İntihar etmek için balkondan atlayan bir kadın ; yoldan geçen bir başka kadının üstüne düşer. Sonuç: üstüne düştüğü kadın ölürken, intihar teşebbüsünde bulunan hanım kızımız ufak tefek sıyrıklarla hastaneye kaldırılır.
‘Öldürmeyen allah öldürmüyor ‘ başlığıyla bir 3.sayfa haberi …
Başka bir yer başka bir zaman . kalabalık bir kahve, arkadaşlarıyla pişpirik oynayan bir genç. Birden İçeri bir adam dalıyor ve rastgele ateş etmeye başlıyor.
Sonuç: silahtan çıkan serseri bir kurşun duvardan sekip bizim genç adamın başına saplanıyor . İçerde yaklaşık 50 kişi var ama kurşun ne hikmetse bu genç adamı seçiyor , alınyazısının önüne geçilmez , takdir – i ilahi diyoruz haberi gazetede okurken …
Hani hep deriz ya bir şeyler oluyor etrafta , çoğu zaman akıl sır ermiyor. Silahtan fırlayan mermi sekip balkonda kahvesini içen birine saplanıyor , uçaklar düşüyor , kimileri kurtuluyor , kimileri saniyeyle düşen uçağa binemeyip kaçırıyor. Milyonlarca insan piyango bileti alıyor ama büyük ikramiye sadece bir kişiye çıkıyor, neden ben ,neden onlar, bunları belirleyen etken ne. Kafamız karışıyor şans deyip çıkıveriyoruz işin içinden. İşte şans ve rastlantı konularına aslında geç kalmış bir yaklaşım INTACTO
Son dönemlerde İspanyol sinemasına bir şeyler oluyor .İspanyollar Open Your Eyes (aç gözünü) ,
Amores Perros (Paramparça Aşklar Köpekler) ve Devil’s Backbone’dan sonra Intacto ile yerini iyice sağlamlaştırıyor
Juan Carlos Fresnadillo’nun ilk uzun metraj filmi ; aslında bizler onu Oscar’a aday gösterilen siyah beyaz kısa filmi Esposados ile tanıdık .
INTACTO ‘2. afm uluslararası bağımsız filmler’ festivalinde gösterildi. Fresnadillo’nun senaryosunu Andrés M. Koppel ile birlikte yazdığı film geçen yıl, en iyi yeni yönetmen ve en iyi yeni aktör dallarında İspanyol sinemasının en önemli ödülü olan Goya’yı kazandı …
Yönetmen Fresnadillo, filminin ortaya çıkış öyküsünü de şöyle anlatıyor:
“Şans kaçabilir… Bundan kısa süre önce, 17 yıl önce kaçırdığı bir uçak biletini hâlâ saklayan bir kadınla tanıştım. Bir gece öncesinde fazlaca içmiş olduğu için uçak Madrit’ten onsuz kalkmıştı. Muhtemelen de koltuğunda bir başkası oturuyordu; ismi yedek listesinin en üst sırasında yer alan biri. Uçakta o yeri kapacak kadar şanslı olduğunu hisseden biri; öte yandan, bunun tam tersi şekilde hisseden biri vardı. Akşamdan kalma vaziyette kalkıp çok önemli bir toplantıyı kaçıracağını anladığı için suçluluk duyan o kadın. O saatlerde bilmediği şey ise, o toplantıya asla katılamayacağıydı. Uçak düşmüştü ve kimse sağ kurtulamamıştı.
Ona bileti neden hâlâ sakladığını sorduğumda, tam olarak ne söyleyeceğini bilemedi. Kısa bir suskunluktan sonra, bu biletin onun uğuru olduğu sonucuna vardı.… Bu kağıt parçası onu koruyordu. Kadın tılsımını kaybetmekten çekiniyordu… Uğurunu kaybetmekten korkuyordu. O hayattaydı ve kendini “Bahis”in karakterleri gibi şanslı hissediyordu. Sanki şans sahip olabileceğiniz bir hazinedir de, ona sıkı sıkıya sarıldığınızda sizi her durumda korur ve diğer ölümlülerden daha üste çıkarır”
Gelelim filme …
Geçirdikleri şanssız olaylardan şansları sayesinde kurtulan 4 farklı karakter var filmde . Dünyanın en şanslı kişisi olan Sam (Max Von Sydow) bulunduğu nazi kampından tek kurtulan kişi olmuştur (Nazi kampı anılarını anlattığı uzun monolog sahnesi filmin en çarpıcı anlarından )
Sam’in yanında yetişen Federico ( Eusebio Poncela ) bir depremden tek sağ kurtulandır ve yine filmde öne çıkan isim Tomas (Leonardo Sbaraglia ) uçak kazasından tek sağ kurtulan kişidir .(237 kişi var uçakta hepsi ölüyor ve dünyada uçak kazalarının olma ihtimali milyonda bir yani Tomas 237 milyonda bir olabilecek ihtimali başarıyor, yere çakılan uçaktan sağ salim çıkıyor )
Son olarak Sara (Monica Lopez ) kocasını ve çocuğunu kaybettiği kazadan sağ kurtuluyor…
Yani bu insanlar istemeden de olsa etraflarındaki insanların şansını çalıyor ve her durumda hayatta kalıyorlar. Filmde öne çıkan bir söz ‘artık seni sevmiyorum’ Bilerek ya da bilmeyerek söyledikleri bu söz ise yanlarındaki insanları acı bir akıbetten koruyor … Aslında filmde, şans olgusu, insanlara farklı ölçülerde atfedilmiş bir özellik olarak ele alınıyor.
Bu şanslı dört kişi birbirlerinin şansları için savaşıyorlar film boyunca.
Yani benlik her yerde olduğu gibi yine işin içine giriyor ve ‘dünyanın en şanslı insanı ben miyim’ sorusuna bir cevap arıyor kahramanlarımız .Bunun sonucunda kendi aralarında ölümcül bahisler oynuyorlar bazen de seçtikleri insanların şansını deniyorlar ; Bir sahnede Federico’ nun şansını denediği birinden gözlerini bağlayarak vızır vızır arabaların geçtiği bir ana caddeden karşıdan karşıya geçmesini istemesi ve adamın hazin sonu bize bazı durumlarda belki de şansımızı fazla zorlamamamızı öğütlüyor kimbilir .
Bu insanların başka özellikleri de var, örneğin diğer insanların şansını onlara dokunarak, kucaklayarak hatta onların fotoğraflarını çekerek çalabiliyorlar. (sanki fotoğraf çektirmek uğursuzluktur gibi bir batıl inanç vardı , sanki böyle bir şey okumuştum eskiden bi yerlerde ya da ben bu filmden etkilendim böyle bişey uydurdum bilmiyorum )
yani resmi çekilen kişinin şansının resimle elden ele dolaşması gibi absürd bir durum sözkonusu
Yanda resmi görülen ormandaki bahis sahnesi ve filmin finali görülesidir ayrıca altını çizerim …
Filmden sonra aslında yaşanılan bazı şeyler puzzle parçaları gibi yerine oturuyor .
Mesela kumarhanelerde rulet ya da poker oynayanların yanlarında hep şans melekleri olur ve oyundan önce onlardan şans öpücüğü alırlar. Acaba bilmeden şans transferi mi yapıyorlar ?
Ya da önemli bir yere gidenlere mesela sınava gireceklerin sırtı sıvazlanır (dokunarak şansın Ona geçmesi ) Aslında filmi seyrettikten sonra siz de bu örnekleri çoğaltırsınız rahatlıkla , şimdi seyretmeyenlere komik gelebilir bu örneklerim
Sonuç olarak INTACTO ‘dan çıkan ve doğruluğunu yaşarken sürekli ispatlayan bi kaç şey ;
Galiba en sansli olan bile bir gun sansini bir sekilde yitiriyor.
Bazen ‘artık seni sevmiyorum’ lafı hayat kurtarıyor .
Ve her oyunun mutlaka bir kazananı oluyor …
yorumlar
Güzel yazmışsın da, filmin adı Intacto olacakmış.
İspanyol sinemasının yükselen trendi. Filmi seyretmedim, umarım iyidir ama bir ayrıntı midemi bulandırdı: “Unbreakable” diye bir film var 2000 yılında yapılmış bir M. Night Shyamalan filmi, başrollerinde de Bruce Willis ve Samuel L. Jackson arz-ı endam ediyorlar. Direk şans değil filmin konusu ancak şans filmdeki Bruce Willis’i konunun içine iten faktör, filme şans damgasını basıyor yani. Midemi bulandıran da şu; Yanılmıyorsam İspanyolca intacto aşağı yukarı unbroken demek… Ayrıntı hamallığı, elimde değil!
İspanyol sinemasındaki gelişme hakkaten takdir edilesi bi boyutta. Bu gün, bu filmi izledikten sonra da arkadaşımla değindiğimiz ilk nokta oldu bu film sonrasında. Öyle ya da böyle son zamanlarda bir çok İspanyol filmine rastlar olduk, dahası bir çoğu da belirli bir standartın çok üstünde iyi filmlerdi. Bütün bunlarla birlikte ben bu filmi son zamanlarda gördüğüm ve yazıda da bahsi geçen bir çok ispanyol yapımı kadar beğenmedim sanırım. Sanırım diyorum zira bu filmle alakalı bir şey hissetmiyorum desem daha doğru olacak. İlginç bir tema fantastik sayılabilecek bir konu, finale yakın çarpıcı bir sahne kadar (slowmotion, beyaz ceketin yakasını kavrayan kanlı ellerin ceket üzerinde bıraktığı kırmızı lekeler gerçekten güzeldi görsel açıdan) aklımda kalacak kadar önemli bulduğum bir bölümü de sanırım olmadı. son zamanlarda izlediğim diğer ispanyol yapımları kadar ustaca yönetilip kurgulanmamış ve iyi oyunculuk sergilenememiş, dahası, belirgin bir özgünlük taşımak yerine daha ziyade Hollywood’a öykünmüş bir film olarak algıladım ben bu filmi. Paramparça Aşklar Köpekler, Konuş Onunla gibi filmler çok iyilerdi belki bu yüzden böyle düşünüyorum, ama sonuçta film bittiğinde, yapacak başka bir işiniz, izleyecek başka bir film yoksa izlenebilecek öylesine seyirlik bir film izlemiş gibi hissettim ben kendimi. Ki yapacak işim de yok zaten.
shyamalan’ın ‘sonunu öyle bir çekiim ki seyreden hadi ya desin ‘tribinin fiyaskosudur unbreakable. Hele 6.his’ten sonra böyle bir film çekmesi ı ıh, tıpkı David Fincher’ in panik odası gibi…Sen se7en , fight club ve game gibi filmlere imza at sonra kalk panic room’ u yap olacak iş değil.
intacto ile şans kelimesi haricinde uzaktan yakından bir ilgisi yoktur ölümsüz’ün .
bozulmamış, bütün demek sözlük anlamı. Ama filmdeki manası El değmemiş(yani bozulmamışa geliyo ). İzleyenler isim filme oturmuş diyebilebilirler…
biz de andık filmden sonra Hollywood filmi gibi olmuş lan bu derken unbreakable’ı ve NuMB kişisine de katıldığımı belirtmeliyim benzerlikler konusunda, zira filmde “şanslı olmak” kavramı bir tür doğa üstü bir güç olarak işlenmiş. Ayrıca tuhaftır benim açımdan shyamalan’ın unbreakable’ı bence çok daha güzeldi altıncı histen. kaldı ki bir çok film çok daha güzeldi bence 6.histen ya, neyse 🙂
moderasyondan cikti iyi oldu da
daha filmi seyretmedim
seyredicem de
ana sayfada yazi dururken ben tumunu okuyamazken sinemaya gidemezken pek iyi olmadi da
bi uyarı da bulunsaydın keşke.bu yazı filmin sonuyla ilgili görüntüler-yazılar falan içeriyo diye.
bir filmmiş.
bu yazıdan sonra izlemek farz oldu. 😀
Hevesinizi muhafaza edin. Zira yazıda ne filmin sonu ne de final sahnesini barındıran bir resim yada cümle yok. Runaway şaka yapmış olucek (finale yakın bi sahne, ama final diil). İyi seyirlerrrr.
okuyabilirsiniz sevgili sinemaseverler zira yazımda filmin finalini anlatan ya da resimleyen belgeler yok ; çekmeyi istediğim dikkat filmde işlenen şans temasıydı – filmin bazı sahneleriydi – ispanyol sinemasıydı vs…
Bir tavsiye daha
THESIS (tez )
Ne mutlu ki yine ispanyol sinemasından .
Alejandro Amenabar ‘ın ilk filmi .
1996 da izleseymişiz zaten Amenabar’ın ilerde ses getireceğini anlayabilirmişiz. Zira Sonra ‘Open Oyur Eyes’- ve ‘The Others’ a imzasını atan Amenabar en İyi Film dahil 7 dalda Goya ödülü kazanmıştı THESIS’ la …
biraz offtopic olucak.. cunku yukardaki yaziyi ve yorumlari okumadim. ama neyse.
gittim gordum cok begendim hastasi oldum. max von sydow’da ayri suprizdi.. o ayri. ama bu film ba$ka hangi filme benziyordu? hani gercekten bi filmle cok paralel gidiyodu.. ama cikaramadim.. sizce?
izlemek gerekiyor bu filmi…
bu tokunma-geçme olayını bizzat yaşarım, mesela tavuk vardır çevirme, bayatlamıştır böyle ölü haldedir, ben yedim mi benim de midem bozulur ölürüm midemi yıkatmazsam yani bozuk tavuk tokundumu tam tokunur, ölüm halinin bir diğerine geçme hali, şans işte.
237 kişi var uçakta hepsi ölüyor ve dünyada uçak kazalarının olma ihtimali milyonda bir yani Tomas 237 milyonda bir olabilecek ihtimali başarıyor
6 edebiyat-b?
fikir sahibi olmuşsunuz maviçakal ; çünkü filmi seyretmiş olsaydınız ahkamınızda italik harflerle yazımdan aldığınız (almaya çalıştığınız daha doğru olur zira kekelemişsiniz ) o cümlelerin filmden birebir alınmış olduğunu görecektiniz
Merakınızı gidereyim bir de
6 Mat C (10 sene kadar önce )
hmm kötü tahmin kötü kopyalama kötü yapıştırma.. affola
gene de olasılık hesabını anlamadım (Fresnadillo okursa açıklar mı acaba) (Fresnadillo’nun yazılışını kontrol ediim bi daha)
Eğer uçak kazasından sağ kurtulma olasılığının milyonda bir olduğu kastediliyorsa bile, uçakta 3 kişi de olsa 237 kişi de olsa Tomas’ın kurtulma olasılığı değişmeyecektir. Olsa olsa Tomas bir kazadan kurtulduktan sonra ikinci bir kez kazadan kurtuluyorsa, o zaman da [milyon çarpı milyon]da bir olabilcek bir ihtimali başarmış olur.
Kaldı ki benim kekelediğim ifadeye göre bahsedilen kurtulma değil kazanın olma ihtimalidir. Bunun Tomas’la bir ilgisini göremiyorum. (Tabi filmi izlemedim, Tomas’ın bir uçak olması sözkonusuysa ikinci kez rezil olma olasılığım yüksek)
Ama yazıda (ve filmde) geçen anlatıma göre şu da söylenebilir:
Piyangodan büyük ikramiye kazanma olasılığı milyonda birdir. Tomas’ın ailesinde 237 kişi var, ikramiyenin Tomas’ın biletine çıkma olasılığı 237 milyonda birdir.
bence sen filmi bi izle :). Tamam filmdeki bazı repliklerde, istatistik ve olasılık kullanılarak (hatalı kullanmışlar ayrı) etkileyici bir bakış açısı kazandırılmak istenmiş hepsi o. Gerçi ben runaway in matematiğine güvenmiyorum ayrı…:P
Amores Perros’u ispanyol degilde Meksika sinemasının bir örneği saymak gerekir heralde.