Adam gözünün ucuyla etrafındakilere baktı, herkes durmuş ona bakıyordu.-“Ne bakıyorsunuz lan!” dedi.Karşısında saldırabileceği tek bir hedef olmadığını anlayınca tepki vermekten vazgeçti. Elleri acımaya başlamıştı artık. Şuursuzluğu ile yaptığı hareketin anlamsızlığını farketti ve kullanabileceği bir şeyler bulabilmek için etrafına bakınmaya başladı…-“Duvarı yıkamazsın.” Konuşan bir çocuktu.-Hata yaptılar, burada olmamam gerekli hata yaptılar…Adam bu esnada ileride duvara dayalı, dik duran bir kazma gördü koşarak onu almaya gitti. Etrafındakilerin dikkati arttı, acıyan gözlerle ona bakıyorlardı artık.-Yapmamalısın.-Kapa çeneni aptal veled…Gözlerinin önünde bir ışık çaktı ve onu kör etti. Sözleri, bulunduğu yerden bir kaç metre uzağa düşerken yarım kaldı. Acıyla yerde kıvranıyordu. Gözlerini açtığında göğsündeki çukuru gördü ve ilk geldiğinde yaşadığı şok haline geri döndü. Bir süre kıpırdamadan kendisine bakarak yerde kaldı.Göğsündeki derin yara hızla kapanırken acı da diniyordu. Bu kanlı sahne nerede olduğunu tam anlamıyla anlamasına yetti. Soluk alışlarını normale çevirmeye çalışırken çocuğu dikkatle süzdü.-“Senin ne işin var burada?” diye sordu şaşkınlıkla.Hayatında gördüğü en şirin çocuklardan biriydi bu; 7-8 yaşlarında, saman sarısı ince telli saçları alnına düşmüş, iri mavi gözlü, kırmızı tombul yanaklı ufacık bir çocuk. Bahçıvan pantalonu ve içerisindeki siyah-kırmızı enine çizgili tişörtü ile resimli çocuk hikayelerinde başrole koyulabilecek görünümde bir çocuk.-“Bilmem” diyerek alt dudağını kıvırdı ve kollarını iki yana açtı. Bu hareketi, çocuğun adamın gördüğü şirinlikler listesinde üst sıralara taşınmasına neden oldu.Adamın artık ilgi çekecek bir yanı olmadığını anlayan seyircileri olağan işlerine geri döndüler. Koca meydanı kesen duvarın kenarında sadece ikisi duruyordu. Yerinden kalkarak duvardan uzaklaştı Yaşadığı şok, bir süre daha duvara yaklaşmamasına yeterdi. Ayağa kalkarken yanındaki çukuru farketti. Üzerinden atamadığı korku baskısını iyice arttırdı. Buraya nasıl geldiğini daha iyi hatırladı.Geçmişinden kalma bir alışkanlıkla üzerini silkeledi. Topraktan dışarı çıkmış bu adamın üzerindeki kahverengilik silkelenerek temizlenebilecek gibi değildi. Özellikle de gömleğinin önünde kenarları yanmış, kanlı bir delik bulunurken.-“Sana yeni kıyafetler bulmalıyız. Bir de yıkansan iyi olur, çok kötü kokuyorsun. Şey gibi ee… solucan gibi.” Yaptığı benzetme hoşuna gitmişti, neşeli neşeli gülümsedi.Adam, bulunduğu durumda bir çocuk ile konuşmayı gereksiz gördü. Cevap vermeden etrafını inceleyerek yürümeye başladı. Çocuk da peşinden.Hiçbirşeyin beklediği gibi olmadığını anlaması çok kısa sürdü. Bu muydu yani gelmemek için insanların bu kadar çaba sarfettiği yer. Toprağı eşeleyerek boğulurcasına içinden çıktığı çukur, göğsünde patlayan şimşekler ve tabi ki bakıldığında sonsuzluğa kadar yükseliyormuş gibi görünen dev duvar olmasaydı olağanüstü bir yerde olduğunu düşünemezdi.Etrafına bakındıkça ölmekten çok zamanda yolculuk yapmış olduğu hissine kapıldı. Bulunduğu meydanı inceledi, etrafında dolaşan insanlara baktı. Tahtadan evleri, dükkanları, eski kıyafetli insanları ile bir kovboy kasabasını andırıyordu, tamamiyle ilkel bir görünüme sahipti burası. Sanki bir grup insan ıssız bir adaya yerleşip, burada sıfırdan yaşamaya başlamışlar gibi.Adam rastgele bir sokaktan yürümeye başladı. Etrafına bakındıkça hayret ediyordu. Burası böyle ise acaba diğeri nasıldır diye düşündü bir an. Orada olabilecek güzellikleri aklından geçirdi. “Hata yaptılar ben orada olmalıydım, Cehennem’de değil. Cennete gidebilmek için ne gerekiyorsa yaptım. Herşeyi istenildiği gibi yaptım.” diye geçirdi içinden, sinirle.Yürürken çocuğun yanından geldiğini unutmuştu. Sesiyle irkildi.-Dur, dur sana kıyafet alalım, bekle dur gitme sakın…Çocuk, hoplaya zıplaya iki katlı diğerleri gibi tamamiyle ahşap bir binanın altındaki ufak camekanlı dükkana girdi. Her halinden burasının bir terzi olduğu belliydi. Adam geldiğinden beri olduğu gibi çocuğun arkasından şaşkın şaşkın baktı. Dükkanın içinde orta yaşlı bir kadın oturuyordu, çocuğa doğru eğilerek gülümsedi. Konuşmaya başladılar. Bulunduğu yerden seslerini duyamıyordu. Çocuk hiç kaybetmediği sevimliliği ile ellerini kollarını sallayarak bir şeyler anlattı ve eliyle dışarıda şaşkın şaşkın bakan adamı gösterdi. Kadın dükkanın raflarına döndü. Katlı bir pantalon ve gömlek çıkartıp çocuğun kucağına bıraktı. Gülümseyerek başını okşadı. Çocuk hoplaya zıplaya kucağındaki kıyafetler ile adamın yanına döndü.-“Al. Yıkandıktan sonra bunları giyersin , ama yıkan önce hala solucan gibisin” bu takma isim çok hoşuna gitmişti. Kendi benzetmesine yine güldü. Kıyafetleri adamın eline tutuşturdu.Adam elindeki kıyafetler ile sokakta ilerlemeye devam etti. Ne yani şimdi bu insanlar, bu çocuk ceza mı çekiyordu. Bu ceza ise “ödül” nasıl olabilir ki.Gördüklerine alışmaya başlayınca daha net düşünmeye başladı. Buraya gelişini düşündü. En başta düşüyor gibiydi. Düşerken bütün hayatını saniyeler içinde yeniden yaşar gibiydi. Ölümünü tekrar yaşadığında. O sesi duydu. Bir sesden çok his gibiydi. Kendi kendisine söyler gibi. Aklına bir anda giren kesinlikle emin olduğu bir düşünce gibi. “Cehenneme gidiyorsun”. Sonra boğulur gibi hissetti. Çırpınmaya başladı. Toprağı elleriyle itti. Başını yüzeye çıkartmayı başardığında iştahla nefesl aldı. Ağzına dolan toprağı tükürdü. Korkuyla etrafa saldırdı. İlk gördüğü duvardı. Hiç etrafına bakmadan ilk işi duvara saldırmak oldu, onu yumruklamak, diğer tarafına geçmeye çalışmak…Çocuk yine adamın düşüncelerine engel oldu.-Oradan değil, buradan. Hadi gel, yıkanman gerekli.Adam vardıkları dörtyolun ortasında durmuş anlamsızca çocuğun suratına bakıyordu. Çocuk yanına geri döndü, elinden tutarak onu istediği tarafa doğru çekmeye çalıştı. Adam itiraz etmeden çekilen yöne gitti. Onun için farketmezdi ne tarafa yürüdüğü. Bazen yürüdüğünü bile farketmiyordu. Düşünüyordu sadece.Çocuk elinden tuttuğu adamı yönlendirerek bir kapıdan içeri soktu. Ufakça bir holü geçip sağında ve solunda kapılar dizili bir koridora girdiler.-“Hadi gir birine yıkan, ordan çıkınca yemek yeriz, ben çok acıktım, sonra sana bir ev buluruz.” dedi. Bir annenin, çocuğunun dediğini yapmasını bekler gibi adamın karşısında duruyordu.Adam çocuğun ne dediğine dikkat etmemişti, kendi kendisine konuşur gibi bir hali vardı. Bir an kafasında şimşekler çaktı.-“Adaletsizlik bu! benim yerim cehennem değil. Ben Cehennem’e gidecek bir şey yapmadım!” kendini kaybetti kıyaetlerini yere atıp geri koşmaya başladı. Çocuk da peşinden.-Dur n’apıyorsun! Gitme!Adam kapıdan hızla çıktığında evlerin üzerinde yükselen duvarı gördü. Geldikleri sokaktan geriye, duvara koştu. Meydana vardı. Duvara hırsla baktı. Gözüne duvarın kenarında önceden bulduğu kazma gibi, dikine yaslanmış bir kürek gördü. “Doğru ya! belki kıramam ama kazabilirim.”Küreği kaptığı gibi duvarın toprakla birleştiği yerden kazmaya başladı. Çocuk yanında bağırıp çağırıyordu. Herkes işini bırakıp tekrar onu izlemeye koyuldu, acıyan gözlerle. Adam hiçbirini farketmedi. Kazmaya devam etti, yorulmadan kazdı. Etrafına toprak fırlatarak kazdı. Kazdıkça duvarın altından geçebileceğini anladı. Altı boştu. Bir iş yapmaktan çok çırpınır gibi bir hali vardı. Küreği taş duvarın alt kısmına takıldı, sapı kırıldı. Onu bir yana fırlatııp elleriyle kazmaya devam etti adam. Artık görünmüyordu çukurun tamamen içindeydi.Çocuk yere yatmış, çukurun üzerinden kafasını uzatmış, aşağı bakarak bağırıyordu.-Yapma!Adam duymadı hırsla kazmaya devam etti. Başarmak üzereydi…Birdenbire ayağının altındaki toprak yok oldu, başardı. Düşmeye başladı…İlk başta karanlıkta düşüyordu, ardından nereye düştüğünü görmeye başladı. Korkuyla suratı gerildi. Ne yaptığını o anda tüm netliğiyle farketti. Kafasını çevirip yukarı baktı. Duvarın altına kazdığı çukara.Cennet’e açılan bir delikten, bir melek ona bakıyordu.