şehrin kanlı gürültüsü paçalarımdan akıyordu.içine çekmeye çalışsa da şehir beni, jimi hendrix’in yırtıcı sololarını sümkürüyordum her tarafa.sahtekar bir dilencinin önündeki plastik kaseye elli kuruş attım aletimin glansının sadakası niyetine…iç bayan bir dua repertuarına başlarken topukladım.ciğerine osurduumun dünyası!kentli, meslek sahibi, batı kültürüyle donanmış sözde elittabakanın kasıntı karılarıyla bindim vapura…işe gidiyorlar…ikinci sınıf mevkiye girdim. orası tenha.kanepeler tahta.elit tabakaya mensup olduğuna iman etmiş bir hatun da girdi ikinci mevkiye.belli ki, yeni ayakkabısının arkası topuğuna jilet atmış…koyu güneş gözlüklerinin ardına sakladığı gözlerindekiacıyı göremedim ama diet yapan vücudus.o.s. veriyordu.çaprazıma, cam kenarına oturdu. başını kokmuş, rengi bok rengine dönmeye azimli denize çevirdi.bütün bakışların üzerinde olduğunu sanıyordu besbelli.en azından ben dikmiştim bütün organlarımı üzerine.bir aydır cins-i latif tatmamış vücudum ufak bir dalgahareketinde testisten boşalırcasına sulu semen yağacaktı…bizimki, bacak bacak üstüne atmasın mı…yırtmaçlar kırlangıç olmasın mı…sivri uçlu tornavida ayakkabısının altında beyaz fiyatetiketi görünmesin mi…bu da yeni bir moda mı ne! etiketler sökülmüyor…göstergeler imparatorluğu…mishima barthes el ele!sıcak da deve geberten cinsinden…ceketini çıkardı yavaşça.yırtık, ter kokan tişörtümüçıkarıyorum… o görmüyor, göremiyor.bilincimin altı bir mahzen. köftehor bilinçaltı. arzularımızın denizaltısı….sütyen askılarının izinsiz gösterisi bir yana, jarse olduğunu sandığım bluzuna baskı yapan meme uçlarının asi, anarşisteylemi kropotkin’in otoritenin olduğu yerde özgürlük yoktur, vecizesini ne de haklı çıkarıyordu!memelere özgürlük! kahrolsun sütyenin statükocuuygulamaları!gözlerimi kaçırmaya çalıştıkça, sağ bacağını sol bacağının üstüne, sonra da tam tersi bacak değişimleriyle bilincimincinlerini aleve sokup duruyordu sevgilinizi yatakta çıldırtmanın 31 yolu makalesini ofisinin ceviz masasında okurken espresso içtiğine emin olduğum bu orta düzey yönetici hatun…hele sağ elini saçlarına doğru kaldırdığında epilasyon marifetiyle kaymağı alınmış köy yoğurdunu kodese tıkacak kadar burjuva diktasının gülü koltuk altının terden kızarmış pembeliğine doğru çekiliveriyordum.jölelediği sözde natürel saçlarını düzeltirken benim içgüdülerim yamyassı oluyordu.finanskapitalin proleter cinselliğe oynadığı vahşi oyundu bu!elini saçına her götürüşünde bir iki parmak yukarı çıkan bluzundan göz kırpan göbek deliği cronenbergvari bir videodrome’a dönüşerek beni o küçük tüylü deliğe sığıştırıyordu…düzenin karton, suni prototiplerinden, sözde elit burjuva mamulü bir hatunun blues hastası herife ettiğine bak!bluzuna takıldım. blues, anamalcı düzenin patronajındaki bluza mağlup…testosteron küme düştü.hayalgücüm var gücüyle kontrataklar düzenliyor,teknik, taktik hak getire halde kıvranıyor büzüşerek proleter erkekliğim yara bere içinde freudyen teorilerle…batıcı, elitist paravanın ardında yapay bir ofis kadın rolünü ezberliyordu renkli reklamlarla doldurulmuş modern ve monden kadına “birijit cons” masalında…iskeleye yanaşmak üzereyiz. sağa sola saçılmış civalı hormonlarımı toplarken burnumu geyikli baba’nın kemerine çarptım.tam doğruluyordum ki, baba tahir-i üryan hemedani ciğerimi delen bir bakışla mıhladı beni olduğum yere.”elvi pörsi”yle “aborf hitle” arasında cehaletin mekiğini dokurken kozmetik okumuşluk, aklıma; amerika’nın en büyük petrol dağıtım şirketinin ceo’suyla akşam yemeği yiyen kanaat önderi bir gazetecinin umudumuz neo-türk gençlerinde makalesiyle global liberalizmin ellerine kristal ibriğinde beklettiği ağız suyunu döküşü geldi…