Osmanlı imparatorluğunda modernleşme sancılı bir süreçtir ve dönemin pek çok ülkesinden farklılık arzetmektedir. Garbın ufkunda alınan ağır yenilgiler ve geri çekilmeler, devletlulerimiz tarafından tiz zamanda önlem alınmasının gerekliğini ortaya koymuştur.

I. Abdülhamit
I. Abdülhamit

“120 bin.den fazla ocaklı askerimize karşı 8000 bin Moskof askeri Tuna’yı geçti, üzerimizde gücünü gösterdi. Düşmanın böylesine nizamiye askerine, bizim askerimiz yeni savaş düzenini bilmediklerinden, karşı gelemiyorlar. Biz bu hal ile kıyamete kadar düşman yenemeyiz”. Özi kalesinin düşman eline geçtiğini duyup, üzüntüsünden felç geçirerek ölen Abdülhamit’in yerine 3. Selim, bu yakınmalar eşliğinde tahta geçmiştir. İlk ıslahatçılardan sayılan 3. Selim, ıslahat yaparak varolanı koruma amacı gütmüştür. Osmanlı’nın kurulduğu günden bu yana fetih ekonomisi ile geçindiği bilgisi, toprak kaybettikçe düşen vergi gelirleri ve asker sayısında kendisini belli etmiştir. Ticari muhattap almak yerine, başka ülkeleri fethetmek tarımsal alandan bir gelişim göstermenin de önünde engel olmuş, batıda tarım endüstrisinin so süratle ilerlediği bir zamanda cihan imparatorluğumuz boşalan hazineyi eski günlerine geri döndürebilmek için askeri yapılanmasını değiştirmeye karar vermiştir. Amaç tabii ki elde kalanı koruyarak bir denge yakalamaktır.III. Selim’in en büyük ıslahatı olarak gösterilen Nizam-ı Cedit orduları ve buna bağlı yeni eğitim merkezleri ile askeri teçhizat imalathaneleri ilk batılılaşma hamlesi olarak görülür. Sadece askeri yapılanmanın yetersiz geldiği farkedildiğinde,

III. Selim
III. Selim

batıyı şaha kaldıran aracı, yani bilimi, elzem olarak gören ıslahatçı düşünüş, Mühendishane-i Bahri Hümayun’u da kurarark yenileşme için bir adım daha ileri atmıştır. Ancak burada bir sorun vardır. Batılı anlamda bilim yapılması için kurulduğu varsayılan bu okul, aslında ordunun ihtiyaçları doğrultusunda şekillenmiş ve başka bir şeyle de ilgilenmemiştir. Yani temel olarak zihniyet, güçlü bir ordunun her sorunun üstesinden gelebileceği düşüncesinin etrafında volta atmaktadır.Yeniliklerin mirasçısı ve devam ettiren bir tarihsel özne olarak II. Mahmut, subay, hekim ve mühendis yetiştiren okullar kurdurtmakla kalmamıştır. Hızla değişen dünya, tarımın ötesine geçen ihtiyaçlar ve meslekler doğurmuş, bunlar konusunda bilgi sahibi olmak, özümsemek de imparatorluğun ayakta kalması için elzem bir hale gelmiştir. Sınırlı da olsa yeni üretim tekniklerinin ülkeye girmesi ve bunları sürdürme zorunluluğu, nitelikli iş gücü kavramının kendini bir ihtiyaç olarak hissettirmesini sağlamıştır. Saray ve çevresi dışında okur-yazarlık seviyesi, dönemin Avrupası ile kıyaslanamayacak kadar düşüktür ve yeni üretim tekniklerinde istihdam edilmek için adam bulmak oldukça zordur. Dışarıdan gelen tekniği uygulamak için yeterli

II. Mahmut
II. Mahmut

gelebilecek bir eğitimi –yani zorunlu ilköğretimi- yine büyük yenilikçi II. Mahmut ferman eylemiştir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus şudur, eğitim temel olarak sadece belirli ihtiyaçlar için elzemdir, o ihtiyaçlar dışında kimsenin aklına gelmemektedir, öyle ki; imparatorluğun değişim arzusunun haritadaki yönünü gösteren Tanzimat Fermanı’nında eğitimle ilgili tek bir satır bile bulunmamaktadır. Ne kadar mermi, o kadar kitap, okul ve hocadır.İlerleryen zamanda Islahat fermanında yeralan, eğitimin herkes için eşit ve aynı olacağını vurgulayan madde de eski faydacı bakışın bir nebze de olsa değiştiğini göstermektedir.İlk batı tipi üniversite olan Darülfünun, batılılaşma konusunda daha büyük adımlar atma istencinin somut, ama sadece bina olarak, göstegesidir. Sadece şekilde bir benzeşim çabası vardır, çünkü, yenileşmeyi idrak etmekten uzak bünyelerin şekilcilikten öteye gidememesidir. Bunun en

Darülfünun
Darülfünun

somut örneği ise “yerin yuvarlak olduğunun” söylenmesinden korkulduğu için üniversitede uzun bir süre coğrafya dersi verilememiştir. Tarihi mirasındaki Pir-i Reisleri, Sokulluları hazmedememiş insanların, batıyı anlamasını beklemek de zaten safidillik olur.