirlerken su siniflara yapilip asilan mevsim kartonlari, gunler listeleri (say bak say bak 7 gün var susam sokagi modelinde) bunlar hep bir dogru goruntusundedir.
sagdan sola, soldan saga. mevsim tablosu dairesel olsa idi oysa ki o en bastaki sonbahari ben hic bir kose donusu gibi dusunmucektim. sürekli donuyoruz diye tabiatina uygun sekilde algilayabilecektim ama agustos bitiminde ben hep o kartonun bas kismina gidiyorum. bir de yili neden aralik dan bolmusler kis mevsimi ortadan bile degil 3te 1lik kisminden sekteye ugramis, zedelenmis gibi. o yuzden aslinda sanki yil hesabi bole boluk porcuk bir hesap gibi. 12 ay=1 yil demisler ama. kuram beni tatmin etmiyor.
pazar olayi haftanin en kasvetli günü ve egitim sisteminin salakca mevsim-ay-gun ogretisi; bir ariza var bunlarda.
Madem başladık ben de söyleyeyim birşeyler. Özellikle büyük şehirlerde cumartesi günleri dışarı cıvıl cıvıldır. Neden? Eğlenmek için. İyi de kardeşim eğlence olayını takvime bağlamak nasıl bir anlayıştır onu anlayabilmiş değilim. Yani 2×2=4 konusunda bile birbiriyle anlaşmakta zorlanan bir millet güruh halinde aynı gün eğlenmek zorunda nasıl hissedebilir, hissettirilebilir. Yani perşembe akşamı ya da salı akşamı canın içmek dağıtmak eğlenmek istiyor diyelim, kimsecikleri bulamazssın ortalıta. Tamam mesai, iş okul durumları felan var ama yine de ikna olabilmiş değilim insanların periyodik olarak ve topyekün cumartesi eğlenmek ihtiyacı hissettiklerine. Pazar günü mevzusu da bunla ilintli birşey zaten. Gürüh halinde dinlenme, evde oturma,pikniğe gitme zıvırları yaşanır. Sevmem bu gibi durumları.
bence pazar günleri gayet güzel olabilir yapabilicek faydalı ve eğlenceli bişiniz varsa …
hoşlandığınız bir bayanla çıkmak için ideal gündür. daha dogrusu benim tek uygun günüm 😉
darkcrow’a tamamen katılıyorum herkes cumartesi dışarı çıkınca bize de cumartesi çıkmak gibi bi misyon yükleniyor, ya iyi de kardeşim ben hafta içi de çıkmak istiyorum niye heryeri bomboş bırakıyosunuz ki, hadi bazen iyi olabiliyor bu durum ama genelde içinde toplam 3 kişinin olduğu bi barda içmek bana zevk vermez, vermeyecektir.
pazar için çok zaman çözüm aradım. herşeyi denedim, pijamalı piknik bile!.. olmuyor olamıyor. pazartesi beni pek etkilemiyor, yani pazar’la pazartesi yüzünden bir sorunum yok aslında. çünkü biliyorum ki pazartesi zaten en sorunlu gündür, bunu kabul edip tekme tokat girişince süper geçiyor günüm. asıl sorun pazar’ın uyuzluğu. bilmiyom n’olcak…
Haftanın 6 günü anasından emdiği süt burnundan gelmiş bir emekçinin çoluğu çocuğuyla oturup nefes alabildiği günün adıdır pazar. Terhisine aylar olan bir erin devirdiği haftanın mührüdür pazar, keza tahliye edilip evine dönmek için gün sayan mahkumun haftaya çarpı attığı gündür pazar. Komadaki kardeşin bir haftayı daha atlatıp iyileşme belirtileri göstermesinin altını hangi gün çizer; elbet pazar…
İlkokulda gördüğümüz mevsimler-aylar-haftalar çizelgesi eğer bir bitiş-başlangıç noktası taşımasaydı, hayatımızın ölüme doğru yuvarlanışı tıpkı bir yamaçtan aşağı yuvarlanan taşa benzemez miydi, sürekli, yeknesak ve kaçınımsız! Oysaki, mevsimlerden sonbahar, aylardan Aralık ve günlerden Pazar, bu gidişe bir dur demekte, yeni ve beyaz sayfalar açmamız için bizlere antreler sağlamaktadır. Yuvarlandığımız yamaçtaki teraslardır bu zaman dilimleri, kıymetini bilmeliyiz. Üç kuruşluk eğlence yoksunluğu yada ertesi günün -belki- stersli geçebileceği endişesinin suçu o güzelim kavrama, zamanın yaşamımızda es verdiği o ana atılamaz, atılmamalıdır. Bay Zoban, sormak isterim size, dur durak bilmeden akıp giden bir yaşamı mı, yoksa bize ara-yaşam bilançosu çıkarmamızı sağlayan eslerin bulunduğu bir yaşamı mı tercih edersiniz? Bu esler olmasa yol ayrımlarına, yeni tercihlere, kopuşlara ve radikal kararlara nasıl yönelirdik?
Sağlıcakla efendim…
istediğin zaman ara verebilirsin. belirli zaman dilimleri belirli ayrımlar yaratmaz bence hayatımızda. mesela en radikal, hayatının yönünü değiştiren kararlar perşembe ya da cumaya daha çok yakışır gibi. temiz sayfalar de salı günü daha beyaz olur…
geyik bir yana istediğin zaman mola veremediğin, belli bir zaman aralığına ulaşmak için bekleyerek harcanan hayat, hayat değildir.
bence bu yazı biraz, itiraz etme amaçlı dayanaksız olmuş. nedir yani? mahkum perşembe girdiyse perşembe çizer, hatta ben olsam yuvarlak çizerdim. (şimdi bilmiyon konuşma gibi bir cevap gelmesin lütfen)
ve yine hayatı bir döngü gibi görüyorum, bazıları içe doğru gittikçe küçülen dairelerle gidiyor. bunlar şikayet etmekten, değişemeyen ve sürekli kötüye giden karamsar insanlar. bazıları dışarıya doğru genişleyen daireler çiziyor, bunlar üretken insanlar, sürekli birşeyler üreterek kendilerini genişletiyorlar ama bununla başa çıkmak da çok kolay değil. kafayı yiyorlar bi süre sonra.
ve en son olarak da yörüngeye oturmuş, dönüp duran insanlar var. ki onlar mutlu insanlar…
bir denizyosunu kadar mutlu,
bir karıncayiyen kadar
ve bir sigaraböreği kadar mutlular o insanlar…
sosyal mesaj içeriği taşımak isteyen her yazıya neden “emekçi” diyerek başlanıyor bunu anlamıyorum. biraz ezber gibi geliyo bana.
komadaki kardeşin, mahkumun ya da askerliğini yapan erin, konuyla hiçbir alakaları yok bence. komada, hapiste ya da askerdeki insan için pazartesiyle cuma arasında hiçbir fark göremiyorum…
o adam niye askerde? diğeri niye hapiste? ve ötekini komaya kim soktu?(kesin polistir) ve emekçinin sütü niye burnundan geliyor? asıl sorular bunlardır, haftanın günlerine bok yemek düşer.
biraz BBG filozofları gibi hissettim kendimi burda ama bu da bizim ucuz eylencemiz işte.
filozofları tırnağın olamaz senin..
Efendim, neresinden başlasam, nasıl ele alsam da tam olarak meramımı anlatsam?
Öncelikle “bence bu yazı biraz, itiraz etme amaçlı dayanaksız olmuş” şeklindeki “derin” çıkarımınız için teessüf ederim, göz nuru ve beyin emeği dökülmüş metnimi bu şekilde risaykıl bine atamazsınız.
Yazınızın ilk bölümündeki yaklaşımınızı kendinizce mutlu insan tanımınızla bitirmeniz epeyce manidar elbet; “yörüngeye oturmuş, dönüp duran insanlar var. ki onlar mutlu insanlar…
bir denizyosunu kadar mutlu,
bir karıncayiyen kadar
ve bir sigaraböreği kadar mutlular o insanlar… ” bu mudur, şahsınızca budur! mutluluğu yörüngeye oturmakla, kesintisiz bir döngüyle, girilen loop’un uyuşturucu etkisinin ruhlarda yarattığı miskinlikle açıklama çabanız hüzün verici. Bu kişisel kanaatin bir yaşamsal tercihten kaynaklandığını varsayıyor ve sizi bu tercihle başbaşa bırakmaya hazırlanıyorken a, ikinci paragrafta ne görüyoruz; “sosyal mesaj içeriği taşımak isteyen her yazıya neden “emekçi” diyerek başlanıyor bunu anlamıyorum. biraz ezber gibi geliyo bana.” Meramımızı anlatamamış olmanın oflama ve puflamasıyla yeni bir girişat yapma gereği hissediyoruz. Şöyle ki; tuzu kuru burjuva için haftanın her günü birdir kardeş, ister salı günü Mayorca’ya uçar, ister perşembe öğle vakti gider beyoğlu hamamını kapatıp orji düzenler, isterse pazar gecesi oturur yeni alacağı BMW Z3’ü için fiyat pazarlığı yapar. Az buçuk diyalektik materyalizme bulaşmışsak biliriz ki sosyal üstyapıyı ekonomik altyapı belirlemektedir ve yaşamı cendere içine alınmış EMEKÇİ için son derece belerleyici olan takvimsel düzen, burjuvayı bağlamamaktadır. Efendim, haksız mıyım?! Size klişe veya ezber gelen bu kavram milyonlarca soluk hayatın bir numaralı gerçeğidir.
Ha peşinden gelen çelişkili tavrınıza ise hiç diyecek sözüm yok; emekçi kelimesini klişe ve ezber diye niteleyen bir dimağın hemen akabinde “o adam niye askerde? diğeri niye hapiste? ve ötekini komaya kim soktu?(kesin polistir) ve emekçinin sütü niye burnundan geliyor? asıl sorular bunlardır” şeklinde kendince vurucu olduğu varsayılan ama gaza getirici olduğu bariz cümleleri kurabilmesi çelişkinin dikalası değil de nedir, sormak isterim ve nitekim sorarım da!
“komadaki kardeşin, mahkumun ya da askerliğini yapan erin, konuyla hiçbir alakaları yok bence. komada, hapiste ya da askerdeki insan için pazartesiyle cuma arasında hiçbir fark göremiyorum… ” şeklindeki yaklaşımınıza ise “ya bunları hiç yaşamadınız yada askerliğiniz had safhada kebap geçti” diye iktibas ederim. Güldürmeyiniz beni efendi, muhalif bir söylem geliştirme çabanızı anlarım ama diyalektik materyalizm ve yaşamın tez-antitez-sentez’den oluşan sarmalını konuya dahil ederken biraz daha gez-göz-arpacık üçlüsünün hakkını verme yolunda gayret sarfetmenizi de naçizane tavsiye ederim.
Selametle efendim..
hafta sonları içki- kadın alemi yapıom , spor arabam yok ama uraşsam aldırırım pedere(görüşmüom uzun zamandır ama )… bi şirkette ücretli olarak çalışıorum.3 tane galatasaray yurtdışı deplasman maçına gittim , evde bakmakla yükümlü oldugum ve bundan mutluluk duydugum bir kardeşim var onla yaşıorum.burjuvamıyım emekçimiyim ben şimdi bi söleseniz zahmet olmazsa…
valla bu kaotik durum karşısında naçar kaldım dostum, küçük burjuvasınız deyip çıkmayı denemek niyetindeyim sanırım.
sonuçta bir olguya değişik zamanlarda değişik anlamlar,duygular yükleriz.aynı şey günler haliylen pazar günü için de geçerlidir…
ortaöğretim ve lise hayatım boyunca klasik denebilecek bir şekilde pazar en nefret ettiğim gündü.pazar gecesi sinemasını tv’de gördüğüm haftanın bittiğinin farkına varıp karamsarlığa kapılırdım…üniversiteye giderken ise pazar günü önemini büyük ölçüde yitirdi.o malum 2 gün arasındaki kavramsal,hissi fark kapandı…
çalışma hayatına atıldığımda büyük ihtimalle o ilk dönemlerdeki hissiyata kapılacağım…periyodik hayatın içinde yuvarlanıp gideceğim gibi.pazarlar yine en kötü günler olacak…
zaten burada pazarın suçu yok,işte biçmişler görevini yerine getiriyor.
ben de hiç sevmem pazarları, hele o akşamları üstümü karabulutlar kaplar sanki, bir tek tatil yaptığım günlerde unutyorum pazarları, ama biri gelip bugün pazar dediğinde yine kaçıyor keyfim-şartlanmışım sanki.
ama düşündüm de tek tam tatil günü olmasından dolayı çok ey bekleniliyor olabilir mi bugünden? ve istenilen elde edilemeyip hüsran yaratan birgün?
futbol maçlarını da buyüzden hiç sevemiyorum bana o karanlık oazar sabahlarını hatırlatıyor o spikerlerin, taraftarın sesi. psikolojik şartlanma, yoksa futbolu sevebileceğimi düşünüyorum ama olmuyor.
ne biliim artık üstünde düşünmesem de pazarları sevmiyorum, karanlık ve yalnız geliyorlar bana. yalnız olmadığıma da sevindim açıkçası :0}
cuma günleri haftalık izin kullanabilen, haftasonu kavramı kalmayan ve bu sayede haftanın hiçbir gününde miskin miskin oturmanın pazar günü miskin miskin oturmaya eşdeğer olamadığını anlamış bulunan biri olarak diyorum ki, bütün o karabulutlara, pazartesi sendromlarına, hafif şiddetli paniklemelere rağmen, “pazar”larımı geri istiyorum. bir daha “pazar”ım olursa, şehir içi gövde gösterilerinde harcamayacağıma söz veriyorum. yeter ki dokunmayın pazarıma 🙂