. üçüncü kat, yedi katlı bir apartman . akşamın mavisi, dışarda, çirkinliği istila halinde .pencerenin önündeyim, seyrediyorum. sisin arasından bir güneş hüzmesi daldaki serçeye vurmuş,serçe şakıyor, yapraklar alkışlıyor .serçe, sonunda küçük bir reveransla havalanıyor .ağacın altından, kara, gudubet bir gölge, elinden tuttuğu pembe etekli kızını yokuşta sürüklüyor .sonbahar . hayat her zamanki akışında . gri, mekanik ve anlamsız .akşamdan kalma ruh haliyle aşağıda parçalanmış cesedime bakıyorum . insanlar, etrafımda. şaşkın insanlar .mutfağa gidip içecek bir şeyler arıyorum . bir şişe bira biraz domestos ve tuzruhu . kapı çalınıyor . elimde kokteylimaçıyorum . “merhaba” . gitarı duvara yaslayıp kanepeye atıyorkendini. “olum var ya süper bişeyyaa bir daha yapmalısın, mutlaka!”kadehi gösterip bir şey içmek isteyip istemediğini soruyorum . cevap veremeden tuvalete koşturuyor . bu arada kapı kırılıyor ve bir kaç polis memuru dalıyor içeri . öksürükleri tuvaletteki çığlıkları bastırıyor ve göğüslerini tuta tuta dışarı çıkıyorlar yeniden .. koridorda kalakalıyorum . ardından küçük odadan biri sesleniyor, dünkü partiden kalanlar olmuş herhalde .su istiyormuş . “biraz su” diyor”lütfen”. bir elimde kadeh ötekinde su bardağı mutfaktan çıkarken telefon çalmaya başlıyor. kızın sesi hüzünlü .”bay laurent? burada sizinle konuşmak isteyen biri var.” bir şey söylemeden bekliyorum, ahizenin el değiştirmesini dinliyorum .”evlat…evlat ben, benim, hoax”salonda televizyonun sesi, biri haberleri seyrediyor olmalı.’evlat dinliyor musun? duyuyor musun? hatalı sollama ha ha ha!. 49’dan…yani…ben, ben, gelemiyorum…affet beni…ben seni affediyorum…ha ha!…evlat?…çok üzgünüm…en son ben kaldım…buraya kadar…fazla konuşamayacağım…kelebek seçmeleri var…gitmeliyim, anlıyor musun? gitmeliyim…’telefon kapanıyor . su, küçük odaya gidiyor,televizyondan dağılan ses dalgaları dolaptaki bardakları titretiyor .beriki tuvaletten dönmüş, kanepede sessiz, gözleriyle, kazakistan’da, pobeda tırmanışı sırasında kaybolan dağcılardan ümidin kesildiğini bildiren yazıyı takip etmeye çabalıyor .” gruptaki yedi dağcıdan cesetleri bulunan ikisi, marcel hedges ve hoax laurent’ın bulunduğu mevk…” televizyonkapanıyor . uzaktan kumanda önce o’nun fotoğrafının asılı olduğu duvara sonra vantilatörün pervanesine çarpıp dağılıyor . “lanet lanet lanet! öldükten sonra her şey daha da salakça oldu dostum”elimde ölüm kokteylim, halının üstündeyim”şu gelen telefon…düşünsene bi, 49’unda deliriyorsun . onca çabadan sonra . ve seni tımarhaneye götürürlerken bam! son hesap kesim tarihi . palavra yani! sonmuşmuş . öyle söyledi . tuhaf! . çook tuhaf” .. yerde kırık çerçevenin içinden bana bakıyor hala, nasıl yapıyorsa, hala, gözlerimin derinliklerine . “bütün olanlardan sonra işte bir tek, bu kalıyor elinde . tek bir resim . ölüm, bu olmalıydı . o’nun içinde ölmek ve evet tek gerçek ölüm bu . ve onun ellerinde . onun kontrolünde . gerisi, kafan iyiyken salondaki dev aynaya bakıp hangi taraftaki senin gerçek olduğunu karıştırmaya benziyor””hey dostum şu şarkıyı…hani onun için yazdığın şarkı yok mu…”. resmi, etajerin üstünde şaha kalkmış hint filinin hortumuna iliştirilmiş tütsünün külleri üstüne koyuyorum . gitarı alıp kara notaların kazılı olduğu duvara dönüp çalmaya başlıyorum . o’nun için… son kez…”hey! bu kapıya ne olmuş böyle!” .küçük odadan sürüne sürüne koridor eşiğine kadar gelen, scc lezyonlarıyla kaplı bir suratın, kırık kapı parçalarına şaşkın şaşkın bakan donmuş ikizine bakışını görüyorum .”herkes tamam sanırım, bütün olasılıklarım…” yola çıkmaya hazırız artık . toplanalım . bu bataktan kutuluyoruz . sonsuza kadar kanat çırpmaya ve kral kelebekleri olarak yolculuğumuzda binlerce kez daha ölmeye gidiyoruz…. kokteylimi fondip yapıyorum … “hey dostum! son kez a feast for friends’i dinleyelim olmaz mı ha? giderken…son kez””ok”…”geliyor…”…….They are waiting to take us intoThe severed gardenDo you know how pale and wanton thrillfulComes death on a strange hourUnannounced, unplanned forLike a scaring over-friendly guest youveBrought to bedDeath makes angels of us allAnd gives us wingsWhere we had shouldersSmooth as ravensClawsNo more money, no more fancy dressThis other kingdom seems by far the bestUntil its other jaw reveals incestAnd loose obedience to a vegetable law.I will not goPrefer a feast of friendsTo the giant family.