Yaşam kalitesini yükseltmek üstüne yazılmış, değerli görüşlerini açıklamış bu kitabında Prf. Dr. Üstün DÖKMEN. Yaşama yerleşmeyi, kaliteli yaşamayı, bir sandalyeye, bir koltuğa oturmaya benzetmiş yazar. Sandalyeye ya da koltuğa eğreti biçimde değil, tam ortasına dengeli bir biçimde oturmak gibi yorumlamış yaşama yerleşmeyi … İnsanların yaşamdan bıkkınlıklarını, sindirilmişliğini, karamsarlığını, yıldırılmışlığını görünce okumalarını önermek, tanıtmak istedim kitabı…Kitabın tanıtma yazısı bütünün tam bir özeti… yaşama yerleşmenin açıklaması sanki…“ Bazılarımız bazen (ve sanırım çok azımız da her zaman) dört elle sarılırız yaşama. Fark ederek, hissederek, anı yaşayarak yaşarız; bazılarımız ise sanki parmak ucuyla tutarız yaşamı.Bir sandalyeye, koltuğa, sedire kendimizi bırakarak, yayılarak yerleşmek de mümkündür,eğreti bir şekilde oturmak da…Benzer şekilde yaşama, bütün varlığımızla, varoluşumuzla yerleşmek de mümkündür, eğreti bir şekilde ucundan ilişmek de…Bir at üstüne tam yerleşmeyen suvariyi nasıl üstünden atarsa, yaşam da kendine tam yerleşmeyenleri, bir anlamda yeterince uyum sağlayamayanları üstünden atar, devre dışı bırakır.”Mutluluğu bulmanın, mutlu olmanın, çevreyi de mutlu etmenin ne olduğunu açıklamış kitabın son bölümünde. Üç öyküyle, yorumlarıyla açıklık getirmiş düşüncelerine.Aptal HansAlman halk masalı, Grimm Kardeşler derlemişler. Aptal Hans’a uzun yıllar çalıştığı emeğinin karşılığı ustası , onu çok zengin edecek kadar külçe altın verir. Eve dönerken Hans yorulur. Yolda gördüğü atlının atıyla altınları değişir. Hans mutlu olmuştur. Atı sonra inekle değişir. Yine mutlu olmuştur. İneği kazla, kazı da bileği taşıyla değişir, eve eli boş gelir.Ana fikir çıkarır Üstün Dökmen: “ Aptal Hans gibi aptallık edip elindeki kıymetli şeyleri değersizleriyle değiştirme…Altın nasılsa gidecek, hepimiz ölümlüyüz, elimizdeki bir gün nasıl olsa bitecek; önemli olanyaşam karşısında bu tuhaf alışverişte mutlu olabilmek. Hans hep mutluydu; ya bir de mutsuz olsaydı nasıl biterdi yolculuk, çekilir miydi? “Kaşıkçı Elmas’ıRivayete göre, yaşlı ve fakir bir kadın çöpler arasında parlak bir şey bulur. Bu meğer elmasmış, bulduğu şeyin değerini bilmemiş. Bir kuyumcuya iki tahta kaşık karşılığı vermiş. Tabii elmas meşhur olmuş, adı da Kaşıkçı Elması olmuş. Ekliyor yazar:“Kadın yaşamında bulup bulabileceği en değerli şeyi çok ucuza satmış. Bizler de yaşamımızı, bu dünyada bulup bulabileceğimiz en değerli şeyimizi yaşamımızı satmıyor muyuz? Yaşamını satanlarımız yok mu? Elması bulan kadının saf olduğunu, zarar ettiğini düşünüyoruz, onun adına üzülüyoruz. Ancak mutsuz olan biziz kadın mutluydu. Muhtemelen kaşıkları aldığında sevinmişti.. Yaşam fırça darbelerinden oluşan resimler gibi anlık duygulardan oluşur. Kadın mutlu oldu, o an kutsaldır… Bu dünyada elinde kalan gerçekten ona ait olan tek şey o andaki mutluluğudur…”Yiğit Özgür’ün DelisiYazar, Yiğit özgür’ün bir karikatürünü yorumluyor: Kafasında hunisiyle bir deli, gözünü yerdeki papatyaya dikmiş, “ seviyor sevmiyor” diye söylenir… “ Papatya deliyi seviyormuş, ben de seviyorum o deliyi. Çiçekleri koparmayanları, ormanı yok etmeyenleri, hayvanları ve insanları öldürmeyenleri seviyorum. Çiçekleri koparmayanlar, ormanları yok etmeyenler, hayvanlrı ve insanları öldürmeyenler, yerlerinden yurtlarından etmeyenler yaşama sağlam yerleşirler. Yaşama sağlam yerleşenleri seviyorum.”Sonuç: “ Altınlar ya da Kaşıkçı Elması’nın dışarıdan görünen ihtişamı önemli değildir. Sizin yaşam içinde hissettikleriniz önemlidir. Başkalarının sizin elinizde gördükleri zenginlikler değil siz içinizde hissettiklerinizle, yaşadığınız mutluluklarla zenginleşirsiniz. Yaşama yerleşirsiniz.”Yaşama yerleşebilmeniz ve kaliteli yaşamanız dileklerimle…