Internette geziyorum, insanin biri güzel baslamis, demiski: ” 70 lerde iz birakan diziler vardi, siyah beyaz ekranlardan kanal kavgasi yapmadan izledigimiz, cep telefonlarinin beynimizi pisirmedigi, ot tadi veren bilgisayar sohbetlerinin yerine kendimizi daha dürüst ifade edebildigimiz, okul bahcesinde macun satildigi, sabaha karsi Muhammet Ali maclari seyrettigimiz, beraber ve solo sarkilar dinledigimiz TRANSISTÖRLÜ radyonun mutfakta durdugu, dandy cikleti cignedigimiz Ayhan Isik in hayatta oldugu ve babamizdan 2,5 tl harclik aldigimiz günlerdi onlar. Hala o tadi alamiyorum ne televizyonlardan ne de gazetelerden ne de yürüdügüm yagmurda islanmis TÜTÜN KOKAN ALSANCAK CADDELERINDEN.
Simdi yanit hakkimi kullanayim: Okul bahcesine kadar hersey iyi giderken okul bahcesinde satilan macunla beraber rahatsizligim basliyor. Okul bahcesinde satilan macun denince hemen fakir ama cok iyi bir adamin cocuklarina ekmek parasi kazanabilmek icin temizlik kurallarina (hjyen demiyorum; tam türkce karsiligi yok ki! diyen dümbeleklere de türk dil kurumuyla alay edeceklerine islevinin artmasi icin mücadele etsinler ögüdünü saliveriyorum!) evet para kazanabilmek icin temizlik kurallarina uygun sekilde özenle hazirladigi tatli yiyecek maddesini okul bahcesinde mutlu ögretmenlerin ve mutlu müdürün müsadesiyle mutlu mutlu sattigi ve mutlu ögrencilerin babalarindan aldiklari ikibucukar liralarla satin alip mutlu mutlu yedikleri hayaline sahip oluyorum.Sonra büyük harflerle yazdigim transistörlü radyo beni sinirlendiriyor. Sadece radyo yazmaliydi. Ayrica kendine sunlari sormaliydi:Transistörsüz radyo varmi? Transistör nedir? Duygularimi mi yazmaya calisiyorum yoksa bir cok konuda bir cok bilgiye sahip oldugumu ve bu bilgileri duygularimla beraber edebi bir sekilde ne kadar da güzel yazdigimi mi ispatlamaya calisiyorum?Takiben Dandy cikletleri diyor. Sanki köydeki ninelerimizin yaptigi yayik ayranindan bahsediyor. Bahsettigi ciklet kapitalizmde yeterince canavarlasmis sirketlerden birinin ürünü. Bu ürünün nostalji haline dönüsebilmesi tam bir facia. “Talihsiz bir aciklama” demiyorum cünkü bu politik belagat meraklilarinin pelesenki ve ben böyle bir belagati “söylemeye mezun degilim”. Insanlarin memeticli ve icten olmayan konusma ve yazilarini yasaklamak sart!Edebi olma kazgisi güden yazilarda sikca rastladigim “Neon lambalari” ile de “Tütün kokan Alsancak caddeleri” arasinda benzerlik kuruyorum ve diyorum ki: Cok fazla sehir cok fazla ülke ve sayisiz sokak görmeme ragmen tütün kokan bir cadde hatirlamiyorum.Simdi farzedelimki ben elli yil ölmemeyi basardim ve simdiki zamani özlemle hatirlar oldum, simdi bunu yaziya dökeyim:Henüz isinlanmanin olmadigi günlerdi. Ne güzel yillardi insanlar kisacik bir mesafeyi katetmek icin mercedes firmasinin ürettigi otobüslerde uzun süre birbirlerine katlanmak zorunda kaliyordu. Elimizde japonlarin ürettigi 512 megabaytlik MP3 calar cebimizde kapitalizmden payimiza düsen para, hey gidi günler. Yanimiza muhakkak sisman saygisiz bir insan otururdu. Henüz cinsel devrim olmadigi icin muavin iki ayri cinsin yanyana gelmesine müsade etmezdi. O sisman insan dersiz topsuz sizin koltugunuzun bir bölümünü de cekinmeden isgal ederdi. Kimi zaman kokanlar binerdi yaniniza, kimi zaman da merakli ve gereksiz konusmalar yapanlar. Simdi nerede o günler, dügmeye basiyorsunuz aninda ulastiniz gitmek istediginiz yere. internet vardi cep telefonu vardi ve bu araclar sayesinde insanlar birbirlerine istedigi yalani yüzü kizarmadan söyleyebiliyordu. Telepati cikinca isler degisti. Konusan insana ikinci sinif insan muamelesi yapiliyor artik. Düsün babam düsün. Ne güzeldi o düsünmeden konustugumuz günler. En cok reklamlari severdim, kremler deterjanlar günes yaglari dis macunlari vb gibi binlerce boktan ürünü bize pazarlamak icin onlarin ne kadar yeni ve ne kadar kaliteli oldugunu güzel filmciklerle anlatirlardi. Evlerden kola eksik olmazdi, cocuklar coca cola mi pepsi cola mi daha iyi tartismalari yapardi, hormonlu gidalarin hormonsuz oldugunu dinlerdik televizyonlardan. Televizyona televizyon derdik. Gerci almanlar o siralar kendi dillerinde uzak-görmek anlamina gelen “fernsehen” derlerdi ama biz cokoturgacligötürgec gibi basarisiz örneklerle alay ederek dil kurumunu yerden yere vururduk. Simdi ne Türkce kaldi ne Almanca, tabiki ne Türk kaldi ne de Alman, hepimiz ayni labaratuarda üretildik!