Haddinden fazla gürültücü bir kilidin çıkardığı sesin ardandan evindeydi adam. Onu girişte bağdaş kurmuş yaşlı bir heykelin düşlerinin kokusu karşıladı her akşamki gibi. Çiçeklerini öldürüp kurutan; soluk renkli yastıklarla dolu yatağının üzerinde unutulmuş gibi atılmış; müzik aletine bakarken buldu kendini… D minör adagio presto… Parmakları istemsiz birer uzantıydı sanki isteksizce ama kesin vuruşlarla dolaşıyordu… Birkaç tekrardan sonra kendine geldi. Çoğu geceler uyuyakaldığı, sert zemininin yüzünde iz bıraktığı mutfak masasına geçti… Hani şu elmaları durmadan ikiye ayırıp yiyemediği masanın başına… Tam ortada dimdik duran muma dokundu parmağının ucuyla… Cebinden ateşini çıkarıp yaktı mumu… Yalnızca mum ışığı aydınlatıyor şimdi odasını…Sessizlik… Biraz daha zorlasa kulaklarını sanki mumun çıkardığı sesleri anlayacakmış gibi bakıyor boş gözlerle. Kalkıyor oturduğu sandalyesinden… Duvarlarda resimler… Dokunuyor, hiç birisi nefes almıyor resimlerin… Gözlerini dikip uzun uzun bakıyor resimlere.Ne kadar olmuştu. Kilitli miydi? Serbest miydi? Her şey yapmacık sıradan ve zavallıydı gözünde. Sadece bir düş olup çıkmıştı işte. Sonuçların kesin olmasından ötürü severdi matematiği. Kesinlik ve apaçıklılığı yüzünden…(Bir) etkisiz eleman olduğu kadar tekliktir, tekilliktir, yalnızlıktır… Yalnızlık; başkalarının hayatlarının etkisiz elemanı olmak mıdır? Bir ne kadar uğraşırsa uğraşsın sonucu değiştirebilir mi?. Derin bir nefes alıyor.Ne kadar olmuştu. Evet… Sanki her şey unutulmuş bir rüya içinden sesleniyordu adama… Hani olur ya, rüyanın içinde o rüyayı daha önce gördüğünü anımsarsın, ama uyanınca hiçbir şey hatırlamazsın… Ah, o düş yorgunlukları yok mu? Onlar öldürüyor aslında. Yâda onlar her seferinde korkutuyor adamı. Ne zaman dört başı mahmur bir ise kalkışsa (AŞKa düşmek gibi) kuyruğunu kıstırıp sürünerek kaçıyor kendi içine… Özlemeyi deniyor, unutuyor… Çok unutkan, hatta yanılgılarından ders almayı bile unutmuş…
Pencereye yaklaşıyor adam. Hava kapalı. Her yer gri. Grinin tüm tonları alabildiğince uzanıyor gözlerinin önünde. Aralık camdan temiz hava yüzüne çarpıyor. Hep çiftler gözüne çarpıyor nedense. Yağmurdan hızlı adamlarla kaçan, önemli yetişecek yerleri olan. İçini çekiyor adam. Belli ki ürperdi. Kollarıyla kendini sarıyor. Gözlerini kapatıyor. Bir anlık. Yağan yağmurun sesini ürperen içinde hissetmek için.Bir gök gürültüsü ile sarsılıyor aniden. İfadesiz bir suratla etrafına bakıyor. Duvardaki saat sessizliği bozuyor. Resimlere inat. Eve gireli beş saati geçmiş. Sabah olmak üzere. Dışarısı zifiri karanlık; oda gibi. Oda nemli, oda soğuk, oda sessiz, Adam yine yalnız…Fısıltıyla karışık bir cümle dökülüyor kuru dudaklarındanŞimdi beni duyabiliyor musun?