Aman Allah’ım dedim, birkaç gün internet, ev telefonu baglanana kadar ben ne yaparım diye söylendim. Öyle ya konudan ,komşudan, kalabalık cıvıl cıvıl bir semtten uçup yeni yerleşim bölgelerine doğru uçan deli gönül internet ister, isterki arkadaşlarından ayrı kalmasın, mahallesinin bakkalına kadar özleyecek nasılsa.Ev telefonu, internet bekleyen acılı hayat cep telefonunda bozulmasıyla kuş uçmaz kervan geçmez bir hal alır.Bu arada bir kaç gün olan internet ve ev telefonu hasretligi limitim tam tamına 20 günü buldu. Ne mi oldu? Hiç bir şey olmadı , üzülmeyi bile unuttum olmamalarına, haa açılınca yumuldum o ayrı mesele.

İletişimsizlik ne güzel şey, evde bulamayan cebimi arayamadı (cep telefonum hala yok) ,msn de soru soramadı. Diledigim gibi dolandım, telefon sesinden uzak, insan arada kendine bir süre izin vermeli,bir süre uzak kalmalı bunu anladım. En azından tatil zamanındayız tatile giderken yanına almasınlar laptoplarını,cep telefonlarını. İnince otobüsten, arabadan yada uçaktan ev aransın aha sağ salim kapagı attım tatil yerine denilsin, ara sıra konturlu telefon hizmeti veren yerlerden aransın aile. Bari tatilde ona, buna ,şuna harcanacak zaman dilimi direk kendine aksın.Şimdi yaz geldi insan kendi kendinin doktoru olmalı, bir süre detoks yapmalı, pahalı şeylerden, spa masajlarından, bulunması zahmetli tropik meyve sularından, spor salonlarından,ekolojik pazarlardan bahsetmiyorum, bir süre cep telefonu ve bilgisayardan uzaklaşıp, kahve, çay ve kolaya ara vermek çok iyi bir başlangıç, ağrı kesicilerden uzak durmak, bol meyve yemek, her gün bir şişe soda içmek bile gayet toparlatıyor bünyeyi. Bunları kısacık süre uygulayabilsek o süre içinde sevdigimiz kitapları okusak, yürüyüşe çıksak, sigara içenler sigarayı azaltsa çokta zahmetli olmayan bir süreç oluşturulabilir. Çay kahve yerine bir fincan yeşil çay içmekten, bir kaç gün parfüm sıkmamaktan,kuru kayısı yemekten kimse ölmez. Ama en önemlisi cep telefonu ve bilgisayar, zaten sanırım televizyonlarda tüm programlar yaz tatiline girmiş, ortalıkta her yıl oldugu gibi bikiniyle yakalanan (yakalanmak ne demekse yaz sıcagında denizde ne giyilir ) müstesna güzellerin doluştugu paparazzilerden başka bir halt yoktur, bu da demektir ki televizyonda izlenmesin bir süre.

Alışmışım kaç gündür heralde, normalde sabahtan açılan bilgisayar ancak 17:00 civarı geldi aklıma, neyse o saate kadar okudugum kitabı bitirme şansını buldum. Her gün bilgisayarın bizden çalan zamanının yarım saati kitap okunmaya ayırılsın,en azından bir kaç hafta cep telefonu sadece önemli haller durumunda açılsın ne güzel olur, çok rahat ediyor insan. Bu arada lale devrinin güzelliği ile Patrona Halil isyanının karışıklıgı arasında 66 soruda bir cinayeti çözümlemek ( Yek Cinayet Şast u Şeş Sual) için soluk soluga okunacak bir roman tavsiye edeyim .Katre-i Matem .İskender Pala gerçekten kitabıyla laleleri daha da bir önemsetiyor bize(Kapa gözlerini ve dinle sakî, bir İstanbul lalesinin çığlıklarını duyuyor musun?!.. İstanbul’a çıkmayan bir lale yolu, laleye çıkmayan bir İstanbul kadar kayıptır, yitiktir. Rüzgarları toplayan hüzünler, aşklar yoksa İstanbul bahçelerinde ve bir kabir başında ışıklar yas tutar gibi laleler ağlar seher vakitlerinde.Uyan sakî, lale devrindeyiz!..)