O Allahın belası adam nerde? hangi cehennemde? bilmiyorum. Her fırsatta hayat, eline kitap almaktan aciz beyinleri çıkarıp karşıma, suratıma aval aval baktırıyor. Teni çekicikle donatılmış biri çıkıyor hoop bi bakıyorum, içi ıvır zıvırla dolu. Resimler yapıyorum; bir gün onun gözlerinin uzun uzun seyredeceğini düşünerek…Yüzler çiziyorum… yüzler, belirsiz,karışık…O en sevdiğim şarkının “Lara Fabian Quedaté” gölgesin de, ihtimallerle donatıyorum ruhumu. “Ne arıyorsun kızım sen? Beğenemiyorsun birtürlü” diyor arkadaşlar.Sadece tek bir cümle tutunuyor dudaklarıma, sessizce: “Farklı olanı…”Kadıköyde bir sokakta, kahvemi yudumluyorum, yüzüme dokunan bakışlar eşliğin de…Bir belirsizliği belirleme hayali uçuşuyor tepem de.Kaderin ayarladığı o saati alıp, yaramaz bir çocuk gibi bozasım geliyor. “Tanışabilirmiyiz?” diyor bir ses.Anlatıyor, dinliyorum. “Ne istiyosun diyorum hayatın da?” “Sağlıklı huzurlu bir hayat” diyor. “Yokmu hayallerin?” diyorum “Bilmem sıradan şeyler işte en önemlisi bir aile kurmak” diyor. “Kimleri okursun?” diyorum bakıyor öyle…İçimden kelimeler küfre diziliyor “senle ne rock’tan konuşulur ne bach’tan yok oğlum sen anlamazsın bi boktan!”Derken içim isyanla koyulaşıyor. Kulaklarımda bir şarkı “Metallica – Unforgiven II” dediği gibi “Orda olabilir misin? çünkü senin için bekleyen, senin için bekleyen benim “….