Yazar Elif Şafak’a “Baba ve Piç” kitabında ki Türk düşmanı Ermeni karaktere söylettiği laflardan dolayı dava açıldı.İşin komik ve acıklı tarafı kitap Ermenistan’da ki ve diasporada ki Türk düşmanı kesimin kendilerini tanımlama aracı olarak Türk düşmanlığını kullandığını, bundan vaz geçerlerse onaları birleştiren herşeyi kaybedeceklerini söylüyor. Kısaca kitapta ki Türk düşmanı karakter bile aslında olan bitenin artık bir önemi kalmadığını söylüyor.Yani artık kitap yazarken yazarlar herhangi bir karaktere suç oluşturacak birşey söyletemeyecek. Mesela anlamsız olduğunu gösterseniz bile hiçbir karakter Türk düşmanı olmamalı.En komiği bir de şöyle bir laf uydurmuşlar: “Efendim yazar kendi fikrini söyleyemediği için bu karaktere söyletiyor”. Kitabı okuduğunuzda ise bu lafı söyleyenin, Türkiye’ye gelip Türkler ile tanışan Ermeni asıllı kıza kızan Türk düşmanı bir Ermeni’nin internette söylediğini görüyorsunuz. Hem kitabın sadece yan bir karakteri, hem de Ermeni asıllı kızın Türkler ile barışmasına karşı çıkan, kötü adam değil ama yanlış adam olan karakter.Daha da acaibi davayı açıp ısrarla peşine düşen Kemal Kerinçsiz beyefendi herkesi mahkemeye tepki göstermeye çağırıyor.Birileri yanlışlıkla kitabı okuyup bu lafların kitabın anafikri ile ters düşen bir karakter tarafından söylendiğini görür diye de korkmuyor, malum okumak bu kesimde pek yaygın değil.Önceleri sadece “vatansever hissiyat içindeyim, siyaset değil amacım” diyen Kerinçsiz beyefendi artık “Çok talep var, belki siyasi bir oluşum olabilir” diye konuşuyor.Ben en çok her gösteriye sürüklenen, suçlanan kitaplardan bir haber bağırıp çağıran Şehit Analarına üzülüyorum. Yaşlı başlı yürekleri yanık anneler, “bak bunlar oğlunun anısına laf etti” diye oralara sürükleniyor.Lincimiz mübarek olsun…
yorumlar
Olayı kendi iç dinamikleri incelediğimizde yukarıda zikredilen sonuca varmak şaşırtıcı olmaz. Ancak konun ilgili olduğu diğer dış unsurlar ve unsurların dinamikleri ile incelediğinizde farklı sonuçlara varmak da mümkündür.Örneğin, geçen gün Hollandalı Bakan eğer halkımın nitelikli çoğunluğu şeriatı (zannedersem İslam şeriatını kastediyor) isterse şeriat gelmelidir dedi ve kıyamet koptu. Yani meşru demokratik bir talep, demokrasiyi kesintiye uğretabilir mi? Bu tartışma bizdeki tartışmalara çok benziyor. Yani halkın nitelikli çoğunluğu ve hatta teorik olarak tamamına yakını anayasanın değiştirilemez maddelerini değiştirmek istese bunu yapmak meşru mudur?Yada sorunun amacını şöyle özetleyeyim: Bir sistemin meşru gördüğü araç ile o sistemin meşru görmediği bir sonuca varmak ve hatta sistemin kendisini ortadan kaldıracak bir sonuca varmak ne anlama gelir?Roman yazmak, roman karakterlerine bazı itilaflı düşünce ve söylemleri söyletmek, yaratıcı romancılık anlayışının gereği olarak meşru olduğunu varsayalım. Bu meşruiyet, yaratıcı romancılık anlayışı çiğneyerek tarih yapıcılığının ve bazı siyasal amaçlı zihniyetin bir aracı kullanılmasına müsade etmeli mi? Aynen bazılarının Pinokyo’nun bugün Allah demesinden yarın da namaz kılmaya başlamısından kaygı duymasına benziyor.Şu an hatırlamıyorum ama Fransa Parlementerlerin sözde Ermeni Soykırımın doğruluğu için gösterdikleri bir delil de romandır, ayrıca soykırımın esnasında değil de sonra tutulan bir iki hatırat. Dönemin hiçbir resmi kayıtında yada gazetesinde böyle bir olaydan bahsedilmiyor ve Osmanlıya bu yönde yapılan bir başvuru da yok. Uzatmayayım, konu bu değil zaten.Romancılık doğası gereği zihni özgürlük ve sınırsız bir ifade serbestliğini gerektirebilir. Ancak bu özgürlük diğer, tarihin, hukukun meşruiyet alanlarını ortadan kaldırmamalı. Baba ve Piç’i okudunuz bilmiyorum ama öyle roman ve roman karakterinden ibaret şeklinde çok masumane bir yorumu hak etmiyor.Ayrıca bir dipnot: Ben şu ana kadar Zaman Gazetesi’nin “Türklüğe hakaretten” hakkında şuç duyurusunda bulunulmuş üç yazarını saydım. Ne hikemttir bilmem ama Türklük düşmanları iddiası bu aralar Zaman Gazetesi yazarlarının üzerine yafta oldu.
Baba ve Piç’i elbette okudum, orada Türk düşmanı karakterin dışındakilerin anlattığı olaylar Türk tezine uyuyor: İnsanlar sürgün edildi yolda öldü. Türk tezi Ermeni soykırımı yoktur ama zorunlu göçten dolayı yolda binlerce kişi ölmüştür der. Yani Türk devleti de ölen binlerce insan olduğunu kabul ediyor, anlaşmazlık niyet ve ölü sayısında.İşin ilginci Hrat Dink’e yüklenilmesi, adam Ermenistan’da konferansta söylediklerinden dolayı istenmeyen adam ilan edildi Ermenistan’da, aşırı milliyetçi Ermenilerden ölüm tehditi alıyor, Kemal efendi adamı hain ilan etmeye çalışıyor..Zaten hedefin kim olduğu farketmez, önemli olan birkaç hain ilan edip şov yapmak, yoksa Zaman yazarı, Cumhuriyet yazarı, Radikal yazarı farketmez bu tayfa için.Bana sorarsanız “Niye bizi rahat bıramıyorsunuz” dedi diye 60 küsür yaşında kadına tokat atan zihniyetten bi halt olmaz.Ne demişler “İnsanlar havladığında köpekler susar”.
Elif Şafak’ın siyasi duruşu nedir, Ermeni yanlısı olarak mı tanımlanır, soykırımı kabulden yana mıdır, bunlar ayrı konu.Roman karakterleri gerçek değildir. Romanı okuyan kişi de bunu bilir. Eğer yazdıklarının ”gerçek” olduğunu iddia etmiyorsa yazar, hiçbir şekilde yazdıklarından sorumlu tutulamaz.Evet romanı okuduğunda ”Vay be demek gerçekten böyle böyle olmuş” diyecek birçok insan da vardır, ama tarih biraz yorum meselesidir gözlerimizle görmediğimiz için, o sebeple okuyucunun hayalgücü ve anlatıcının çizdiği resimler etrafında bir gerçeklik şekillenebilir kitap okununca. Efendi okuyucu bunun yazarın ustalığından olduğunu, ortada bir araştırma olduğunu bilecek, ama en önemlisi eserin kurgudan ibaret olduğunu da aklından çıkarmayacaktır.Zira istersem hem eroinman, hem katil, hem hırsız bir roman karakteri de yaratabilirim ben. Karakterimin yaptığı hiçbir şeyden de sorumlu olmam.
Kitabi okumadim, bilmiyorum acikcasi. Ama bir kac gun onceki The guardian gazetesinde Elif Şafak haberini okudum.’Halen mi yazi/kitap yazanlari hapse tikmaya calisiyoruz; yazilan ve cizilenlerin suc olamayacagini halen mi ogrenemedik; daha kac yil gececek bu sekilde’ turundeki bir suru dusunceden sonra ise unuttum olayi.Gectigimiz aksam ise yeniden gundeme geldi olay benim icin.Nasil mi?Esimin amerikali bir arkadasi aksam yemegine gelmisti. Tabi amerikali birini bulupta arastirmadan olmaz dusuncesi ile ben -‘her zamanki gibi’:)- Bush ve takimi, cevre, CO2, amerikan dis politikalari gibi konular ile dusuncelerini ogrenmeye calisiyordum -buna ignelemek te denebilir tabiki -.Ve kadin da bana Turkiye’nin Avrupa Birligi uyeligini ve demokratiklesme ile ilgili gelismeleri sordu. Elif Şafak olayini bilip bilmedigimi sordu. Okumus gazetelerde.’Turkiye gelisiyor; demokratiklesiyor; yirmi yil once ‘kurt, ermeni’ kelimeleri bile yazilamiyordu dogru durust ama bugun bak yazilabiliyor’ turu bir suru sey soyledim .Ama icimden ise utandim.
daha acıklı olan yanı ise bütün bunların kiatpların(yazarların pazarlanması aşamasında kullanılması. yakın geçmişte bir örneğini gördük, günlerce televizyonda adı geçti, şimdi bile hala tartışılıyor.
Elif Shafak Hanim ne kadar akilliysa, bu devlet ve yargi sistemi de o kadar sersem. Hani ancak “Turkiye’ye nasil kotuluk yaparim” diye dusunursen bulunabilecek bir fikir bu dava.Tabii kitabi okumadim ama; kahramanlarina provokatif replikler kondurarak, medya-market hedefli, reklama dayali, yani “modern ve cagdas” yontemler kullanarak, yazdiklarini roman diye gazlayan bir hanima, bundan daha buyuk bir iyilik dusunulemezdi. Bence Shafak, derin devletin adami. Tek makul aciklama bu.N.B.Yukardaki ahkaminda mantik literaturune ciddi bir katkida bulunan Elfiya isimli kardesimizi kutluyorum. Yaptigi cikarsama, Turkler’in bu alanda gizli kalmis yetenegine isaret ediyor.Ayrica Pinokyo’nun Allah deyu deyu burnunun uzamasi ve namaza durmasi da, yine islamci espri duygusunun ne kadar gelişmiş oldugunun bir gostergesidir. Kaygi duymak bir yana, takdir ediyorum
Benim anlatmak istediğim konu özetle şuydu:Bir filimde IV. Murat eşcinsel yada eşcinsel eğilimleri olan bir padişah olarak tasvir ediliyordu. Buna bir akademisyenimiz itiraz etmiş ve filimin tarihi gerçeği yansıtmadığı gibi büyük bir Türk Hükümdarına ve Türk Milletine hakaret ettiğini iddia etmişti.Yorumcular ve filimin yönetmeni yaptığının sanat olduğunu, “kabul edilen gerçeğe/doğruya” bağlı kalmak zorunda olmadığını serbest ve özgürce hayal gücününün beyaz perdeye aktarılabileceğini ifade etmişerdi ki günün medyası ve yazarlarının en önemli bir kısmı da bu fikre destek vermişti. Ancak tartışmayı açan akademisyen madem öyle hadi M.Kemal’i sarhoş/berduş, hafif meşrep kadınlarla orada burada buluşan ve eşcinsel eğilimleri olan birisi olarak sinemaya aktarın ve arkasından bu yorumları yapın demişti.Bu karşılığa hatırladığım kadar filmin yönetmeni hariç diğer herkes büyük bir tepkiyle karşılık vermişti. Hatta akademisyenin fırsattan istifade M.Kemal’e hakaret ettiğini söylemişlerdi.Aynı bu örneği Avrupa’ya taşıyalım. Avrupa’da; AB’ye dahil olmayan Avrupa’da bile bugün Yahudi katliamı yaşanmamıştır, katliamın büyüklüğü denilen ölçüde değildir diyemezsiniz. Hemen hapsi boylarsınız. Bırakın kitap yazmayı, filim çekmeyi resmi idarenin elan hazır olduğu bir mekanda bu sözleri ifade bile edemezsiniz. Bu sebepten akademisyenliği iptal edilmiş, profesörlüğü elinden alınmış bilim adamları var.Velhasılı bir hakkın sınırlayıcısı kullanılan aracın meşruiyet ölçülerinde değil, kişilerin “doğru,gerçek” ölçülerini belirleyen varsayımlarına ters düşmemesindedir. Yani iman ettiği gerçek ve doğrulara ters düşmemesi. Düşünsenize bilimsel bir araştırmaya bile müsade etmiyor yada müracat etmiyorlar.