“Ben de gelebilir miyim sizinle?” Yanlış bir soru sormuştum. Ne desinlerdi ki şimdi? “İstemiyoruz seni!”… Ya da “Sen benzemiyorsun bize. Yanımızda aykırı durursun.” mu?

Hayır, bunları söylemediler tabii. Ama gözleri ve tavırları herşeyi açık açık anlatıyordu zaten. Ben farklıydım! Bu su götürmez bir gerçekti. Okul çıkışı birlikte bir şeyler yapılabilecek, varlığıyla bulunduğu ortama keyif katan o renkli kızlardan çok uzakta, kendi dünyamı siyah beyaz bir filme çevirmekle meşguldüm.Nereye giderdi ki onlar? Bir anlam veremezdim. Şu gürültülü kahkahalara neden olan şeyler bana zerre kadar gülünç gelmezdi. Vizyondaki son filmden bahsederkenki sesleri mutluluğun ifadesiydi sanki. Ben neden onlar gibi mutlu olamıyordum peki?! Seyrettiğim filmdeki baş aktörün gözlerinin etkileyiciliği bana neden dünyanın en önemli hadisesi gibi görünmüyordu?”Neyse… Ben gideyim.” dedim onları daha fazla zora sokmadan. “Şimdi aklıma geldi. Bir arkadaşa sözüm vardı. Hadi hoşçakalın!”Eğer onlarla gitmeme izin verselerdi muhtemelen çok daha kötü hissederdim kendimi. Gideceğim yerin, içinde var olmaktan hoşlanacağım bir yer olması ihtimali şimdikinden çok daha düşük olurdu.Mahalleden bir arkadaş geliyordu karşıdan. Onu görünce kendimi birden renkli bir filmin baş kahramanı gibi hissettim. Benziyorduk çünkü. Başkalarının fark edemediği renkleri görebiliyorduk birbirimizde.Ayak üstü biraz muhabbetin ardından onu eve davet ettim. Okul yüzünden ne zamandır görüşememiştik. Aldığım son kitabın adını duyunca boynuma sarılacaktı nerdeyse. “Muhteşem, değil mi?” dedi. “Neresindesin? Ben iki kez okudum. Hala doyamadım. O ne mükemmel bir anlatım…!Bu haliyle ne kadar da benziyordu o kızlara. Ama onlardan çok farklı bir yanı da vardı: Sesindeki mutluluk şaşırtmıyordu beni… Farklı olduğumu yüzüme haykırmıyordu. Benziyorduk biz çünkü. Aynı şeylere gülüyorduk. Onun hayatındaki renkler benim de renklerimdi.