Süresiz zamanların kozasını yırtan benliğim, şimdilerde esir bir yüreğe göz kulak oluyor. Birkaç adım gider gitmez yıkılacağını bildiğim esareti, giriftli çıkmazlarda çetrefile dönen zencefil rengi sevdalarda kapaklanıyor buluyorum; kalakaldığım bir deste gözyaşıyla. Açsa avuçlarını… Kendine kapadığı yüreği gibi açsa biliyor ki dualara esir, süresiz bir esaret daha el ayak olunası bir keşmekeş çanları çalacak. Ya ben! Kendime bile ait olmayan bir göz kulak ve bir el ayaktan mı ibaretim? Sürüklenesi mecburiyetin özgürlüğü, sürdürülesi bir esarete mi esir? Sürüncemede bıraktıklarım bir mevsim gibi… Gün güne, gün güneşe artıyor gecenin koynunda doğan yıldız misali. Ne kadar uzun kaldığının hiçbir önemi yokmuşçasına kalkıyor yine o zencefil rengi sevdalara… Sağır bir özgürlük fısıltısı salınıyor kulaktan kulağa: “Yaşam, es işareti verilmiş bir durak.”Bir beden kendine geliyor. Sarınıyor kendine, kendi kendine…Bu sefer kimin için çalıyor çanlar!23/12/2009