Serilir Bismillah Dağları Mecnun’un ayağına…. Açılır Kerbela odaları Allah’ın sarayında. Sen Hüseyin’sin ya da Yezit’sin!!! Çöl aynı çöl olduktan sonra….. Sen belki şah değilsin amma…… mat da değilsin bu oyunda .Kafamda bu dörtlük, çıktım yola üç gün beyaz kumsalda ateş yakıp gece samanyolundan yıldız kaydırmışım… Alaçatı, Karaburun, Mordoğan Dağlardan indim, ara köy yollarından gecerek ormanı denizi ..tekneyi balığı, o çivit maviyi içime çekmişim…. Bu günse alacak dersim varmış hayattan….. Dostlar çağırmış….yoldayim yeniden.Çeşme otobana çıkarken yağmurda yürüyen bir dede gördüm… Dikizden baktım bir müddet. Aklıma rahmetli Selma’nın lafı geldi.-Hızır bazen insan suretinde görünürmüş abla. Yaradan’ı çok seven kullarına diye…gülümsedim. Ve durdum.Bekledim biraz….. Aynadan yüzünü görünce camı indirdim….-Dedem nereye, bu yağmurda üstelik otobandan…?-İzmir’e kızım, İzmir’e.- Yüz km’yi yürüyerek mi gideceksin, dede ?-Bir gören olur be kızım.-Atla bakalım dedecim… Bırakayım seni gittiğin yere.Dede, üst baş perişan ama kokmuyor.. Sadece pejmurde bir halde saç sakal karışık.. Fakat yüzü tertemiz… Yoldayken bana …İzmir’in sokaklarında, fuarda, garajda ve otobüs duraklarında adını Eren dediği bir adamın benzinliğinde yaşadığını dinledim… Bazen derin suskunluğunda o etrafı seyrederken… Kendi kendine…Yok bu Hızır değil.. Yaşamın uçurumlu yollarında aşağı düşmekten korkmadan kenarda aletsiz tırmanış yapanlardan diye düşündüm ve dedim ki niye hep beni bulur bu tip insanlar acaba?? Niye bu tip insanları; yaşama diklenen, bu şekilde vazgeçmişleri hep sevdim??Sanırım annem sebep oldu. Kadıncağız besler böyle insanları çocukluğumdan beri hem de. Hep bu insanlar hayatımda aslında diye de düşündüm… Demek ki ön teker annemse ben de aynı yoldayım. Sevgim çocukluğumdan . Korkusuzluğum, hayranlığım, şu hayattan vazgeçebildikleri sırlara…. Bu nasıl bir tevazu nasıl bir vazgeçiştir?? Derinlerine inmeye ben korkuyorum. Hayranlığım baki.Kafamdan başka düşler geçti….. Yaradan’dan başka imkanlar diledim…. Başka tür dualar ettim…..Bana eski Bornova girişine yakın bir benzinlik tarif etti …. Orada benzinliğin arkasında durdum.-Dedecim nerde yatıyorsun ? Göster bakalım bana, dedim.. Hemen bana yattığı yeri gösterdi .. Benzinliğin sahibi ona yatacak bir düzen kurmuş. Kim ise, Allah ondan razı olsun… Minicik bir çadır sanki.. Minicik adamın minicik döşeği… İnsan o durumda ne diyeceğini ne yapacağını bilmiyor… Aklıma ilk gelen saçma fikri uyguladım……. Dedeye para çıkarttım çantamdan.- Dedecim en azından bir iki hafta yemek al… Sana başka ne yapsam bilmiyorum ki ben buralarda da yaşamıyorum… Güzel dedem al bu kadarcık parayı bari, paylaşalım senle, dedim.Gerçekten de cüzdanımdaki parayı Hak payı yaptım dedeye.Paraya baktı, bana baktı….-Para nedir? Ne işe yarar evlat dedi!!!!!!!!!!!!Kafama o an inecek en büyük balyoz inmişti…………. Para neydi ? Ne işe yarardı? Bunu bu acıların ustasına, bu vazgeçmişliğe, hayata başka bir pencereden bakan, neredeyse asırlık dedeye nasıl anlatılırdı? Minik kafalı zez…. Çok utanmıştım… Parayı alayım mı bırakayım mı, ne halt ettiğim bilinmez bir hal……-Dedecim…..ben seni ne kırmak ne üzmek istemedim. Eğer hata ettiysem beni bağışla aptallığıma ver. Şunu da bil ki senle katettiğim Çeşme yolu benim ömrüm oldukça hafızamda kalacak…..-Kızım, ben de senin kara gözlerini ve gözyaşını benden saklayan melek yüzünü unutmayacağım. Alacak dersin varsa alırsın. Yaşam kayıt dondurmaya izin vermez. Bazılarımıza……ve şunu da unutma. Hızır da sadece Yaradan’ı seveni görür….Yaradan’ın kimi sevdiğini bilmez.Ya iste böyle zez ,sah degilsin amma , mat da degilsin bu yasamda.