Kadıköyden 09:00 hareket saati ile kalkan ve Karaköydeki iskeleye yanaşan vapur ve onun işe/okula gitme çabası içindeki yolcuları. Vapur daha iskeleye yanaşmadan keskin vapur düdük sesleri ve sese karşı camlardan dışarıya bakan meraklı gözler. Vapur, vapurdan önce inme çabası ve çabanın kalabalığı. Vapur yanaşır yanaşmaz düdük sesleri insan seslerine karışıyor, Hükümet Kalleş, İşçi/Yolcu Kardeş sloganları, alkışlar, iskeleye asılmış bayraklar, havada uçuşan konfetiler ve çiçek yaprakları; mesele Denizcilik İşletmelerine ait vapurların ve iskelelerin Büyükşehir Belediyesine yani dolaylı yoldan mevcut hükümete devri. Çalışanlar bu devir-teslim sonrasında işlerinden olacaklarını bağırıyorlar, yolcu açısından ise tecrübesiz deniz adamlarının görev yapacak olması ileriye dönük bir felaketin habercisi(ymiş).
Beş dakikalık yanaşma ve vapuru terk etme süresi içinde kimse kafasını yukarıya kaldıramıyor kimse bir tepki gösteremiyor, kimse konuşmuyor bile. Eskaza yolculardan tek-tük olsada alkışlamaya kalkışanlar hemmencecik diğer yolcuların o nazar boncuklu, yürek ve beyin delici bakışları karşısında sönüveriyorlar. Ne reaksiyon vermesi gerektiğini bilememenin sessizliği ile vapurdan inilir Tünele doğru yürünür. Uzaklaştıkça akıldan çıkar, Tünelden inilir yavaştan işyerine doğru yürümeye başlanır, uzakaşağılardan vapur sesleri gelir ama martılar için değil…
yorumlar
Gazete yazmış; Büyükşehir Belediye Başkanı devirden sonra teknolojiyi yenileyeceğiz,ulaşımda entegrasyonu sağlayacağız demiş.Sanki başka bir ülkenin yatırımcısı adam.Kendi devletinin kurumuyla entegre olamıyor,devlet ise kendi kurumunun teknolojisini yenilemek için büyükşehir belediyesine muhtaç.Son günlerde yorgunluktan herhalde eve girer girmez narkoz verilmiş gibi uyuyorum.Sanırım tüm Türkiye’de aynı narkoz durumu var.Direk gazı verip uyutuyorlar milleti.Kimsenin birşey umursadığı yok.
deniz üstünde bu takunyalılara kendimi emanet etmemsırada THY var allah bilir
Olaya, şehir ulaşım alternatfilerinin entegrasyonu olarak bakarsanız, son derece mantıklı. Yurtdışı örnekleri de şehir içi otobüs metro ve deniz ulaşımlarının tek bir kurumda toplanması yönünde…Belediye bu konuda tecrübesiz mi? Bence değil, çünkü zaten senelerdir işleyen bir İDO var…Belediyeye devredilince çok süper değişiklik mi olacak yok o da olmayacak, ama şimdikinden iyi olacağına eminim. Aradaki fark sadece şudur: Devlet memuru asla işten atılmayacağını bildiğinden, müşteri memnuniyeti onun için hikayedir. Maaşımı alıyim emekli oluyum diye düşünür. Belediye çalışanlarında da bu düşünce olmakla beraber iş garantisi 657 ye tâbî olmadığından daha azdır.Denizin üstünde bu takunyalılara(!) kendini emanet etmeyen arkadaşa ise gülüyorum… Kendisini yaptığı büyük teşbih sanatından dolayı kutluyorum, senin gibiler olduğu sürece halkımız kendini daha güvende hissedecek. Dosta güven düşmana korku salıyorsun…
Bu güzel kavram son dönemde bayağ girmeye başladı lugatımıza. Bir ara konjonktür de modaydı. Bir ara da kontekst moda olmuştu.Ben bu entegrasyona bir örnek vermek istiyorum. Akbilimi dolduracaktım Mecidiyeköy metrosunda 1 ay önce; şunu farkettim ki akbil ve jeton gişeleri iki ayrı şirkete ait olduğu için ve jeton satan gişelerin şirketi(şimdi adını unuttum bir kısaltma olsa gerek) para kazanmak istediği için, bozuk olan ve kullanılamayan otomatik akbil doldurma makinalarını yaptırtmıyorlar(bilerek bozduklarından da şüpheleniyorum); böylece müşteriler akbil dolduramayıp gidip jeton alıyor, jeton satan şirket de keriz kazıklamış oluyor. Bazen kağıt paraları bozdurmak için ya da ‘gıcır’ para olmadığı için para bozdurmaya gittiğinizde gişe önüne, bıyıklı ve ayı görünümlü zatın önündeki masada deste deste 5 milyon olduğu halde, adamın para bozmadığını görüyorsunuz.Veremem diyor.Şimdi bu mu entegrasyon? Oraya niye geceleri çalışacak bir akbil doldurma gişesi kurulmaz? Bence bunun adı dezentegrasyon.657 ve devlet çalışanının hımbıllığı olayını, hükümetin, kadrolaşma ve adamını yerleştirme için kalkan gibi kullandığını düşünüyorum. Her halde her yaptıkları doğru değil. Eğer doğru olsaydı, tren kazaları bu kadar sık olmazdı. Tren kazalarını sebepleri hakkında bir iki yazı iliştirip çıkacağım kimsenin fazla vaktini almak istemem.Müşteri memnuniyetini özel şirket daha fazla düşünmez. Sadece daha fazla düşünür gibi görünür. Üsküdar-Beşiktaş arasındaki motorlar “modernleş”ti de ne oldu, belki tipler değişti.Laz kaptanlar gitti. Kırmızı surat olanlar. Traş oldu filan sonuç aynı. Belki çalışanlar için daha kötü bile olmuş olabilir.O kadar yaşlı insan var ki gençlere yer açmak için bu tür devirler gerekli oluyor. Ama her zaman bu entegre’lerle doğru işler yapılmış olmuyor.
aslında olay yeryüzünün dediği gibi mantıklı ama bizim asıl hazmedemediğimiz sanırım takunyalıların heryeri istila ediyor oluşu. denizcilik işletmesine de elimizde kalan son kale gibi davranıyoruz o kadar. tcdd’nin de istanbul iç hattının belediyeye bağlanması konuşuluyordu bi süre önce. bu hat şehir hatları vapurlarından daha problemli olduğundan ilk duyduğum andan itibaren belediyeye devrolmasını savunuyordum. ikilem şu: ya bu takunyalılar gelecek ve ulaşımı tek elde toplayıp daha etkin kullanımını sağlayacaklar. (yürüyen bir dangalak oturan on entellektüelden iyidir derler) ya da son kalemizi sonuna kadar koruyup sadece süs olarak bakacağız nostalji yapacağız ama yine bok götürecek falan filan..
Denizcilik işletmesi kime bağlı sanıyorsunuz? CHP il teşkilatına mı? Ulaştırma bakanı eski İDO Genel Müdürü değil mi? Denizcilik işletmesi neyin kimin son kalesi? Kaleyi ele geçirenler kim? Düşman kuvvetleri mi?Bunun yanısıra AB reformlarını yapan kim? İster kabul edin ister etmeyin bu takunyalı kadro, mevcut adaylar içinde ehveni şer (Kötünün iyisi) olanıdır. Yakın gelecekte Erkan Mumcu siyasi sağlam bir kadro kuramazsa da öyle devam edecek görünüyor.Olayı tamamen siyasi düzleme çekmek, sorunu da tarafları da çözümsüzlüğe itiyor.Takunyalı deyip karşı çıkmak bence yanlış. Böyle düşünmüyorsanız gidip SEKA önünde eyleme katılalım. Ayda 1,5-2 milyar alan işçilerin ücretlerini kar etmeyen bir fabrikadan alabilmeleri için mücadelelerine destek olalım.
konuya yaklaşım itibariyle yeryüzüne katlıyorum. ben indianropetrick’in bir cümlesine takıldım aslında. “hazmedemediğimiz sanırım takunyalıların heryeri istila ediyor oluşu.” diyor. karşı taraf bizim taraf kamplaşmasının 2000 ve öncesi yıllarda kaldığını zannediyorum. özellikle 28 şubat sürecinde “takunyalı” diye bahsettikleriniz veya kendilerine islamcı denilenler (hoş onlar kendilerini islamcı değil müslüman olarak nitelendirse de)çok şeyler öğrendi. karşılarındaki insanların kendileri gibi düşünmedikleri bağlamında. yani demokrasinin erdemlerinin farkına daha çok vardılar aslında. bir çok islamcı yazar-çizer, düşünür takımınındolayısıyla islamcı kesimin de) değiştiğini-demokratikleştiğini düşünüyorum.( ancak “diğer kesim” de bu böyle değil. islamcılar tarafından karşı taraf, kökten laik diye nitelenenler ise hala soğuk savaş dönemi katılığındalar takunyalılara karşı. her ne kadar başa gelirlerse başı açık olanları keseceklerine yönelik öngörüleri tutmamış olsa da.
Sevgili yeryüzü sen sapla samanı birbirine karıştırıyorsun sanırım.Şu konuda haklısın tek parti iktidarlarında bütün devlet kurumları aynı zihniyete tabidir.Burada sorun iktidar partimizin hazır oradayken yapmaya çalıştığı geri dönülemeyecek icraat ve kadrolaşmalarına engellenemese de tepki verebilmekten ibarettir.AB reformlarını başımızdaki avanaklar sürüsü değil bizzat AB nin kendisi yapmıştır ve yapmaya devam edecektir ki asıl acı olan kendi ülkende yapılmakta olan düzenlemelerde ne senin ne de seni temsil eden hükümetin söz hakkı olmamasıdır.Kağıt sektörü en karlı sektörlerden biridir ve çok önemlidir.Sorun bu tür işletmelerin kar ettirilebilecekken düzeltilebilecekken kapatılması devredilmesi yani hükümsüzleştirilmesidir.Tepki bunadır.Ayda 1.500-2.000 Ytl kimse için çok acaip zenginlik sınırında bir kazanç da değildir ayrıca.Keşke herkesin en az bu düzeyde kazanması sağlansa.Amaç da bu olmalıdır zaten.Velhasıl kelam aynı siyasi düzlem de ( siyasi düzlem ne demekse ?) yer aldığınızı farkettiniz sanırım.
Sapla saman; deniz işletmeleri ile takunyanın karıştığı noktada karışmaya başlıyor sayın ada.SEKA konusuna gelince, Kağıt sektörü çok çok karlı olabilir ama ben devletin ve belediyenin elindeki tüm kuruluşların özelleştirilmesinden yanayım. Bugüne kadar hep buralarda yolsuzluklar ve kadrolaşmalar yaşandı. 2 milyar çok para değil tabii ki ama hala bu ülkede 400 -500 milyona çalışan üniversite mezunları da var. Ve bunların kendilerini kilitleyebilecekleri bir mekanik atölyeleri yok. Çünkü özel sektörde patron “beğenmiyorsan çalışma, başka iş bul kendine” diyor.Ve şu bir gerçek ki sapla saman kesinlikle karışıyor. Çünkü Türkiyede sapla samanlar hep bilerek karıştırılıyor ki bulanık suda balık avlayanlar, balıklarından olmasınlar.
herkesin dedikleri bir yerde haklı aslına bakarsanız bütün bu konuşulan takunyalı meselesinde takunyalılar ın ne kadar parmağı varsa diğer taraflarında o kadar parmağı var diye düşünüyorum. şöyleki takunyalılar bu ülkede yeni ortaya çıkmadılar hep varlardı. ne oldu da birden bire bu şekilde yükseldiler ve tek başlarına iktidar oldular. türkiyede birdenbire bu tür oy kullanan genç kesim mi ortaya çıktı. Bana sorarsanız diğerlerinin hiçbir zaman değişememeleri durumu bu noktaya getirdi ve değişen biraz ılımlı olan veya en azından öyle gözüken kazandı.bu tür özelleşme meselelerinde herzaman bu tür iyi ve kötü yanlar mevcut tabi ki. Bu kadar derin düşünmeden sadece görünen kısmıyla birşeyler sayılabiliyor. entegrasyon, karşındaki insanların en azından görünüş itibarı ile düzgün olmaları güzel bir durum bunun yanında yeni olmaları nedeniyle vapurun bir türlü yanaşamaması, iskelelerin çok geç verilebilmesi gibi direk görsel olan şeyler var.bizler derin düşünürkende bazı şeyleri karıştırıyoruz sanırım. yani örneğin bir taraftan üniversite mezunu insanların işsiz veya çok az paraya çalışıyor olmalarından bahsediyoruz diğer taraftan özelleşmeye memurların işten çıkarılmasına karşı çıkıyoruz. e eğer memurlar işten çıkarılmazsa 20 – 25 yaşında torpil ile bir yere girip sonra 50 – 60 yaşına kadar orada çalışmaya devam ederse tabi ki aradaki 25-30 yıl boyunca mezun olan üniversiteliler iş bulmakta zorlanırlar. bu durumda da işsiz kaldıklarından kaç para olursa olsun çalışmak en azından referans elde etmek isterler. eh memur sayımıza baktığınız zaman da öyle birkaç özelleştirmeyle kolay kolay azalacak gibi durmuyor. geçtiğimiz yaz yapılan açıklamalarda her 2 memurun bir çaycısı (odacısı) olduğu ortaya çıkmıştı.açıkcası bana kalırsa özelleşmeye değil öelleşmenin şartlarına karşı çıkılmalı. örneğin telekom gibi türkiyenin en çok kar eden kurumunun komik denebilecek rakamlara özelleşmesine kızmak lazım yani telekom neden özelleşiyor değil telekom neden bu kadar ucuza gidiyor veya vapurlar neden özelleşiyor değil vapurlar özelleştiğinde çalışacak kaptanların neden 50 yaşın üzerindeki üniversite mezunları olduklarına karşı çıkmak lazım. eğer böyle olursa umg nin bahsettiği vapurun içerisindeki herkes söylenecektir çünkü akıllı mantıklı kağıt üzerinde karşı çıkmalar yapılacaktır.biraz uzun oldu galiba çok fazla vaktinizi aldıysam kusura bakmayın
lafını benden önce başkaları böyle hitap ediyor diye kullanmıştım. üstelik “son kale” ibareleriyle ironi kattığımı da düşünmüştüm ama sanırım “yazarın ne dediği burada anlaşılamadı” sözünü en alta çakmak gerekiyor. ulaşımın tek elde toplanması gerektiğine inanıyorum.