Gözlerini açtığında geniş bir çadırın içinde olduğunu farketti.Saçı sakalı bembeyaz olmuş yaşlı bir adam elinde üzüm salkımıyla yanına geldi.Salkımlardan birini kopartıp Ertuğrul’un ağzına koydu.”Bunu da ye tamam.” diyordu.Acısı çok fazlaydı.Mızrağın vücuduna saplandığı yer ateş gibi yanıyordu.Sanki vücudunu ikiye ayırmışlardı.”Ne oldu?” diyebildi sadece.Yaşlı adam Ertuğrul’a “Çok fazla kan kaybetmişsin.Şimdi dinlen.Seninle sonra uzun uzun konuşuruz.” dedi.Ertuğrul tekrardan gözlerini kapadı.Uyandığında ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu ama kendini daha iyi hissediyordu.Artık canı yanmıyordu.En azından hareket etmediği zamanlarda.Etrafına bakındı.Çadırın içi genişçeydi.Çok sade döşenmişti.Kendi yattığı sedirden başka bir sedir daha odanın köşesinde bulunuyordu.Çadıra Fransız bayrağı asılmıştı.Ayrıca Fransız şovalyelerinin aile armasıda hemen yanında bulunuyordu.Yerde yatan yaşlı adam dikkatini çekti.Uyuyordu.Yerde yattığı için saçı sakalı toz toprak içindeydi.Ona dikkatlice baktığında, kendisine yarı baygın halde yatarken habire ağzına yiyecek koyan yaşlı adam olduğunu farketti.Bu adam asker olamıyacak kadar yaşlıydı.Uzun süre esir hayatı yaşadığı belliydi.Giymiş olduğu kıyafetlerden onun da Türk olduğunu anladı.Gömleği ve pantalonu çok eskiydi.Bazı yerlerinde yama vardı.Başının üstünde dönüp duran bir sinek, onu bu düşüncelerinden uzaklaştırdı.”Bu da nereden çıktı?” diye düşündü.Sonradan bunların bir’ den fazla olduklarını farketti.Sinekler ısrarla çadırın kendi bulunduğu tarafına doğru konuyorlardı.Sanki hepsi yatağın üstüne üşüşüyordu.O kadar halsizdi ki üstüne konan sinekleri dahi kovamıyordu.Gözü tepesinde dönüp duran sineğe takıldı.Sinek kendi üstüne değilde hemen yanına konmuştu.Gözüyle onu takip ederken başını çevirdi.Savaşta ölen şovalyeyle yüz yüze gelmişti.Elinde olmayarak bir çığlık attı.Şovalye artık kokmuştu.Etrafını kurtlar ve sinekler sarmıştı.Çok korkunç bir manzaraydı.Gözlerini bir türlü ondan alamıyordu.Günlerce onunla aynı yatakta yattığı için kokusuna burnu alışmıştı.Ama yinede çok pis kokuyordu.Yataktan kalkıp gitmek istedi.Hemen bu çadırdan çıkmalıydı.Ama vücudu beyninin emirlerini dinlemiyordu.Aklını kaybetmek üzereydi.Sonra bir çift el onu omuzlarından tuttuğu gibi çadırdan dışarı çıkardı.Ama Ertuğrul kendinde değildi.Deli gibi çırpınıyordu.Kendini tutmaya çalışan ellerle boğuşuyordu.”Eyvah!Yarası kanamaya başladı.” dedi yaşlı Türk. “Onu hemen sakinleştirmelisiniz.Efendim birazdan burada olur.Onun dışarıda olduğunu görürse bize çok kızar.”Ertuğrul’u çadırdan dışarı çıkaran şovalye “Umurumda bile değil.” diye söylendi.”Kaç gündür bu esir iyileşsin diye bizi burada tutuyor.Şimdi de onun göz göre göre delirmesine izin vermiycem.”Ertuğrul biraz sakinleşmişti.Temiz hava ona iyi gelmişti.”Ne oluyor?” diye sordu şovalyeye.Şovalye şaşırarak Ertuğrul’a baktı.”Fransızca biliyormusun?” dedi.”Evet. Babam öğretmişti.” Ertuğrul daha lafını bitiremeden kükremeyi andıran bir ses duydular.”Bu çocuğun ne işi var dışarıda? Yapmış olduğum ayin henüz bitmedi.” Şovalye çok kızgındı.yaşlı Türk’e seslendi.”Onu hemen çadıra geri götür.”Yaşlı adam denileni yapmak için Ertuğrul’un yanına gitti.Kolundan tutmuştuki Ertuğrul yaşlı adamın kolunu geri itti.”Hayır.O çadıra asla girmem.Orada kokmuş bir ölü var.”Şovalye bu sefer Ertuğrul’a doğru döndü.”Kokmuş ölü diye konuştuğun kişi benim oğlum.Biraz saygılı ol.””Saygıdan bahseden kişi, biri öldüğü zaman onu gömer.Dışarıda bırakıpta kokutmaz.” Ertuğrul’da çok öfkelenmişti.Yaşlı adam Ertuğrul’un zarar göreceginden korkmuştu.Onu susturmaya çalışıyordu.”Demek öyle.Şimdi ben sana gösteririm.”Şovalye bunları söyliyerek çadıra girdi.Geri geldiğinde ise elinde içi sıvı dolu küçük bir testi vardı.Yanındaki şovalyelerden birine seslendi.”Andrew.Çocuğun ağzını aç.”Şovalye Andrew denileni yaptı.Ertuğrul’un ağzını iki eliyle açtı.Diğer şovalyede elindeki testide bulunan sıvıyı Ertuğrul’un ağzına döktü.Ertuğrul ne kadar dirensede sıvının çoğunu içmişti.Korkunç tadı olan, pis kokulu bir şeydi bu.Sıvının birazını kusmuştu ama içtiği kadarı da onu etkilemeye yetmişti.Duyuları körelmeye başlamıştı.Etrafındaki sesler artık fısıltı halinde konuşuyordu.Gözleri ona oyunlar oynamaya başlamıştı.”Ne oluyor?” diye düşündü.Başı dönüyordu.Kollarından tutup onu sürüklemeye başladılar.Yerde kocaman bir yıldız şekli çizilmişti.Ertuğrul’u yıldız şeklinin tam ortasına bıraktılar.Bu pendegram şekliydi.Daha çok büyü yapmak için kullanılıyordu.Kendileri pendagram’ın içinden çıkarlarken, yaşlı şovalye de elinde meşaleyle Pendagram’a önceden dökülmüş olan yanıcı yağı ateşe verdi.Ertuğrul içtiği şeyin etkisiyle hayaller görmeye başlamıştı.Artık çevresinde olanlarla ilgilenmiyordu.