Hukuk sistemimizde ki çarpıklıklar yüzünden, bir çok insan haksız yere zulüm görmüştür. Mutfak tezgahımın üzerinde duran baklavalar, birden çağrışım yaptılar. Tarihimize kara leke olarak geçen olaylardan bir tanesi olan baklava çalan dört arkadaş aklıma geldi.Hayatlarının en güzel ve en masum çağında olan çocuklar. Çocuklar diyorum çünkü; suçu! işlediklerinde üçü onsekiz yaşında bile değildi. Bundan dokuz sene evvel Gaziantep’te malum baklavacının dükkanından, baklava ve fıstık ezmesi çalmışlardı. Çocuklar gasp suçundan yargılandılar. Bunu duyan herkesin, kalbi ve vicdanı olan her kesimin, yüreğini dağlamıştı. Canları çekti diye bir anlık şaytana uymalarının bedelini ağır ödediler. Oysa eskiden göz hakkı diye esnaflar ikram ederlerdi. Bu durumu göz hakkı saysalardı olmaz mıydı. Tane hesabı gasp edilen baklavaların hesabını misli misli küçücük bedenlerinden çıkardılar. Hapishanenin soğuk duş etkisi yapan duvarlarına maruz bıraktılar. Yokluğun ne demek olduğunu belki tam anlamıyla yaşamadık. Yaşamadığımız için anlamıyoruz. Gerektiğince tepkimizi ortaya koyamıyoruz. Yazdıklarım bizleri de mesul tutuyor. Adalet sisteminde bulunan bazı pürüzler sesimizi tam aksittiremediğimiz için hala pürüz olarak kalıyor. Yazık oldu masumlara…

Onların da hayalleri vardı. Bulundukları ortam ve koşulların zorluğu suça meyletmelerine sebeb oldu. Ünlü bir şarkıcımız der ki; Oxford vardı da biz mi okumadık. Gerçekten doğuya doğru gidildiğindeeğitim açısından çok gerilerde kalıyoruz. Eğitim, iş imkanları ve dahası… Ayrı bir başlık altında yazılacak uzun bir konuyu teşgil ediyor.Geriye dönük inceleme yaptığım da çocuklardan üçü, suçu işledikleri zaman reşit olmadıkları için ikibuçuk yıl yatarak bedel ödüyor. Diğeri ise onlardan çok çok sonra çıkıyor. Toplum tarafından da konulan damgayı unutmamak lazım. Telaffuz etmek istemiyorum ama gerçekler, gerçekten çok ama çok acı…