Lisedeyken bizim okulun yaşı Cumhuriyet’ten daha büyüktü, bi türlü kafam almazdı durumu. Biraz daha büyüyünce baktım Cumhuriyet’ten daha yaşlı kanunlarımız (Memurin Muhakemat Kanunu, 1889) var (-ıdı, şimdi yok). Türkiye Cumhuriyeti kan ve gözyaşından başka redd-i miras temelinde kurulmuştur, peki reddedilen bu miras Osmanlı Hanedanı’nın mirası mı? Okul kitaplarında övündüğümüz Fatih’ler, Yavuz’lar, Kanuni’ler Osmanlı soyu olduğuna göre, hayır.1908’den itibaren Osmanlı’yı perde arkasında idare eden İttihat ve Terakki’nin kurduğu yeraltı istihbarat örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’nın devamı olan Karakol Cemiyeti, Kurtuluş Savaşı’nın başında Anadolu’ya subay ve silah kaçırıyordu. İşgal yıllarında İngiliz istihbaratının Karakol Cemiyetine sızdığı bilinir, sonuç olarak İttihat ve Terakki’nin önde gelenleri Malta’ya sürgüne gönderildi. Karakol Cemiyeti İttihatçı tutumu nedeniyle Mustafa Kemal Paşa’nın direktifleri ile kapatılmıştır. Bakiye kadroları bugünkü MİT’in nüvesini oluşturmuştur.Kurtuluş Savaşı sırasında tasfiye edilen bir başka ittihatçı kadro Çerkes Ethem liderliğindeki Kuvay-i Seyyare’dir. Çerkes Ethem de Teşkilat-ı Mahsusa’dan yetişmiştir. Çerkes Ethem Batı Anadolu’daki Anzavur Ayaklanmasını bastırır, Yunan Ordu’suyla karşılaşmak istemesine rağmen TBMM’nin ricası üzerine Yozgat’a geçer Çapanoğlu ayaklanmasını bastırır. Kusurlu gördüğü Ankara Valisi Yahya Bey ve Refet (Bele) Bey’in, İstiklal mahkemesinde yargılanmak üzere Yozgat’a gönderilmesi isteğine Ankara olumlu yanıt vermez. Buna kızan Ethem’in “Ankara’ya dönüşümde Büyük Millet Meclisi Başkanı’nı Meclis önünde asacağım” dediği rivayet olunur. Düzenli orduya uyum sağlayamayacağı anlaşılınca İsmet İnönü komutasındaki birliklerce sıkıştırılıp karşılaşmak istediği Yunanlılar’la kaçtığı Atina’da vuslata erer.
Ethem’in tek kabahati ittihatçı olması değildir. Ethem Bolşevikler’e meyletmektedir, Kuvay-i Seyyare, ağabeyinin kurucularından olduğu Yeşil Ordu’ya dönüşmektedir. O zamana kadar Bolşevikler tarafından Moskova’da Mustafa Kemal’in İngilizler ve Fransızlar’la anlaşma ihitimaline karşılık koz olarak yedekte bekletilen Enver Paşa sahaya sürülmüş Batum’a gönderilmiş, burada ‘Doğu Halkları Kurultayı’na katılmıştır. Enver’in düşüncesi Trabzon üzerinden Anadolu’ya geçip milli mücadeleyi idare etmektir. Bu olmayınca Turan sevdası peşinde Tacikistan’da telef olur.Bolşevikler’le görüşülecekse ben görüşürüm diyen Mustafa Kemal, o zamana kadar Bolşevikler’den gelen para ve silah yardımının devam etmesi için Ankara’da Kızıl Ordu’nun efsanevi kurucu komutanı General Frunze ile görüşür, pürüzler giderilir, Rusya’dan yardımlar gelmeye devam eder. Mustafa Kemal, Ethem’le birlikte Yeşil Ordu’yu da fesh ederek bunun yerine Kemalist Komünist Parti’yi kurdurur. İlginç bir not; İslami-Bolşevik Yeşil Ordu’nun kurucuları arasında Kemalist İttihatçılar’dan Cumhuriyet Gazetesi Kurucusu Yunus Nadi (Abalıoğlu) de vardır. Bugün Cumhuriyet Gazetesi’ndeki “Tehlikenin Farkında mısınız?” sorusunun yanıtı o günlerde saklı olmasın !?İttihatçıların tasfiyesine yönelik son hareket Cumhuriyet kurulduktan sonra 1926’da Mustafa Kemal’e karşı planlanan İzmir Suikasti ile olur. İttihat ve Terakki’nin kurucularından Doktor Nazım da suçlu bulunarak idam edilmiştir. Doktor Nazım Türkiye’ye dönmüş olmasa belki şimdi Şişli Abide-i Hürriyet Tepesi’nde, Enver Paşa (naaşı 1996’da Tacikistan’dan Türkiye’ye getirildi) ile birlikte yatıyor olabilirdi. İlginç bir not daha; Doktor Nazım 1916-1918 yılları arasında Fenerbahçe Kulübü Başkanlığı yapmıştır.Velhasıl-ı kelam, Ethem gibi kader kurbanları bir yana, Çanakkale’de 250 bin, Sarıkamış’ta 90 bin vatan evladının, Doğu Anadolu’da yüzbinlerce masum Ermeni’nin kanına girenler bu İttihatçılar’dır, bunları ne kadar reddetsek azdır.
yorumlar
Ellerinize sağlık. Bir sorum olacak. İttihat ve Terakki’nin Siyonist bağlantılı olduğu yönünde şüpheler içeren bazı yazılara rastlamıştım. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bir soru daha: Günümüze kadar İttihat ve Terakki’nin varyasyonları, devamları ulaşmış olabilir mi?
@Togepi, bu konuda İttihat ve Terakki’nin ünlü sabetay üyeleri olması, Talat Paşa’nın mason olması ve büyük üstatlık mertebesine kadar yükselmesi dışında yapabileceğim bir spekülasyon yok. Onun mezarını da 1943’te Abide-i Hürriyet Tepesi’ne getirmişler.
yazıda belirttim, mesela MİT, mesela derin devlet : )
Ladik (Samsun)’in yukarısındaki Dereliköy (biz öyle deriz de asıl adı başkadır herhalde), Ermeni köyüdür. Oradaki katliamın Mustafa Kemal tarafından nasıl durdurulduğunu bizzat yaşayanlardan dinlemişliğim vardır.
“Primus inter pares” ilginizi cekerse okuyun derim oldukca hos bir yazi.
Fenerbahçe’nin enteresan başkanlarından biri de Ömer Faruk Efendi’dir.1919-1923 yılları arasında Fenerbahçe’ye başkanlık eder. Hanedan ailesindendir, son Osmanlı halifesi II. Abdülmecit’in oğludur. Kurtuluş Savaşı’na katılmak için gizlice Samsun’a gitmiştir ancak İstanbul’a geri gönderilir. 1924’te Osmanlı Hanedanı’nın ülke dışına gönderilmesi kanunu ile diğerleriyle birlikte sınırdışı edilir. 1969’da Kahire’de ölür, daha sonra “sessizce nakledilmesi şartıyla” mezarı Türkiye’ye getirilir, Sultan Mahmut Türbesi’ne defnedilir.@zez, FB maçlarında başkanın yanında yüksek rütbeli bir asker olur mutlaka, var bir jakoben gelenek, lakin bir FB’li olarak öğrendiklerimi saklamak yerine katharsis fırsatı sayarım. İşgal yıllarında Fenerbahçe ittihatçı olduğu için sık sık kapatılırken, Galatasaraylıların Sultan-i İdadi’nin Fransızlar tarafından İtalyan ya da İngilizler’e fırsat vermeden “kurtarılmasını” kendi kendilerine irdelemeleri uygun düşer diye düşünüyorum.
çok güzel bir yazı ellerine ve emeğine sağlık…sabataycılık bence bu ülkenin en öncelikli araştırma konusu olmalı, çünkü bunlar dönme olarak ülkeyi içten karıştırma yoluna girmişlerdir.
@relic, günah keçisi aramıyorum. ben yapmadım ittihatçılar yaptı, ben yapmadım kürtler yaptı, ben yapmadım o yaptı demiyorum, “öteki” yaratıp işin içinden sıyrılmak gibi bir niyetim yok.
serdarsabri mirim, kimsenin bu kalan mirasla su siralar ilgilendigini sanmiyorum…millet para para para diyor artik futbolda her kulup Napolyon olmus durumda..ha fenerbahcenin Jakoben gelenegide Atamizin fenerli olmasi ordu onu sembolize ediyor kanimca!!!….galatasarayli olarak sarayli olamadim..dolayisiyla onlarin ic meselelerini bir an evvel cözmelerini diliyorum..küme düsmelerinden korkuyorum..:-)))))k.erciyes spora bile yenildiler oglum cildirdi…yorum yok efem.lale devri sona erdi tabiiii. :-)))
@zez, konunun futbolla uzaktan yakından alakası olmadığını hatırlatmak istiyorum.güzel yazı @serdarsabri, teşekkürler.
kommix bence sen kacirmissin yukardaki yorumlari okursan anlarsin arkadasim ama sorun degil istersen keyfine bak……bence gercekten sorun degil :-))))
Tamam, peki, evet, Redd-i Miras yazısı tamamen Fenerbahçe ve Galatasaray arasındaki çekişmeyi harlamak için yazıldı. Evet.
kommix yahuserdarsabri cok güzel bir yazi yazmis…bende daha önceden okudugum ezeli rekabetin altinda yatanlarin linkini konuya gayet uyumlu buldugum icin yolladim..sayin serdarsabride yorumunu belirtti bende cevabimi yazdim….yani birtek sen anladin konunun FB-GS oldugunu tebrikler asiri zeka durumlari ne yaparsin..hayirli islerde kullanman dilegiyle…ben nedeyim daha…???
@Euqon, Mustafa Kemal’in bir ittihatçı olarak Ermeni olaylarındaki şansı, 1915’te henüz rütbesinin karar mercii için yeterince yüksek olmaması. 1915’i Çanakkale’de geçirmiş olması lazım, Samsun’daki olayları nasıl engellemiş, nasıl anlatıyorlar?
Hayranınızım…Ancak Çanakkale ve Sarıkamışta şehitlerimizin kanına girenler, Enver ve Talat ve Cemal Paşalardır. Konaklarında kendi kendilerine Millet Meclisine sormadan karar almışlardır. İttihat Terakki’ye hiç sormamışlardır. Siz benden çok okumuşsunuzdur eminim. Ermeni Tebaasının kanına giren Ortodoks ve Katolik Papazlarıdır. O da ayrı bir konu… Ancak 1908’de II.Meşrutiyeti de bu İttihatçılar kurmuştur. Onu da unutmayalım.Gelelim Çerkes Ethem’in yaptıklarına. Başlangıçta amacı doğru olmasına rağmen zamanla katliamları, adam asmaları artınca görevini tamamladığı ortaya çıkmıştır. Meclis Başkanını değil,
demiştir. Sizin dediğiniz gibi İsmet İnönü tarafından bertaraf edilmiştir.Talat Paşa’nın Masonluğuna gelince: doğru Büyük Üstattır. Ayrıca Balkanlarda İttihat Terakki Mason Localarında örgütlenmiştir. Bu da doğru. Ancak Masonluğun Siyonizmle hiç alakası yoktur. İşte bu yanlış. Hatta Siyonizmden oldukça da eskidir. Benim gibi İzmirli olduğunuz ve tahmin ediyorum Balkan Göçmeni olduğunuz için (Siz Genetikle ilgili yazınızda bahsetmiştiniz.) Soner Yalçın’a göre Selanikten gelen herkes Sebatay Sevi müridi Yahudi dönmesidir. Buna rağmen Atalarım öz ve öz Türktür. Bu da tartışmalıdır.Enver Paşa Batum’da Anadolu’ya girmek için beklerken; arkamda yüzbin kişilik Yeşil Ordu var demiştir. II. İnönü Savaşı kazanılınca Cemal Paşa tarafından engellenmiş, sonunu Pamir Yaylalarında bulmuştur. Allah Rahmet Eylesin.Hayatında yaptığı en büyük kahramanlık, 1903 yılınca Balkanlardaki Sırp, Bulgar ve Rum çetelerinin Türklere zulmüartınca üniformasını çıkarıp, VATANI KURTARMAK ÜZERE dağa çıkmasıdır. Hatta anası ile helalleşmek için elini öpünce anasının sorusuna da bu cevabı verir. Kahramanca bir duygu. Ama aşırı şişirilmiş ego ve Mustafa Kemal’deki akılcılığın ve zekanın bulunmaması Hürriyet Kahramanı Enver’in binlerce şehidimizin kanına girmesine neden vermiştir. Hatta Mustafa Kemal Sarıkamış dönüşü kendisini Harbiye Nezaretinde ziyaret edip hatırını sorunca 90 bin şehide ve başarısızlığa rağmen
demiştir.Ve son olarak İttihat Terakki’nin en renkli ve kültürlü simalarından Doktor Nazım, Karşıyaka Çamlıktaki evinde İzmir Suikastını hazırlamış ve mahkemede Kılıç Ali’ye itiraf etmiştir. Dava arkadaşları ile asıldığında Atatürk, çok üzülen Doktor Nazım’ın kayınbiraderi Maliye Bakanı Cavid Bey’e (tesadüf ki o tarihteki Masonların Büyük Üstadı)
demiştir.Saygılar Üstadım, Sevgiler…
serdarsabri; bu benim anlattığım olay ta olarak hangi tarihte olmuş bilmem, ama 1915 den daha sonradır tahminimce (1919 olabilir). O taraflarda komutaya sahip bir generalden söz edilir. Bu adam ermenileri aç-susuz kömür madenlerinde (Amasya mevkiinde Çeltek ve Havza tarafında bolca vardır) ve bilimum ağır işte çalıştırırmış ve zevk için öldürmekten çekinmezmiş. Mustafa Kemal’in bizzat gelip bütün çetesiyle beraber bunu bertaraf ettiğini anlatırlar. Ama tarihlerden ve olayın tam gidişatından emin değilim. Bunu sormam lazım bizimkilere, daha detaylı bilgi veririm kısa zaman sonra.
Bu yazıyı okurken aklıma tanıştığım bir alman geldi. Authcwitzi, soykırımı kesinlikle kabul etmiyordu. Çok basit bir cümle kuruyordu. “Benim suçum ne”. Eğer bu cümle üzerinden gidersek dünde bir tarihti ve yapılan her bir şeyin sorumluluğundan kaçmamız gerekir. Benim atalarım zamanında hamidiye alaylarında az ermeni öldürmemiş. Sonra o Ermeniler örgütlenip Asala olmuşlar bir sürü Türk’ü öldürmeüşler, sonra Dersimde bir sürü kürt öldürülmüş, falan filan. Bu yüzden ben tarihle barışmak, yalancı tarihten sıyrılmak gerektiğine inananlardanım.Ayrıca siz her zaman uzun uzun yazarsınız. Bu sefer kısa tutmuşsunuz. Bizlerin yorumsuz kalmasından mı sıkıldınız, bilimsel değil eleştirileri mi canınızı yaktı, bilmiyorum. Ama bu paragrafların her biri ayrı bir yazı konusu.Ben de Wilson Prensipleri Cemiyeti’ni kuranları ekleyeyim. Kurucuların arasında Halide Edip Adıvar ve Yunus Nadı var. Robert Kolej’de toplanıyorlar ve cemiyeti kuruyorlar. Bu cemiyetin kurucularının hepsi sabetayistir.
Katkılar için teşekkür ederim @IC. Enver I. Dünya savaşı bitiminde bir Alman denizaltısı ile kaçıp, Berlin’e oradan Moskova’ya geçince, istiklal mücadelesinin liderliğini kendinden küçük gördüğü ama bir o kadar çekindiği Mustafa Kemal’e kaptırıyor. Mustafa Kemal’in tıpkı Enver gibi padişah kızına talip oluşu ama reddedilişi, Osmanlı’nın Harbiye Nazırı olmak istemesi ama onaylanmayışı hep kaderin bir cilvesi ve ona yardımı olarak görünüyor. Aralarındaki fark birinin son derece hayalperest diğerinin ise son derece gerçekçi oluşu. Nefis bir değerlendirmeyi Ayşe Hür’ün Radikal’deki “Mustafa Kemal ve muhalifleri” yazı dizisinde bulabilirsinizAbide-i Hürriyet Tepesinde yatan ünlü mason, hürriyetçi, İngilizci, cumhuriyetçi, II.Abdülhamit karşıtlarından biri de Mithat Paşa’dır. II.Abdülhamit’e sadrazamlık da yapar ama sonunda kellesi onun ayaklarının önüne yuvarlanır.
Bu topraklar toplum mühendisliği için maalesef bir laboratuar gibi kullanılmış ve kullanılıyor @Nevdal. Redd-i miras temelli kültür devrimi senin, benim, onun gibi arkasına bakıp öne koşan, kafası karışık, burnu boktan kurtulamayan kuşaklar yetişmesini sağlamış. İttihat ve Terakki’nin başlattığı Türkçülük hareketi Cumhuriyet’le birlikte herşeyin “resmî” olduğu bir “Veli Göçer” apartmanına dönüştü. Kurban psikolojisinden kurtulup barışmak lazım. Tamam başımıza kötü bir şey gelmiş ama “ben” olduğum için değil, bana özel değil, hayat böyle.
Sayın @serdarsabri,Yine size katılmadığım noktalar var. Kemalist Cumhuriyet bir idealdir. Tıpkı Komünizm gibi. Ders kitaplarında Karl Marx’ın Kapitalizmde Sermaye Yoğunlaşması ile ilgili teorisini okuduktan sonra kesinlikle kusursuz bir analiz ve yenilemez bir fikir olduğunu düşünmüştüm. Ancak gerçek hayatta zihinlerdeki gibi gerçekleşmedi. E o zaman Kemalizm ideolojisi de hayata tam geçemedi diyebilime hakkına sahibiz sanırım. Eh tabi ki bu uygulamacılara bakar. Ayrıca linkteki yazıdaki Ayşe Hür’ün yazısı da (Bana takma isim gibi geldi.) Atatürk’ü bir despot yada tiran olarak göstermek ister gibi geldi bana. Oysa Ata’nın demokrasi ve cumhuriyet için yaptıklarının çok net olduğunu düşünüyorum. Yoksa Samsun’a çıktığında Çanakkale Kahramanı Kemal Paşa, zaten halkın desteğine sahip olacak kadar popülerdi. Neden bir Millet Meclisi kurmak istesin. İmparator bile olabilirdi belki de.Mustafa Kemal, Nutuk ta diyor ki:Türk ata yurduna ve Türk’ün istiklâline saldıranlar kimler olursa olsun, onlara bütün milletçe silâhla karşı koymak ve onlarla çarpışmak gerekiyordu. Bu önemli kararın bütün gerek ve zaruretlerini daha ilk gününde açığa vurup ifade etmek, elbette isabetli olamazdı. Uygulamayı birtakım safhalara ayırmak, olaylardan ve olayların akışından yararlanarak milletin duygu ve düşüncelerini hazırlamak ve basamak basamak ilerleyerek hedefe ulaşmaya çalışmak gerekiyordu. Nitekim öyle olmuştur. Eğer dokuz yıllık faaliyetimiz ve yaptıklarımız bir mantık silsilesi ile gözden geçirilirse, ilk günden bugüne kadar takip ettiğimiz genel doğrultunun, ilk kararın çizdiği yoldan ve yöneldiği hedeften asla sapmamış olduğu kendiliğinden anlaşılır.Burada, zihinlerde yer etmiş olması ihtimali bulunan bazı kararsızlık düğümlerinin çözülmesini kolaylaştırmak için, bir gerçeği hep birlikte gözden geçirmeliyiz. Yapılan Millî Mücadele dıştan gelen saldırıya karşı vatanın kurtuluşunu tek hedef olarak kabul ettiğine göre, bu Millî Mücadele’nin, başarıya yaklaştıkça, safha safha bugünkü döneme kadar millî irade rejiminin bütün ilke ve gereklerini yerine getirmesi tabiî ve kaçınılmaz bir tarihî akış idi. Bu kaçınılmaz tarihî akışı gelenekten gelen alışkanlığı ile hemen sezmiş olan hükümdar ailesi, ilk andan başlayarak Milli Mücadele’nin amansız düşmanı kesildi. Bu kaçınılmaz tarihî akışı daha başlangıçta ben de görmüş ve sezmiştim. Ancak, sonuna kadar devam etmiş olan bu sezgimizi başlangıçta bütün yönleri ile açığa vurup ifade etmedik. Gelecekteki ihtimaller üzerinde fazla konuşmak, giriştiğimiz gerçek ve maddî mücadeleye hayalî bir macera niteliği verdirebilirdi. Dış tehlikenin yakın etkilerini derinden duyanlar arasında, geleneklerine, düşünce kabiliyetlerine ve ruh yapılarına aykırı olan muhtemel değişmelerden ürkeceklerin ilk anda direnme güçlerini harekete geçirebílirdi. Başarı için pratik ve güvenilir yol, her safhayı vakti geldikçe uygulamaktı. Milletin gelişmesini ve yükselmesini sağlayacak doğru yol buydu. Ben de bu yolda yürüdüm.Ancak, bu pratik ve güvenilir başarı yolu, yakın çalışma arkadaşlarım olarak tanınmış kimselerden bazıları ile aramızda zaman zaman görüşler, davranışlar veya yapılan çalışmalardaki uygulamalar bakımından temel veya ikinci derecede birtakım anlaşmazlıkların, kırgınlıkların ve hattâ ayrılmaların da sebebi ve açıklayıcısı olmuştur. Millî Mücadele’ye beraber başlayan yolculardan bazıları, millî hayatın bugünkü cumhuriyete ve cumhuriyet kanunlarına kadar uzanan gelişmelerinde, kendi fikir ve ruh kabiliyetlerinin kavrayış sınırı bittikçe bana karşı direnişe ve muhalefete geçmişlerdir. Bu noktalara, aydınlanmanız ve kamuoyunun aydınlanmasına yardımcı olmak için, sırası geldikçe birer birer işaret etmeye çalışacağım. Bu bölüm bu konunun cevabını veriyor sanırım. Keşke ben de böyle kolayca ve güçlü ifade edebilseydim.Saygılar
Sevgili @IC, kafeste tutulan, ölüm korkusu ile kafayı yemiş, akabinde hedonizmin tutsağı olmuş bir hanedanın yapabileceği bir katkı elbette olamazdı tıpkı en yakın arkadaşı Namık Kemal olan V.Murat’ın tahta çıktıktan sonra kafayı yemesi gibi. Onu tahta çıkaran mason yoldaşı Mithat Paşa idi. II. Abdülhamit, kendisine karşı Ermeni komitacılarla işbirliği yapmaktan çekinmeyen İttihatçılardan kurtulmak için 31 Mart ayaklanmasında yobaz ve çapulcunun desteğini aradı ama kâr etmedi.Yine de yukarda bahsettiğim Ömer Faruk Efendi gibileri de vardı, Samsun’dan geri yollanmasa diğer şehzadelerin de onun peşinden Anadolu’ya geçeceği söylenir.”İmparator bile olabilirdi” bence uzaksama olmuş, gibisi biraz fazla, II. Dünya Savaşı öncesi dünyadaki faşist dalga “tek adam” döneminin hoş görülmesini sağlayabilir. İstiklal savaşı boyunca yaşananlar sorgulanabilir ama harp koşullarıdır deyip onu da hoş görmek mümkün. Gelgelelim ondan sonra onun adına yapılanlar koskoca bir topluma deli gömleği giydirmekten farksız. Yeni bir din, yeni bir peygamber ve mucizeleri, yeni bir kabe yarattılar ama bugün gelinen nokta oldukça ironik.Ayşe Hür’ün yazılarına başka yerlerde de aynı isimle rastladım, kendisini şahsen tanımıyorum. Çok cesur, zihin açıcı, ezber bozan tespitleri var.
İkinci Dünya Savaşı ve Fazişm dalgası dünyayı kavururken, Atatürk artık Dolmabahçe’de tek başına ve hasta bir adamdı. İktidara ise hemen hemen hiç etkisi olmadığı gibi İsmet Paşa ile uzun zamandır küstü. Atatürk’ten sonra olanlar ile ilgili size katılıyorum. ADD konusunuda da… Mithat Paşa’nın taht üstündeki etkisi ise bence Masonluğu ile ilgili değil, siyasi gücü ile ilgilidir. Eğer o güç Mason olmasından geliyor diyorsanız; ben bunun delilini uzun zamandır benzer olaylarda da aramama rağmen bulamadım. Neden sonuş ilişkisini tersine çevirirsek, toplumun ileri gelenleri Masonluğa kabul edilmiştir diyebiliriz sanırım. İmparator bile olabilir, tabi ki bir nükte idi. Atatürk bir despot muydu yoksa sorusu da bana zihin açıcı gelmedi. Bunu zaten herkes söylüyor. Önemli olan dayanakları. Bugüne kadar okuduklarım bana tersini gösterdi. Yazarın akronizm hataları da var. Örneğin Trablus’a gitme sırası. Enver Paşa Afrika’ya gittiğinde İTC lideri idi. Mustafa Kemal ise düşük rütbeli bir subay. Söz konusu sürgün; Suriye’ye yapılmıştır. Kendi hatıralarında uzun uzun anlatır.Bu arada @redogre yok uzun zamandır. Bana küfür falan da etmedi faşist diye…
Güneş Dil Teorisini, Türk Tarih Tezini, kafatası ölçümlerini falan düşününce zaruri gördüğüm şey tarihten resmi ıvır zıvırların, peygamberlerin ve efsanelerin temizlemesi gerektiği. Herkes iyisi ile kötüsü ile olması gereken yere konur yola devam edilir, yoksa bugün bizzat yaşadığımız travma sürüp gider.Edit: Morpheus’un dediği gibi, gerçekler kasvetli, ürkütücü ve acılı olabilir. Seçme şansınız var.
Sayenizde göçlerle ve genetikle ilgili birçok şey öğrendik. Güneş Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezi, senteze ulaşılırken, hiç bir şey bilmediğimiz bir yoldaki tezlerdi, araştırma çabaları idi, anti-tezdi bence… Sonuçta bilim bugünkü kadar ilerlemediği için bilgi azdı. Görüldü ki; genetik olarak Moğolistan Bozkırlarından, Ergenekondan oldukça uzaktayız. O zaman Atatürk, Türkiye Türklerinin Anadolu’da yaşayan tüm halkların karışımı olduğunu öne sürerek bu konudaki en büyük devrimi yaptı zaten. Hititler Türktür bile dedi. Çok karamsar gördüm sizi. Oysa coşku ile yazdığınız sanırdım hep.
Sevgili @IC, bu iş polemiğe sarar. Karamsar değilim, nasıl olup da sevgili lisemin Cumhuriyet’ten daha yaşlı olduğunu anlamaya çalışıyorum, o kadar. Bilgi özgürleştirir, korkmamak lazım.
bir cok lisenin yasi cumhuriyetten eski bunun temelini abdulhamit doneminde baslatilan egitim calismalarina bagliyorum, ilk kiz liselerinin acilmasindan bir cok mesleki lisenin acilmasina kadar abdulhamitin katkilari buyuktur.
Soner Bey de hafif okuyor olmasın 😕
Verdigin baglatiyi okuyunca insani bir karamasarliktir sariyor serdarsabri.Yuz yil once ugrastigimiz seyler ile ugrasiyoruz hala.Seriat istemeler; demokratik olan her seyi gavurluk zannetmeler; vahsi bagnazlik; kafa kesmeler; askerlerin mudahelesi.Of anam of.Yuz yil sonra geldigimiz noktaya bak.
aynı şeyleri ben de hissettim
Bu yazı bugün BirGün gazetesinde, Adnan Genç’in hazırladığı Duvar Gazetesi’nde.
serdarsabri;yazılarınız için çok teşekkürler, bu sefer ki yazınız için de elbet:)soner yalçın umarım okuyordur:)))ama sanırım kendisi ve yazı arkadaşları şu an yazdıkları dizi senaryosu konusunda davalık falan olmuşlar, çok üzüldüm, umarım kendileri lehine biter durum…
90 bin efsanesi o günlerin Rus propagandasından geliyor. Propaganda bir yana; Rus generali Maslovski’ye göre ölen Osmanlı askerlerinin sayısı 23 bindir ve bu sayıya Hamamlı’daki esir Rus esir kampında can veren 5 bin askerimiz de dahildir. Düşman general 23 bin derken senin 90 bin demem biraz tuhaf değil mi? “Tek kurşun atmadan” teranesine gelince: Bu konuda zır cahilsin. Ordumuz Ruslarla birçok çatışmaya girmiş ve önemli başarılar elde etmiştir. Türk ve Alman askeri otoriteleri, Enver Paşa’nın hazırladığı harekât planının mükemmel olduğunu, başarısızlığın büyük ölçüde bu plana uyulmamış olmasından kaynaklandığını ifade ediyorlar. Mesela 10. Kolordu’nun Oltu’dan kuzeye sapmadan Sarıkamış üzerine yürümesi ve 25 Aralık’ta (1914) orada 9. Kolordu’yla birleşmesi gerekiyordu. Albay Hafız Hakkı Bey bu emri dinlemedi, Allahuekber Dağları üzerinden gitmeyi tercih etti. Birliklerimiz orada tipiye yakalanınca da 10. Kolordu’nun Sarıkamış önlerine intikali 4 gün gecikti. Buna rağmen zafer kazanabilirdik. 25 Aralık gecesi 10. Kolordu’nun yardımı olmadan Ruslara ağır zayiatlar verdiren ve onları Sarıkamış’a çekilmeye zorlayan -hatta Sarıkamış’tan da çekilme hazırlıkları yapmaya zorlayan- 9. Kolordu o gece Sarıkamış’a taarruz etseydi, Allah-u Alem, zafer bizim olacaktı. Enver Paşa ısrarla bunu söylüyordu. ‘Baskın basanındır, Sarıkamış’a hemen bu gece girelim, yarın çok geç olabilir’ diyordu. Ne var ki 9. Kolordu’nun komutanları Enver Paşa’yı dinlemeyip ertesi günü beklemeyi tercih ederek Sarıkamış’taki zayıf Rus kuvvetlerinin takviyesine imkân tanıdılar ve 11. Kolordu da takviyenin önüne geçmekte yetersiz kalınca zafer gerçekleşemedi. “Enver Paşa’nın aceleciliği” deyip duruyorlar ya; keşke onun aceleciliğine ayak uydurulmuş olsaydı. Nevzat Kösoğlu hocamızın kitabından (“Şehit Enver Paşa”) okuyalım: “Rus harp tarihçilerinin de ittifak ettikleri gibi, o gece Sarıkamış’a girilmemesi, savaşın yönünü değiştirdi. Artık sabah saatlerinde Rusların takviye birlikleri Sarıkamış’a girmeye başlamıştı. Rus general Maslovski diyor ki. ’29. Tümenin Sarıkamış’a hücum etmemek suretiyle vakit kaybetmesi bizim için gerekli olan zamanı kazandırmıştır…’”Enver Paşa’nın torunu Osman Mayatepek’in sözleriyle cevap vereyim: “Sarıkamış felâketinin sorumluluğu Osmanlı ordularının fiili başkumandanı Enver Paşa’ya ait ise, Çanakkale Zaferi’nin şerefi de aynı şekilde ona aittir. Zira her iki muharebe sırasında, ordunun başkumandanı odur!” Bir iktibas da Ahmet Özcan’dan: “Tarih, yenenlerin lehine yazılır ve ayakta kalanlar ölenleri suçlar. Hiç kimse de gerçeği merak etmez. Artık dışarıda kazanan İngiltere’nin, içerde ise İttihatçıların tasfiyesi sonrası egemen olanların kendilerine yonttukları bir tarih vardır. Artık ‘Enver’ deyince “Sarıkamış’ta 90 bin asker” yalanı tekrarlanır. Gerçekte 26 bin askerimiz şehit olmuştur ve bunun sorumlusu Enver ya da başkası değil, Savaşın acımasız gerçekliğidir. Çanakkale, zaferle bittiği için orada 250 bin şehidden gururla bahsedilir. Ama ‘Sarıkamış’ta soğuk ve hastalığa yenilip kayıp verince, herkes abartılı rakamlarla ve askeri strateji uzmanı edasıyla yalanlara sarılır…”Yuh be kardeşim! Trablusgarp’ta istiklal meşalesini başarıyla ateşlemedi mi Enver Paşa? Başına üvey kardeşi Nuri Paşa’yı geçirdiği Kafkas İslam Ordusu’yla Azerbaycan ve Dağıstan’da destan yazmadı mı? İngilizleri, Bolşevikleri ve Ermeni çetelerini hallaç pamuğu gibi atarak Bakü’yü fethetmedi mi? Azerileri Şaumyan rejiminin soykırımından kurtarmadı mı? Selman Mümtaz o şiiri durduk yerde mi yazdı?Hangi şiiri?Şu şiiri: Müselman gayretin çekdin, gözetdin Türkün namusun, / Dağıtdın haver-i İslamdan küffar kabusun. / Mesacidden dilerdi Rus asa öz nehs nakusun, / Güneşden parlak amalın olup Şark ehline ezher, Yaşa, ey gazi-yi azam, yaşa, ey muhteşem Enver!
Halamın bıyıkları olsaydı hesabı, o senin dediğin kantar Bursa’da kestane tartar.Cehalete gelince, iyi bak bakalım “ölü” veyahut “şehit” lafı var mı yazıda? Ki Çanakkale için sitayişle andığın 250 bin rakkamı da şehit sayısı değildir. 57,263 şehit, 11.178 kayıp, 97.824 yaralı, 7,084 hava değişimi, 20.287 hastalık sonucu ölüm, 14 bin hastaneye yatan, toplam 200 binin üzerinde zaiyattır, 250 bin galat-ı meşhurdur.
karakartal oley!!
Rakamları nerden aldın wikipedia’dan mı?Hey yavrum be. Serdar Sabri. Türk Tarihini yeniden yazıyor. Şevket Süreyya’lar, Nevzat Köseoğlu’lar, İlber Ortaylı’lar yalan söylüyor. Bu adamın herşeyin doğrusunu söylüyor. Kendi bildiğini bilmeyini de cahil ediyor.Benim 14 yaşındaki yeğenim senin bildiklerini burnundan sümük diye çıkartır Sabri Sarıoğlu. Pardon Serdar Sabri.Yav canım benim yaz. Memleketi masonlar kurtardı yaz..
Bilgi için teşekkürlerbitkiselbitkisel tedavibitkisel ilaçlarbitkisel ilaç