İtalya sözcüğü sizlere neler ifade ediyor bilemem ama benim hayallerimin ülkesiydi. 2002 yılı belki de benim şanslı yılımdı ve temmuz ayında kendimi uçağa binmiş Roma’ya gider buldum.Sizlerle Roma’nın tümü olmasa da 3 güne sığdırdığım güzelliklerini paylaşmak benim için zevk olacak. Uyarıyorum yol güzergahı biraz karışık olacak. Bir sağa bir sola götüreceğim sizleri. Hepinizin de bildiği gibi Roma eşittir tarih, güzellik,estetik. Ben de şehre vardığımda ilk olarak Colesseum’a gitmek istedim, ama Pazar günü olduğundan içeri giremedim sadece o güzel yapıyı dışardan seyretmek ve yapabildiğim kadar da kapı aralarından gözetlemekle yetindim.Colesseum MS 72’de yapılmış bir Amfitiyatro. 50,000 den fazla seyirciyi alabilecek kapasitedeki büyük bu büyük yapı gladyatör dövüşlerine, hayvan-insan karşılaşmalarına yani kanlı eğlencelere ev sahipliği yapmış. 100 gün süren oyunlarda 9000 gladyatör ölümüne savaşıyormuş. Çevresinde pek çok yeni evli çift görebilmek mümkün. Romalı çiftler Colosseum önünde fotoğraf çektirmekten geri kalmıyor yani.Colosseum’dan sonraki durak tabii ki Foro Romano yani Roma meydanı oluyor. Antik Roma’nın ticari, politik ve dini merkezi olan meydan MS 100’lü yıllarda yapılmış. Eveeeet ilerliyoruzz (çılgın sürücülere dikkat,inanın trafikte türklerden daha canavar olabiliyorlar) Panteon’a,sadece kubbesindeki o büyük delik sayesinde ışık alan kiliseye geldik.Aynı zamanda bu kilise Antik Roma’nın en iyi korunmuş binası. MÖ 27’de dünyevi tanrılara adanan bu kilise daha sonra MS 608’de Meryem Ana’ya adanmış.Ee buralara gelip de Aşk Çeşmesi’ne(Fontana di Trevi) uğramamak olmaz. Sanırım gelen tüm turistler de aynı fikirdeydi ki çeşmeye yaklaşmak pek de kolay olmadı. İnsanlardan sıyrılıp çeşmeye gelebilirseniz oranın ünlü geleneğini yerine getirin ve arkanızı dönüp omuzunuzun üzerinden bir bozuk para atın çeşmeye, bu ilk para Roma’ya tekrar dönüşünüzü garantilemek için, daha sonra bir para daha atarsanız bir dilek dileme hakkınız oluyor.İspanyol Meydanı ise (Piazza di Spagna) kilisesi ve ünlü İspanyol Merdivenleri’yle her yıl yabancılar için bir buluşma yeri oluyor. Genelde oldukça kalabalık olan meydan reklam çekimleri içinde kullanılıyor. Hmm sanırım anlatabileceğim ana mekanlar buralar,saatlerce yürüyerek pek çok kilise,meydan,çeşme gezsek de hepsini bende en çok etki bırakan yerler bunlar oldu. Vatikan’a ise gidemedim.Roma’da geçirdiğim 1.5 günden sonra asıl gideceğim kasabaya doğru yola koyuldum. Pontecaganano adında,İtalya’nın güneyinde Salerno’ya bağlı küçük bir sahil kasabasında ise 12 gün kaldım.Bir kamp için gitmiştim ve Pontecagnano’ya yakın turistik yerleri de görme imkanım oldu.Pontecagnano şirin,tembel ve çılgın bir kasaba.Akdeniz insanı olma gibi bir ortak özellik orda işime yaradı diyebilirim.Roma’da çok turist olduğu için İtalyanlardan çok yabancı insanlarla tanışmıştım. Pontecagnano ise Güney İtalya insanını tanımak için ideal bir yerdi. Bu arada küçük bir not düşeyim.İtaya güneyinden kuzeyine gidildikçe zenginleşen ve dolayısıyla kültürüyle insanıyla kuzey-güney doğrultusunda oldukça farklılık gösteren bir ülke.Pontecagnano’dayken Pompei, Amalfi ve Paestum’u görme imkanım oldu. Pompei İtalya’ya gelen turistler tarafından en çok ziyaret edilen yerlerden biri. MS 70’lerde bir yanardağ patlaması sonucu çok zarar gören şehir 1600’lerde yapılan kazılarla yeniden gün ışığına çıkmış. Oldukça gelişmiş bir şehir olan Pompei’de anfitiyatrolardan o zamanın“fast food” restoranlarına pek çok kalıntıyı gezerek geçmişe bir yolculuk yapmanız mümkün. Tabii o büyük alan içinde kaybolmanız da işten değil.Amalfi için söylenmesi mutlaka gereken ilk şey müthiş sahili ve denizi. Paestum ise eski bir yunan yerleşimi. Yunan mimarisi eseri 3 tane tapınağı ilk göre çarpan şey,tabii arkeoloji müzesini de unutmamak lazım(ama açıkcası denizi için o kadar güzel diyemem).Bu kadarcık kısa bir yazı ne kadar keşif olur bilemem ama belki gezmek isteyenleri biraz motive eder.