Malumunuz geçtiğimiz ilkbahar aylarından beri Türkiye’ nin sınır ötesi harekatı tüm dünya tarafından irdeleniyor ve bunun neticesinde hasımlarımızda doğal olarak gerekli hazırlıkları kendilerince yapmaya çalışıyorlar, ne var ki sanırım,artık onlar için çok geç.Tüm askeri doktrinler incelendiğinde görülücek hemen hemen ilk şey işin niteliğinin karşıdakinin öngöremediği bir şekilde olmasıdır zira bu yolla en az kayıp ve kesin netice elde edilebilinir. Bu bağlamda aylardan beri K. Irak’ a savunma mevzileri kazanların üzerine tepeleme bir harekat hele kış mevsiminde pek mantıklı görünmemekte.Bu noktada dikkatinizi çekmek istediğim nokta Türkiye Devleti’ nin tam olarak çözemediği Musul sorunudur. ( Konu hakkında meraklı olan arkadaşlarımın bu yazıyı okurken bölge haritasına da bakmasını tavsiye ederim. ) Zira bu sorun Lozan zamanında başlayıp günümüze kadar çeşitli vesilelerle gelmiş ancak çözümlenememiştir. Yanlız son dönemde bölgede yapılanan bir oluşum gelecekte Orta Doğu politikalrında muhtemel kalıcı değişiklikler getirme potansiyeline sahip olabilir. 1992 yılında oluşturulan Musul Vilayet konseyi bölgede yaşayan aşiret ve halk temsilcilerinden oluşmaktadır. Bu grup kesin karar yetkisine sahip olmasada görüş itibariyle böledeki dolaylı bir Türkiye varlığına olumlu bakmaktadır. Hatta vakti zamanında bu grubun bu yöndeki bazı söylemlerine şu anki Irak cumhurbaşkani Talabani bile olumlu yaklaşmıştır çünkü Osmanlı Devleti’ nin bölgeden ayrılışı ile bir türlü huzura kavuşamayan halk artık çare olarak bölgeye gerçek istikrarı sağlayacak gücü Türkiye olarak var saymaktadır. Toplumlar, tarih ve dinsel açıdan ele aldığımızda bu durum gayet doğal görünmektedir. Nitekim bölgedeki Türkiye varlığının uluslararası hukuk altyapısı hali hazırda var olup güçlü argumanlara dayanmaktadır tabi dışişlerimizin dersini iyi çalışması koşulu ile…Tüm bunların yanı sıra işin uluslararası boyutu biraz daha gariptir. Geçtiğimiz ay ITAR-TASS ajansının bir haberine göre Rusya BM daimi temsilcisi bölgedeki istikrarsızlığı ve BM’ lerin konuya daha fazla müdahil olması gerekliliği adı altında K. Irak’ a Rus askerinin gönderilmesini teklif etti. Eğer gözlerimizi kapatıp bunun bir şekilde gerçekleştiğini düşünürsek ABD’ nin tüm dünya politikasının bir anda çökebileceğini görebiliriz zira sırtını petrole dayayan ABD’ nin hemen tepesinde tüm su kaynaklarının başına sahip bir Rusya, Sovyet Rusya’ dan çok daha tehlike arz edicektir. Dahası İran, Suriye ve hatta Türkiye’ nin K. Irak’ taki bu Rus varlığına sempati ile bakması mümkündür çünkü hem İran’ hem de Türkiye’ ye dert açan Kürt topluluklarının kontrolünü ancak Rusya gibi gaddar bir güç yapabilir. ( Böyle bir durumda kardeş olduğumuz Kürtlerin bizlere neden bu şekilde davrandıklarını kendi kendilerine çok defa soracaklarını tahmin ediyorum.) Bunun yanı sıra gün geçtikçe dünyada yanlızlaşan ABD, BM güvenlik konseyinde de yavaş yavaş tek duruma gelmektedir. Özellikle İngiltere’ nin mayıs ayında biten Amerikan borçları bu ülkeyi farklı politikalara itecek ve hatta belkide 1700 yılların intikamı için İngilteye’ ye fırsat doğacaktır. İşte bu şartlar altında ABD’ ninde Musul’ daki bir Türk varlığını öpüp başına koyması olasıdır.Tüm bunların ışığı altında sizlerle konu hakkındaki öngörümü paylaşmak istiyorum. Son dönem Türkiye ve komşu ülkelerin temasları dikkat çekicidir. İlk önce İran dışişleri bakanın Irak toplantısı için beklenenden 3 gün evvel gelmesi, ardından Suriye devlet başkanın işgalci olarak komşu sayılabilecek ABD ile teması ve son olarak İsrail devlet başkanının Türkiye’ yi ziyareti .Bu sonuncusu dikkat çekicidir şöyleki bu toplantının esas amacı Filistin- İsrail toplantısı gibi görünmesine karşın dış basında çok az yer bulmuştur. Bir İsrail başkanınında kolay kolay memleketinden boş yere çıkmayacağını varsayarsak tüm bunlara farklı bir yorum getirmemiz ve farklı bir açıyla yaklaşmak sanırım yanlış olmaz.Başta belirttiğim harita üzerinde Türkiye ve söz konusu tüm sınır boyunu incelersek dikkatimizi şöyle bir ayrıntının çekmesi lazım; Nusaybin’ den Suriye’ ye giren ve ordan muntazam bir şekilde devam eden asfalt ve demiryollarının direk olarak Musul’ a gittiği. Bu olasılığık Türkiye’ nin hasımlarının yaptığı tüm karşı önleyici hareketi ber taraf edicektir nitekim hareket tamıyla sıcak bölgeyi by-pass edicek ve mekanize birliklerin hiçbir şekilde zorlanmadan ilerlemesini sağlayacaktır. Musul’ da ellerinde Türk bayrakları ile bu kuvvetleri karşılayacak Türkmenler’ ide düşünürsek kaybın 0 olması kuvvetle muhtemeldir. Elde edilecek muhtemel sonuç ise kış ayları boyunca etkin Türk politikası ile logistiği kesilecek olan PKK unsurları muhtemelen ilkbahara çıkamıycak böylece güvenlik nihayi olarak sağlanabilecektir. Bu aynı zamanda gönülden temennimdir. Bu şekilde bakıldığında Türkiye’ nin mutlak sınır güvenliğinin bu coğrafyaya dayandığı açıktır.Tek korkum şu anki iktidarın bu tarz bir politikaya uygun olmayışıdır ki yapıp yapamamaktan ziyade olası başarı asla kendilerinin ürünü olmayacaktır. Bu sonuç tamamen tarihin getirdiği zaruriyetlerin bir araya gelmesinden oluşur ve umarım böyle bir durumda halkımız bunu görebilecek erdeme sahip olacaktır.