taşınıyoruz.birkaç saat sonra. şu an saat gecenin iki’si. bazıları sabahın iki’si de diyebiliyor. daha artistik olduğu kesin. taşıma kamyonu sabah saat yedi’de gelecek. ben de buna sabahın körü diyorum. pek artistik değil halbuki.evin şimdiki hali, eşyası pek olmayan bir öğrenci evine benziyor. marketlerden yalvar yakar aldığımız kolilerin içine koyduk çoğu eşyayı. gardolaplar sökülü halde. hatta buzdolabı çalışmıyor. bu çok tuhaf bence. buzdolabı ancak çok özel durumlarda çalışmaz çünkü. bu sebepten dolayı az önce dört tane dondurma yedim. canım dondurma istemişti ve bonkör ben, evin diğer fertlerine de dondurma aldım. kendiminkini yedikten sonra diğerlerini dolaba koydum. baktım, dolap çalışmıyor. önce biraz şans tanıdım dondurmalara. ama bir yere giden bizimkilerin geleceği yoktu. dondurmaların sıvı baza geçmelerine ramak kala, hepsini yedim ben de. durumdan çok da şikayetçi sayılmazdım. keşke dört tane daha ucuz dondurma yerine iki tane magnum alsaymışım.gideceğimiz ev hakkında pek bilgi sahibi değilim. ancak benim odamın balkonlu olduğuna dair bir duyum aldım. bu iyi mi kötü mü karar vermek için henüz erken. annemin biraz temizlik takıntısı var. özellikle de balkonlara karşı. sürekli elinde bir kova su odama dalıp balkonu yıkamasından endişeleniyorum. bakalım artık. bir de, odamın duvarlarını garip garip renklere boyamayı düşünüyorum.toplanmamız yaklaşık iki hafta sürdü. bu iki hafta içerisinde ben toplam iki gün falan çalışmışımdır. sadece kendi odamla ilgilendim. yani ben bir işi iki günde yapmışım. annem ile babam bir işi onbeş günde yapmışlar. toplanma mevzusu başlı başına bir iş olarak düşünülürse, annem babam ve ben bir işi beraber onbeş günde yapmışız. bu düşünce sistemini dört işlemli matematikte bir çıkmaz olarak algılamam, kuvvetli bir ihtimalle üniversite sınavı stresime dayanıyor.az önce son tuvaletime gittim. son banyomu da yapmak isterdim ama şofben sökülmüş. yeni eve gittikten sonra yeni banyonun bana banyo yapma imkanı tanıması üç gün falan sürse, en son banyomu da beş gün önce yapmış olduğum göz önünde bulundurulursa, bir de bu uzun sürece caba olarak toparlanma, taşınma ve yerleşme gibi yorucu, terletici, yıpratıcı gibi etkenler eklenirse, tüm bu olumsuzluklar beni mutasyona sürükler mi diye merak etmiyorum değil aslında. şimdilik, annemin bana küçükken uyguladığı temizlenme taktiğini uyguluyorum. pamuk parçalarına kolonya döküyorum ve en fazla da koltukaltı ve boyun bölgemi ovalıyorum. gerçi, pislenen pamuklar doğaya ne derece zarar veriyor bir fikrim yok ama bu teknik az çok idare ediyor insanı. sadece arada bir sevgiliniz saçınıza limon sürdüğünüzü zannedebilir, bence gerçeği açıklamayın, bırakın öyle zannetsin.her ne kadar eşyaların toplandığını söylesem de henüz kaldırılmamış olan eşyalar da var. bunlar sabah yapılacak işler arasında sıralanıyor. bu eşyalar, son dakikaya kadar ihtiyacımız olabileceğini düşündüğümüz nesneler zaten. babam mesela televizyonu kaldırmıyor. annem bazı mutfak aletlerinde ısrar ediyor. ben de bilgisayarı sökmedim.kamyonun geldiği an aslında eğlenceli olacak. bizim dar siteye giremiycek, o saatte arabaların sahiplerini bulmaya çalışıcaz, zilleri basıcaz falan. en çok da gelen geçene bu arabanın sahibini tanıyor musunuz diyecek olmamız beni heyecanlandırıyor nedense.şu an avrupa yakasındayız. gideceğimiz yer anadolu yakası. bir yakadan diğerine hayatında en çok üç dört defa geçen biri için bunun yurtdışına çıkmaktan farkı yok. hayır başka şehire taşınmak değil, yurtdışı. yani başka şehire taşınacağımız zaman biliriz başka şehre taşınacağımızı. o psikolojide oluruz. ama bunda, aynı şehirde kalacağımızı düşünüyoruz oysa çok farklı bir yere gidiyoruz. ya düşündüm de aslında farklı şehir daha uygun oluyor. her neyse artık, vapur en uzak olduğum taşıma aracı. bundan böyle onunla içli dışlı olucam, iyi anlaşıcak mıyız acaba?astrolojiye merak sarmıştım şu sıralar. ama burcumu yorumlayan astrolog taşınma gibi bir mevzudan bahsetmemiş. şimdilik bu konuya olan önyargımı devam ettiricem. ama bazen çok yumuşuyorum. mesela bir kitapta okumuştum, nasıl ki farklı aylarda güneşin tenimizi bronzlaştırma şiddeti farklı oluyorsa, farklı aylarda doğan insanların da o anki uzay sistemi konumundan ötürü enerji yayılımı farklı oluyormuş. astorolojiyle ilgili okuduğum tek kitapta aklımda kalan tek cümle bu.babama, ‘kamyon tüm eşyaları almazsa ne olur diye?’ sordum. ‘olur mu hiç öyle şey, alacak’ dedi. ben de ‘tamam alacak ama ya almazsa ne yaparız?’ diyerek devam ettirdim. ‘hayır öyle şey olmaz oğlum, alacak’ diye cevap verdi. baktım, çok istikrarlı ben de vazgeçtim asıl demek istediğimi anlatmaktan. ayrıca, bu şekilde inatçılık yapmasını, eğer gerçekten kamyon almaz ise neler yaşanacağını düşünmek istemediğine yorumladım.altı senedir bu evde yaşıyoruz. evde hala bilmediğim bazı yerleri yeni yeni keşfediyorum. yok, öyle korku filmlerindeki konaklar gibi değil bizim ev. bildiğimiz apartman katı. ama böyle bütün eşyalar kalkınca, odalar büyüyor sanki ve metrekareler ekleniyor. dolapların arkası mesela, düz gittiğini zannettiğim duvar meğersem kıvrılıyormuş gibi.aklıma takılan bazı maddeler var. gideceğimiz yerde güzel kızlar var mı acaba? aslında ayrılacağımız yerde var, yani burada. ama ben buraya geldiğimde küçüktüm. ben şuna inanırım, bir çevredeki itibarın nasıl başlıyorsa öyle gidiyor. burada iyi başlamadı. bu sebeple yeni gideceğimiz yere muhteşem bir başlangıç yapmak istiyorum. komşuları merak ediyorum kızlardan sonra. dizilerdeki gibi komşular var mı acaba? hani herbirinin farklı bir olguya kafayı takmış olduğu ve hayatlarını ona endekslediği. üst kattaki paragöz olabilir belki, karşı komşu astronomiyle yemiştir aklını, alt bitişikteki kadının seksapeli yüksektir, olamaz mı, kocasından dayak yer belki akşamları seksapeli yüksek diye, komşuları ayartmaya çalışıyor diye. bir de ilk gece falan tuvalete kalkarsam kaybolur muyum acaba? aslında ne zevkli olurdu insanın evinde kaybolması. bakalım, bunların hepsini yarın görücem….avrupa’daki son günden asya’daki ilk güne….yeni eve taşındık. üsteki yazıdan beş saat sonra kamyon geldi. beklediğim gibi siteye giremedi. babam, bir saat beklememizi önerdi. bir saate kadar herkes işine gidermiş. taşıyıcılar bu önergeyi hoşgörüyle karşıladı. bir saat sonra buluşmak üzere vedalaştık onlarla.ardından koli bandı krizi yaşandı. bazı koliler hala kapatılmamıştı ve bizde koli bandı tükenmişti. o saatte açık nalbur olmayacağını bildiğim halde on dakikada bir periyodik olarak nalburlara gidip geliyordum belki açılırlar diye. pek sonra, bir tanesini yakaladım. onun da bandı dandik çıktı. ama idare ettik.taşıyıcılar, babamla beraber yerinden oynatamadığımız eşyaları üçer beşer sırtlarken, biz daha çok kapıları açtık, önlerindeki engelleri kaldırdık, eşikten geçerken biraz daha eğilmeleri gerektiğini söyledik falan.bir ara babam, kamyona önceden yerleştirmiş olduğumuz merdivenli sandalyeye ihtiyacı olduğunu farkedip benden geri getirmemi istedi. bense, bu işi onsuz da başarabilecek ışığı onun gözlerinde gördüğümü üstruplu veya üsturuplu bir dille belirttim. birazcık sesini yükseltti bana, ben de benzer şekilde karşılık verince, taşıyıcılardan daha babacan gözüken bir tanesi babalara karşı gelinmemesi hususunda bana tavsiyelerde bulundu.daha değer verdiğimiz eşyaları kamyon yerine arabaya, arka koltukta benim için bir kişilik boş yer bırakma koşuluyla yükledik. ama sonradan öğrendik ki, taşıyıcılardan biri kamyona sığmamış. zar zor bir kişilik daha yer ayarlandı ve tahminimce en yaşlı olan taşıyıcı da bizim arabaya oturdu. şivesi biraz bozuk olduğu için, yol boyunca bazı muhabbet girişimlerinde bulunduysa da bir çoğu tercüman eksikliği sebebiyle yarıda kaldı.uzun sayılabilecek bir yolculuğun ardından eve geldik. taşıyıcılar acıktıkları gerekçesiyle yarım saatliğine yemeğe gittiler. biz de bu arada, o daha değer verip arabaya yüklediğimiz eşyaları yukarı çıkardık. odaların tasarımı hakkında münazaralar yaptık falan. sonra taşıyıcılar geldi ve çalışmaya başladı. ben kamyonun orda bekleyip kimse bir şey çalmasın diye nöbet tuttum. bana verilen görev oldukça hoşuma gitmişti doğrusu. biraz etrafı süzdüm. çevredeki insan tiplerini gözlemledim. sonra kız arkadaşıma ‘artık farklı kıtalardayız’ diye duygulandırıcı mesajlar çektim.nakil işlemi tamamlanınca, taşıyıcılar kişi başı ortalama beşer bardak su içtikten sonra biraz dinlendiler. onları tebrik ettik. samimi bir ortam oldu. işleri hakkında konuştuk. fevkalade zor olduğu fikrinde birleştik. teşekkürleştik ve gittiler.son kaldırılıp ilk kurulan eşyaların başında bilgisayar ve bilgisayar masası geliyordu.sonra ben çevreyi sindirmek adına ufak yürüyüşler yaptım. sol tarafa gittim, bir şey yoktu. sağ tarafa gittim, fena değildi. eski çevremle kıyasladım. insan taşınınca tuhaf duygulara gark ediyor. ama öyle bir iki sokak aşağı değil farklı bir yere taşınınca. sevgili değiştirmek gibi. eski sevgilinin seni öpüşüyle yeni sevgilinin öpüşü arasındaki farklılık, eski fırından çıkan ekmeğin tadıyla yeni fırından çıkan ekmeğin tadı arasındaki farklılığı andırıyor. ama buralar çok rüzgarlı, o gıcık işte.akşam bizimkilerle yemek yemek için sahile indik. dolanırken bazı analizler yaptım. şu ilerideki kafe güzel bir yere benziyordu mesela. ama yanındaki kazıktı, belliydi. ilerideki yerin dondurması güzel olabilirdi, gerçi berikisi daha lükse benziyordu. ötekisi dandikti zaten.en zor olan dolapların kurulması oldu. çivi, menteşe, vida ve çekiçle çok samimi olduk yardıma gelen kuzenlerimle birlikte. kapılar takılırken ben tutuyordum ama kollarım yetersiz kalınca ayaklarımı devreye sokuyodum. bu yüzden, üstü açık terliklerim bana çok sorun yaşattı. ellerime kıymık girip girmediğini kontrol edişlerim ise hep sonuçsuz kaldı.yeni ev eskisinden daha büyük. bu gerçeğin önderliğinde içinde ‘minyatür’ kelimesi geçen onlarca espri yapıldı eşyalar ve bizler hakkında. ama en güzel şey, pek hijyenik olmamasına rağmen henüz ev tamamen temizlenmediği için ev içinde ayakkabılarla dolaşabilme serbestliğimizdi ama annemin bakışlarından bunun çok uzun süremeyeceğini anlayabiliyordum.odam eski evde olağanüstü dağınıktı. çok defa düzenlemek istemiştim ama ipin ucu kaçtığı için pek başarılı olamıyordum. ama şimdi işim daha kolaydı. bu, yanlış yazdığım bir yazıyı düzeltmek yerine sayfayı yırtıp yeni bir sayfaya yeniden başlamaya benziyordu. eğer şu an arkamda dizili olan koliler tepeme yıkılmazsa, sanıyorum bu kez başarılı olucam.perdeleri hala takmadık. çarşafları pencerelere çiviledik ve kısmen dışarıdan gözetlenme olasılığımızı asgariye indirdik. ama sokaktan bakıldığında nasıl bir manzara sözkonusu, işte bu en merak edilen konu başlıklarından biri.önceden de belirttiğim gibi, kirliyim. bu yüzden aşırı yağlı ve kepekli saçlarımı şapka ile kamufle ediyorum. bir ara kuzenlerimden biri ortaya hamam lafını attıysa da kimse bu fikre sıcak bakmadı. hayatımda hiç hamama gitmedim ben. aslında, kadınlar hamamına dalmak güzel fantazi olurdu. kuzey ülkelerinde hamam var mı acaba?detayların öbeklendiği bir taşınma sonrası sendromu yaşıyorum sıcağı sıcağına.