bildirgec.org

koza 68

11 yıl önce üye olmuş, 140 yazı yazmış. 991 yorum yazmış.

Engin Ardıç ve RC…

koza 68 | 14 February 2007 16:01

Akşam gazetesinin 12 şubat tarihli baskısında ; Engin Ardıç, ”eblehler uygarlığı” adlı yorumunda şöyle diyor “ Robert college’de okuduğum sıralarda dikkat ederdim , yabancı liselerden gelen çocuklar direniyor, ”maarif” okulu tabir edilen sıradan liselerden gelmiş çocuklar, Amerikan bönlüğüne ve sığlığına bodoslamadan teslim oluyorlardı “

Ardıç’ın bu yorumuna yürekten katılıyorum; Türk halkının genelinde RC’e yeni adıyla, Robert lisesine olumsuz bir bakış vardır…Ama “genel” olarak bu bakış açısı haksız ve ön yargılıdır. Okulun kurucularından Hamrin’in bir misyoner olduğu bilinir; Hatta okulun kuruluş amacının, Türk ermenilerini, ortodoks ve katolik hakimiyetinden çıkartıp, protestan yapmak olduğu söylenir…Hatta daha da ileri gidenler, bir Amerikalı diplomatın “ Fatih İstanbul’u fethetmek için Rumeli Hisarını inşa etmişti, biz de RC’ i inşa ediyoruz” dediğini rivayet ederler…Bence söylenenlerin hiç bir önemi yok…

EBE’ NİN GAMI…

koza 68 | 13 February 2007 13:15

“KUR EVLİLİK DAMINI , ÇEK EBENİN GAMINI”

Eskiler böyle derler…

“Onu o kadar çok sevdim ki,beni aşağılamasına,iteleyip kakalamasına bile izin verdim.Onunla evlenebilmek için her şeyi göze almıştım…Olmadı, evliliğe ikna edemedim…Şimdi başkasıyla evliyim, onunla daha rahat görüşebiliyorum…Eski hırçınlığı da kalmadı…”
Yukarıdaki sözler bir kadının yaşadıkları ile ilgili itirafı…Bu ve buna benzer hikayelere rastlamak mümkün…

Kadınlar kabullenmeseler de erkeğin ”koruyucu” rolü yavaş yavaş ortadan kalkmakta, çağın koşulları erkeğin “cankurtaran simidi” gibi algılanmasına meydan vermemektedir…
Peki! Hal böyleyken kadınlar neden evlenmek ister?…
Özgür olabilmek
İstenmemiş olmanın utancı
Kendi başlarına yaşayabilecek gücü elde edememek

“Pırlanta” kadınlar

koza 68 | 12 February 2007 16:19

Böyle önemli günlerin arefesinde,yaratıcılık isteğim depreşir huzursuz olurum…
En bilinmeyeni,en görülmeyeni,en alışılmamışı vermek istemişimdir hep !…
Sevgililer gününden söz ediyorum,stresim bundan…
Eminim ki ; Şu sıralarda kabul günlerinde.ofisler de , kahvehaneler de, hep bu konu konuşuluyordur…
Sanki , vatan tehlikede!…

Ben bile kaç gecedir, korkulu rüyalar görüyorum ; Birinde , kuyuya düşmüşüm,mırmır (sevgilim) habire üstüme kaya parçaları atıp duruyor…Sonun da itfaiye merdiven sarkıtıyor da, kurtuluyorum…
Kulağım ahalide!, nerden ne kaparım da şu işin içinden alnımın akıyla sıyrılırım diye düşünüyorum…
Şöyle aklı başında bir fikir getireni,”halk kahramanı”ilan edecem vallahi!…
Millet kurumuş sanki ! Ya da herkes vahametin farkında da bildiğini kendine saklıyor…Olur mu olur !…

“Zeytun” antlaşması…

koza 68 | 07 February 2007 11:45

19 ekim 1895, Maraş’ın , Zeytun beldesi yakınlarında Karanlık Dere…
Ermeni çeteciler bir toplantı yaparak, ayaklanma kararı alırlar… Bölgenin , diğer yörelerle irtibatını sağlayan telgraf telleri kesilir ve saldırı başlar…
İsyanın finansmanını, Osmanlı Devletinin açtığı, bölgedeki tüm ihaleleri alan ve servetine servet katan Maraş’lı, Agop Hırlakyan sağlar…İngiltere’nin Halep ve Adana konsoloslukları da isyana destek verirler…Kamu binaları basılır; Kaymakam, asker, subay ve kamu görevlileri isyancıların eline geçer...Andırın Hükümet konağı yakılır…
Osmanlı, Zeytun isyanını bastırması için Mustafa Remzi paşayı görevlendirir...20000 Türk’ün şehit edildiği,125 ermenin öldüğü isyan, İngiltere,Fransa ve Rusya’nın da araya girmesiyle bastırılır…Asilerin bir kısmı tutuklanır, bir kısmı kaza merkezine sığınır…Dış güçlerin baskılarıyla , Osmanlı tarihinde bir ilk gerçekleşir ; Hükümran bir devlet, kendi yapısı içindeki bir azınlıkla anlaşma yapmaya zorlanır…
Osmanlı; Almanya,İngiltere,Fransa,Rusya’nın da katılımı ve gözetimi altında Ermeni çetecilerle “Zeytun” anlaşmasını imzalar…Yapılan antlaşmanın maddeleri arasında, vergi borçlarının affından tutun da , Ermeni komitacılarının ellerindeki silahlara dokunulmaması kaydı bile vardır…
Yirmi beş yıl sonra…
Birinci dünya savaşının nihayeti, Osmanlı yenilmiş,Maraş bölgesi Fransız işgali altında…
Ermeni komiteci Hırlakyan’ın torunu, Osep’in kızı, Helena Fransız işgalcilerin komutanı ile bir baloda dans etmektedir…
Fransız subay,Helena’nın somurtganlığından şikayetçidir;
-Matmazel!, Kendinizi tam olarak bana veremiyorsunuz, sebebini öğrenebilirmiyim… der.

Helena’nın yanıtı çarpıcıdır…Maraş kalesinde dalgalanan Türk bayrağını göstererek;
– Mösyö, kalesinde hala Türk bayrağı dalgalanan bu topraklarda kendimi nasıl özgür hissedebilirim de mutlu olabilirim!…

MHP pompalanıyor…

koza 68 | 05 February 2007 14:57

BANA , ÜLKÜCÜLER CİNAYET İŞLİYOR DEDİRTEMEZSİNİZ “

Süleyman Demirel’in , 1970’li yıllarda söylediği bu söz dilime pelsenk oldu…
Sonuçları itibariyle önemliydi ,Sayın Demirel’in sözü….
Demirel, bu sözü inandığı için mi söylüyordu o yıllarda?…
Elbette ki hayır !… Ülkücüler, takır takır adam da öldürdüler, adam da yaraladılar…Hatta toplu katliamlara da imza attılar…
O halde, Demirel gözler önünde işlenen bu cinayetleri neden görmezden geliyordu?
Bir politikacı olarak,siyasi geleceğini üç haneli bir rakama bağlamıştı ; 226…Evet 226 bu sihirli rakam meclis aritmetiği için önemliydi ; İktidar olabilmenizin ya da iktidarı kaybetmenizi belirleyen ölçü 226 rakamıydı…
“ Bul 226’yı “ Tamamdır bu iş !…
Türkiye’de , cepheleşmeyi meşru hale getiren “ milli cephe hükümetleri” sola karşı cepheleşmeye çanak tutan , milleti bölen, belki de kurumlar içinde yuvalanan “ Derin devlet” yapılanmalarını ,beraberinde getiren politikaların istenmeyen sonuçlarıydı…
Cephe hükümetlerinin omurgasını, Demirel’in AP’si ile Merhum Türkeş’in MHP’si oluşturuyordu …Liberal görünümlü, muhafazakar AP ile ,O yıllar da Turancı felsefesiyle bilinen MHP…Koalisyona, bir üçüncü ortak olarak,Erbakan’ın MSP’si….

SEMRA TEHLİKESİ…

koza 68 | 02 February 2007 22:17

Ankara yolculuğum keyifli geçiyordu, ta ki diz üstümü açıp o kelimeyi fark edinceye dek…Sonra her şey kabusa döndü birden…Ankara’ya inmeden kararımı vermeliydim…strong>
Verdim de zaten; Semra hanıma “ biat” ediyorum ben!…Ona bulaşmıyorum artık…

O ne derse,ne yazarsa doğrudur…
Dürüst olmam gerekiyor; Aldanmışım !…Ona ait fikirlerin çürük sandığım noktaları meğer parlayan bir güneşmiş…Karanlık saatler bir gün benim de kapımı çalmadan yanlışımdan dönüyorum, yani erdemli davranıyorum…Bundan böyle; Selma üstadıma zinhar bulaşmam,her yazdığının altına gözü kapalı imzamı atarım… Irkçıymış,kafatasçıymış,beyaz Türk’müş bana ne!…Karakafa !Beyaz kafa!Koca kafa!Taş kafa!
O ne öngörmüşse odur…Bize “ hoş geldin Tanzimat kafası” demek düşer…
Motorun üstünde verdiği poza baktıkça ona ne kadar haksızlık ettiğimizi daha iyi anlıyorum…Hanımefendinin altında motor değil de “uzay mekiği” var sanki…
İstanbul’a döner dönmez ilk işim kendime motor bakmak olacak…“mecnun” motorcular gibi üstada, pardon! motoruma kavuşmanın heyecanı her yanımı sardı bile…Üstadımı 301 den yargılamayanları . buradan kınıyorum!…Keşke 141-142 ye denk gelseydi de yargılansaydı…301 kesmez üstadı!…

Ajanslar “model”isterlerse,ilk onun fotoğrafını yollayacağım …Çatlasın çıtırlar!…
Haa ! unutmadan; Bundan böyle tek kelime “Osmanlıca” sözcük kullanırsam namerdim…
Üstadımın hayli tehlike arz eden bir becerisi var!İşte yolculuğum sırasın da bunu keşfettim…Selma’nın elinde fitili usul usul yanan bir bomba var; Üstat,isimlerden birkaç harfi atıp ekleyerek “müstehcen”kelimeler üretebiliyor…
Bir yazısın da ,yazarlardan birinin “ressam” olan mesleğine gönderme yaparak”ressamcık”olarak yazmış…Ne var bunda demeyin,ardından da “baştan dört harf fazla, sana çok bile” diyerek dalgasını geçmiş…
İşte beni Semra’ya “biat” ettiren, onun bu “şeytani zekası” ve “derin” tartışma etiği oldu…
Saatlerdir kendi nick’ime bakıyorum çok şükür buradan ekmek yok ona…Ama ismim sakat! Maazallah öğrenir de baştaki üç harfi atımı,İngilizce bir kelime çıkıyor ortaya…” gay “… Türkçe karşılığı ; Homoseksüel,eşcinsel,nonoş !…
Mesleğimi bilse,insan içine çıkamayız…Üzerinde çalıştım!…Baştan dört harfi çıkart,al sana “vagina”nın Türkçe karşılığı,üstat buna bir de “cık”ekini yapıştırdı mı ,sağlam madarayız!…
Vay anasını!…Demek ki eski tüfekler son danslarını böyle yapıyorlar artık…Bel altı!…

Hafif’te, kavga ve klas kadınlar zirvesi…

koza 68 | 31 January 2007 12:40

Hakkın toprağına mülküm var deme,
Dam ile harmana hakkım var deme,
Güçlü kuvvetliyim,arkam var deme,
Sırt üstü insanı yere vuran var…

Vicdan-suz,oturumu , aşık Noksani’nin dizeleriyle açtı…O bir “ideolog” olarak, oturumu yönetme işini de üstlenmişti… Saraydan yetişmiş bir ailenin ferdi olduğu , hal ve hareketlerine de yansıyordu…Hafiflikten hiç hoşlanmaz, lafını “usul-erkan” gereğince söylemeye özen gösterirdi…
Salondaki geniş koltuklardan birine yayıldı, tok ve buyurucu sesiyle oturumu açtı…
“ Arkadaşlar, efkar-ı umumiye bizleri izliyor, lütfen seviyeyi muhafaza edelim, reca ediyorum…”
Vicdan-suz’un bu sözleri üzerine, oturuma katılan genç ve “klas” bayan yazarlar, hep bir ağızdan eyleme geçmeyi tercih ettiler,
“ Bizler bu “teyze” ile aynı oturumda bulunmaktan rahatsızız….”
“Klas” bayanların teyze dedikleri bayan; Hani, gençlerin şimdilerde “taze kaşar” dedikleri cinsten, hafif karnından şişmanca ama “diri” kalabilmeyi başarmış, Elma şekeri hanımdı…
Feleğin çemberinden geçmiş, ellenip didiklenmiş bir kadının ses tonuyla,katılımcılara dönerek,
“ Aaa ! şu maymunlara bakın! Azmış bu karılar ya!,paralayacaklar beni…Kızım bu teyzeniz var ya, menopoz dönemini bile boş geçirmedi,doçentlik sınavına hazırlanıyorum…Çatlayın,patlayın!…”
Katılımcılardan, Huriye; Gece karası saçları, kadife esmer teni, zeytin karası gözleri, kışkırtıcı dudakları ile, çok çekici görünüyordu…İncecik kaşlarını kaldırarak,
“Şu seviyesizliğe bakarmısınız, bu “sarı çıyan” kudurmuş ayol!…Bu kadın 301 den yargılanmalı…Irkçılık bunda,ayrımcılık bunda….”
Tansiyonun giderek yükseldiğini hisseden,Vicdan-suz araya girme ihtiyacı duydu…Huriye’nin gözlerine bakarak,
“ Ne 301’i yahu, kesin be, seviyeyi düşürmeyin” Vicdan-suz,bu seviye konusunda son derece titiz davranıyordu ve asla taviz verme niyetinde de değildi, “ Efenim, mevzuun ehemmiyetine binaen bu müzakerenin uzun süreceği aşikar oldu…Haa ! bu arada aklıma geldi, kız sen niye “pelsenk” kelimesini “pelesenk” diye yazıyosun, doğrusunu öğretmedim mi sana? Edepsiz ! 300 kelimelik Türkçe haznenle bir de bana kafa tutuyorsun ha!…”
Elma şekerinin yanıt vermesine imkan bırakmadan o ana kadar tartışmaya girmeyen marjinastral, hemen atıldı.
“Bu,tozkoparan delisi kılıklı kadından nefret ediyorum, bunun kocasının gözleri bozuk herhalde, bu kadına tahammül edilir mi ayol!…
Elma şekeri, bu sözlerden sonra kulaklarına kadar kızardı…Hayır, ama bu kadarı da fazlaydı, hedefinde önce marjinastral vardı…Ona dönerek,
“Hoşt ! Ocak maşası kılıklı kız kurusu; Sizi gidi karakafalar sizi, ben elmamı kimseye yedirmem, zaten yiyenim var, ohh!sefam olsun…İsterseniz sizin elmanızı da yer benim “aslanım” hepinize yeter…”
Bunca sözden sonra Huriye dayanamadı,saçlarını sağa sola savurarak,
“Güleyim bari, elaleminkini görmeyen kendininkini “cezayir tüfeği” sanırmış…”
İşte tam da bu sırada stüdyoya telefonla marjinastral’ın sevgilisi bağlanır,
“ Alo ! aşkım, herkes duysun sesimi; Dağların dorukları dumanlı olur,geriye dönmez savaşçılar,ben aşkımızın savaşçısıyım. Canım sevgilim,Astral’ım,serseri mayınım,varlığının tiryakisiyim,yokluğunun delisiyim aşkım!…” Bu aşk kokan sözler herkesi duygulandırmıştı…Marjinastral,gözyaşlarını silmeye çalıştı, telefondaki sevgilisine yanıt verdi,
Aşkım ordasın di mi ? Uzun zamandır Ankara’ya gelemedim,sabret bitanem haftaya yanındayım…Seni doyurmaya geliyorum, aç hayvanım benim!…Öptüm,aşkım!…”
Vicdan-suz,bu konuşmaya çok içerlemişti,
“ Kız sen azdın mı, koca delisi mi oldun, patlamadın ya!…”
Marjinastral, ağlamaklı bir sesle,
“Beni , anlamıyorsunuz ben sadece sevgilimle değil, aynı zamanda en yakın arkadaşımla, hayallerimin prensiyle, aşkımla konuştum anlıyor musunuz?…”
Vicdan-suz. “ Anlamıyoruz ! Çünkü hiç bu kadar adamla aynı anda konuşmadım ben canım!..”
Vicdan-suz , “ Neyse konumuza dönelim, şu karakafalar lafını biraz açar mısın , diplomalı elma! “
Elmaşekeri, “ Irkçılık falan yapmıyorum,”karakafa”, bir İngiliz pointer köpeğidir tamam mı?”
Vicdan-suz, “ Aaa !…Kadına bak yahu, bizi köpek yaptı be!…Bana bak senin herzelerin bini aştı artık, bize “gaffur” muamelesi yapıyorsun öyle mi?…Senin elmanı yiyene yazıklar olsun be!…” dedikten sonra ,o saate kadar hiç konuşmayan Sevdalist’e dönerek,
“ Kızım , sen de konuşsana! Kış uykusuna mı yattın ?”
Sevdalist,konuşmaya fırsat bulamadan elma şekeri,alaycı bir gülümsemeyle,
“O magazin güzelinin dersini verdim ben, konuşacak hali mi kaldı çıtır çerezin!”
Sevdalist,kadının saldırganlığı karşısın da ne diyeceğini bilemedi, sadece kadının suratına tükürdü ve ortalık iyiden iyiye karıştı…
Program iyi reyting aldı…

“TONTON’UN MİRASI”

koza 68 | 29 January 2007 12:54

Büyük şeylerin haberini,çoğu kez “küçük şeyler” verir…Doğa yasasıdır…

“Bize küçük demeyin, bizden korkun!”
“Hepinizi daha çook, ürküteceğiz! “
“Daha çook, ürperteceğiz!” der gibi bakıyordu, Hırant’ın katili…

Tehlikeyi küçümseme zevkini, 12 Eylül’den önce, Süleyman Demirel, “Bana ülkücüler cinayet işliyor dedirtemezsiniz”, diyerek göstermişti…
Demirel, bunu söylerken ; Ülkücü gençlik, “Balgat” ve “Bahçelievler”, katliamlarını yapmakla meşguldü…
Abdi İpekçi’nin katli, ardından gelen Papa suikasti, atılan “tohumların” sadece gizli ve hazin öyküleri olarak kalacaktı…

Adam olmaya dair!…

koza 68 | 24 January 2007 11:07

Yazmaya çalıştıklarım çok kısa bir zaman dilimi içinde aklıma gelenlerdir.Sizler de ilaveler yapabilirsiniz…Nasıl mı, adam oluruz?…

.Bozulan dokumuzun “ özal devrimi” ile başladığını anladığımız zaman…
.Kitlelerin,unutkanlığına ve budalalığına güvenen,siyasetçileri ve şakşakçılarını tasviye ettiğimiz zaman…
.Sorunların çözümünü,bizden sonraki kuşaklara bırakma alışkanlığından kurtulduğumuz zaman…
.Borçlanmasam “ölürüm” korkusuyla İMF’nin önünde diz çökmediğimiz zaman…
.İç ve dış “sermayenin” işlerine geldiği zaman milletimizi “ikincil” meselelerle oyaladıklarını anladığımız zaman…
.Genlerimizdeki “kurtarılma” sendromunu ,,içimizden söküp attığımız zaman…
.Avrupa’nın,3.büyük ekonomisi olmamıza rağmen,neden hala gelişmişlik sıralamasın da 62.sırada bulunduğumuzu sorguladığımız zaman…
.İletişim,enerji,bankacılık gibi sektörlerin,yabancılara satılmasına izin veren politikacıların “vatanı” sattıklarını anladığımız zaman…
.Milli ekonomideki refahın,bireysel mutluluğumuzun ve refahımızın “ön şartı” olduğunu anladığımız zaman…
.”Darbe anayasası” ile yönetilmenin,onur kırıcı sonuçlarının farkına vardığımız zaman…
.Darbe yapanların,neden hala yargılanmadıklarını sorguladığımız zaman…
.”Medyanın” gücünü, kirli ittifaklardan ve sermaye guruplarından aldığını anladığımız zaman…
.”Küreselleşme” olgusunun,siyasi açıdan bir”Balon” olduğunu,milli bütünlüğümüzü korumanın “üniter” devlet yapısını muhafaza etmekten geçtiğini anladığımız zaman…
.Aydın olmanın ve aydınlanmanın,” aykırı”fikirlerin ifade edilebildiği,geleceğe “yön” verebilen düşüncelerin ortaya çıkabileceği gerçeğinden yola çıkarak,yeni düşüncelere ve yeni kavrayışlara “açık” olmayı becerebildiğimiz zaman…
.”Milliyetçilik” kavramının, her okulda,her mahallede “ Reis-başbuğ” hiyerarşisine bağlı,sokak çeteleri yetiştirmek ve “aykırılıkları” yok etmekten ibaret olmadığını anladığımız zaman…
. Toplumsal dönüşümün, sağlıklı ve kalıcı olabilmesi için, “statükocu” devlet aygıtının parçalanması gerektiğini anladığımız zaman…
.İnsan olabilmenin tadına varabilmenin,”felsefi” boyutta da farkında olabilmekten geçtiğini anladığımız zaman…

VAGİNAM PATLADI !…

koza 68 | 19 January 2007 10:41

Tempo dergisinden,Erdal İpekeşen’in haberi; Gaz kaçıran çakmak kadının vaginasına temas ederse MS hastalığına sebep olurmu?…Aynı haber Hürriyet’in 18 ocak tarihli sayısında da yer almış…
Efendim olay dava konusu olmuş ve de muhtemelen seyri şöyle olacaktır…

Hakim;Gözlüğünün üstünden bakarak sanığa seslenir…
” Hadi anlat bakalım neden yaptın?”
“Ben bir şey yapmadım efendim!…”
“Oğlum o şeyi sen sokmadın mı oraya?”
“Neyi hakim bey?” Hakimin rengi sararır,alt dudağını ısırarak
biraz da alçak bir ses tonuyla;” Ulan delirtme beni,kadının vaginasına, çakmağı sokan sen değilmisin?”
“zinhar ! hakimim,ben geldiğimde “o” ordaydı zaten”
“Ne ordaydı,çakmak mı?”
“Evet hakimim”
“Hep orda mı durur?” Hakim sorduğu sorunun anlamsızlığını farketmiş olacak ki,sorusunu değiştirir…
“Kadın şikayetçi evladım,onu oraya sen sokmuşun!”
O sırada kadının avukatı söz ister;” sayın hakim bey,çakmağı sokmakla kalmayıp,gaz kaçıranını sokmuş…Müvekkilim bu durumdan rahatsız ve rencide olmuştur…Efendim bu gaz kaçağı yüzünden müvekkilim MS hastası oldu…”
Hakim avukata dik dik bakarak; “Gaz kaçıranı da ne demek yav! Adam nerden bilsin gaz kaçırdığını…Dupont’u,cartier’i bu yoklukta kim bulmuş ki !”…
Avukat,hakime şaşkın şaşkın bakarak” Ama efendim mesele “marka” meselesi değil ” dediyse de hakim oralı bile olmadan,yeniden sanığa döndü;
“Sen , niye normal yolları denemiyon ha!” diye çıkıştı…
Sanık, kurtuluşun sosyal bir yaraya parmak basmaktan geçeceğini düşünmüş olacak ki, hakimin gözlerinin içine bakarak; ” Sayın hakimim, bu ülkenin bir yurttaşıyım; Malum geçim sıkıntısı, hepimizin belini büküyor “protein” alamıyoruz…onun için de “şey” yapamıyoruz, anlarsınız ya!”
Sanığın bu söylemi hakime ” sosyalist” bir bakış açısının mesajı gibi gelmişti…Sanığa sert sert bakarak ;
“Bana bak olayı saptırma, açlığı maçlığı bırak, sen niye normal yolları denemiyon ,onu söyle…” dedikten sonra, söz almak için elini indirip kaldıran avukata dönerek;
” Duydunuz işte, adam yetersiz beslenme falan diyor”
“Hayır efendim ! Bu adam,müvekkilimi resmen kandırmış”
” Nasıl kandırmış yav, koskoca kadını…” Avukat ,davanın seyrinin, aleyhine gelişmeye başladığını hissedip, can havliyle hakime; “ Efendim ! Bu adam müvekkilimin “şeyine”, cinsel yaşantımıza yeni bir boyut kazandıralım diyerek “çakmağı” sokmuş!…
Hakim sanığa dönerek tekrar sorar;” Amacın bumuydu evladım?…Hakim bu soruyu öylesine babacan bir tavırla sordu ki, onun bu bağışlıyıcı tavrından cesaret alan sanık;
” Evet efendim, çakmağı sokmadan kendisine danıştım, markasını biçimini her şeyini gösterdim kendisine”
Hakim; ” Yani, aldım kabul ettim dedi mi?”
sanık; ” Demez mi hakimim !… ”
Son sözleden sonra; Hakim , davanın reddine karar verdi…Davacı da bu kararın iptali cihetine gitmedi…”
Memlekette ” çakmak” satışları patladı…