bildirgec.org

haçlı seferleri hakkında tüm yazılar

OK MESAFESİ 4

nihansage | 07 February 2011 19:52

Gözlerini açtığında geniş bir çadırın içinde olduğunu farketti.Saçı sakalı bembeyaz olmuş yaşlı bir adam elinde üzüm salkımıyla yanına geldi.Salkımlardan birini kopartıp Ertuğrul’un ağzına koydu.”Bunu da ye tamam.” diyordu.

Acısı çok fazlaydı.Mızrağın vücuduna saplandığı yer ateş gibi yanıyordu.Sanki vücudunu ikiye ayırmışlardı.”Ne oldu?” diyebildi sadece.Yaşlı adam Ertuğrul’a “Çok fazla kan kaybetmişsin.Şimdi dinlen.Seninle sonra uzun uzun konuşuruz.” dedi.

Efsane İstanbul

MerakliKedi | 17 June 2010 14:49

Bir tam günü Emirgan’a ayırıp içine kültür, tarih, müzik dahil etmeden olmazdı. Ben de, Sakıp Sabancı Müzesi’nde yeni açılan “Efsane İstanbul” sergisine gitmek için o günü uygun buldum. Hatta serginin açılışına da katıldığım halde, özellikle içime sindirerek gezebilmek amacıyla, o akşam sergiyi gezmemiş daha dingin, daha kendi başıma gezmek istemiştim.
Sergi hakkındaki ilk duyumlarım çok olumluydu. Herkes çok beğenmişti. Ama okul hayatımız boyunca aldığımız eğitimde İstanbul tarihi Geç Bizans ve Osmanlı dönemini içerdiğinden bunlardan oluşan bir sergi benim ihtiyaçlarımı karşılamayacak ve çok büyük ihtimalle ben diğerleri kadar mutlu ayrılmayacaktım sergiden. Ciddi bir önyargıyla sergiyi gezmeye başladım.

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamındaki sergiden İstanbul’un 8000 yıllık tarihinden örnekler sergileniyor. Serginin girişindeki açıklamaları okuyunca İstanbul’a bakışım değişti. Neanderthal adamın göçünden başlayıp, ilk çağlarda İstanbul’daki yerleşmeyi görünce inanamadım. Marmaray kazıları sırasında ortaya çıkan bu eserlerden sergilenenleri görünce nasıl bir tarihin üzerinde yaşadığımız anlıyor insan. İstanbul’da Neolitik dönemdeki yerleşimin Dudullu, İçerenköy, Fikirtepe, Pendik ve Tuzla’da olması, buralarda yeterli incelemelerin yapılması durumunda daha ne eserlerin ortaya çıkacağı konusunda fikir veriyor. Yalnızca değerini bilemediğimizden yakın dönemde yurt dışına kaçırılan eserler değil de Haçlı Savaşları sırasında yağmalanarak götürülen eserleri de görünce ne büyük bir kaybımız olduğunu, en azından kalan ve hiç farkında olmadan üzerinde oturduğumuz eserlerin hakkını verebilmeyi umarak gezdim sergiyi.

“PRAESCRİPTİONES”TEN “ŞAKK”A ÇEKİN TARİHİ

Deniz Kasakolu | 13 April 2009 11:57

ÇEKİN TARİHİ

Çekin bugünkü kullanım şekli ile ilk ortaya çıktığı dönem Roma İmparatorluğu’dur. Çek , dönem olarak miladdan önce 100’lü yıllardan miladdan sonra 300’lü yıllara kadar yaygın bir şekilde uygulama alanı bulmuştur.

Augustus (M.Ö. 27 - M.S.14)
Augustus (M.Ö. 27 – M.S.14)

Çekin Roma İmpratorluğu‘ndaki adı PRAESCRİPTİONES olarak yerleşmiştir. PRAESCRİPTİONES kelimesinin günümüz türkçesi ile devlet tahviline yakın bir anlamı vardır.

Kingdom Of Heaven/ Cennetin Krallığı-2005…

| 10 April 2009 16:08

Yönetmen : Ridley Scott
Senaryo : William Monahan
Oyuncular : Orlando Bloom, Jeremy Irons, Eva Green, Michael Sheen, Liam Neeson, Tim Barlow, David Thewlis, Eriq Ebouaney, Philip Glenister, Alexander Siddig, Ghassan Massoud, Edward Norton, Nathalie Cox.
Görüntü Yönetmeni : John Mathieson
Müzik : Harry Gregson-Williams
Yapım : 2005 (ABD, İngiltere, İspanya, Almanya)
Tür : Dram, Romantik, Savaş, Tarih

Filmin kısaca konusu:
Film, 200 yıllık karmaşık bir süreci kapsayan Haçlı Seferlerin’den ikinci ve üçüncü haçlı seferi döneminde geçiyor.
Kudüs’ten dönmüş Fransız Şövalye Godfrey, (ailesini ve inancını kaybeden acılı bir baba Godfrey) yıllar sonra karşılaştığı genç nalbant Balian’a(Orlondo Bloom) babası olduğunu söyler. Godfrey, oğlu Balian’a dersler vererek, onu şövalye yapar ve kutsal savaşa götürür. Böylece, genç Balian kıtalararası destansı bir yolculuğa çıkmıştır. Dini savaş uzak ve kutsal topraklarda devam etmektedir. Kudüs’te o günlerde 2. ve 3. Haçlı Seferleri arasında kırılgan bir ateşkes ilan edilmiştir. Kudüs Kralı IV Baldwin barışa ve halkına bağlılık yemini etmiştir. Godfrey’in ölmeden önce kılıcını ve yeminini teslim ettiği oğlu, babası gibi Kudüs’ü her tür kötülükten korumak için savaşacaktır. Bu yolculukta, ölümden döndükleri bir deniz kazası geçirirler; buna rağmen güçlükle Kutsal Şehir’e ulaşırlar. Balian kılıç maharetleri sayesinde kendine büyük bir ün yapar.

Kral’ın kızkardeşi güzel Sybilla’nın hayranlığını da kazanır. Ancak, Balian bu arada kendine düşman da kazanmıştır. Özellikle Sybilla’nın kocası, Tapınak Şövalyeleri’nin küstah lideri Lusignan’ın ve kralın danışmanı Tiberias’ın düşmanlığıdır. Bunlara rağmen, kent halkını ölümle sonuçlanan kıyımlardan korumaya çalışacaktır.

bir bardak Akdeniz

kumsacli | 27 March 2009 10:07

Zamanın İnanılmaz serüveninde gözden kaçırdığımız med-cezirler dünyadan öyle büyük parçacıklar koparırlar ki göğe yükselirkene milyonlarca yıldız arasına karışırlar. Yıldızlar bu kopuşun ardından döktükleri gözyaşları bir deniz oluşturur. Günümüze kadar akıp gelen bu miras; denizlerin incisi, balıkların gözdesi, mavinin gerçek sahibi Akdeniz’dir.
Mavi payından paydasına düşen kıyılarında Akdeniz, hayallerde canlandırılanlar kadar renkli. Serin ve dalgasız alacakaranlık suları, göz kamaştıran sıcağı, yalın ayak serilen pıtırlı kumları ve daha sıralayamadığımız şölende ne saklı?
“Adem ile Havva” temasını belirleyip çalmaya başladığımızda kulağımıza fısıldanan sesler Akdeniz’le gelir -varoldukları kıyılar olarak da bilinir -Tarih senarosunda Akdeniz uzun yıllar boyunca ulaşılmaz, gizemli, kapalı bir dünya olarak kaldı insanlığa. İlk çağdan beri ticari amaçlar, kültürel temaslar, siyasal çalkantılar Avrupa, Asya, Afrika kıtalarının çanağında Akdeniz de oluşmaya başladı. Akdeniz mavisinden mahrum kalmamak adına birçok ulus-devlet bu bölgenin ele geçirilmesi ve buraya hakim olabilmek büyük istilalar yaşanmıştır. Fenikelilerden Truvalılara, Kartacalılardan Romalılara bu kıyılar yaşanmışlıklara seyir etmiştir. Akdeniz’ Akdeniz olarak yaşayan iki güçlü deniz devleti vardı. Bunlardan biri Fenikeliler; diğeri ise Girit’teki Minos devleti idi. Doğu-Batı yönünde ilerleyen akımlar Akdeniz havzasını güçlü bir sömürgeleştirme merkezine çevirdi. Akdeniz ile uğrak yerlerin deniz yolculuğu Yunan adalarında çanak-çömlek, şarap, zeytinyağı; Mısır ve İtalya’dan tahıl; Anadolu’dan kereste, demir ile baş gösterdi. İlk Akdeniz çıkarması Romalılar tarafından yapılmıştır. Akdeniz havzasında yerini alarak bölgenin kültürünü ve dilini benimsemiştir her egemenliğin altına aldığı uygarlıklar gibi. Ayrıca Roma tarihinde, “Akdeniz bir roma gölüdür” olarak geçmektedir. Türk tarihlerinde ise, Selçukluların Akdeniz yakınlarına büyük bir devlet kurma girişiminde bulunması ve göçebeliklerini bu verimli topraklara kaydırdırmasıyla, “Akdeniz bir Türk gölüdür” sözü vardır. Coğrafi keşiflerle birlikte çözüm aradıkları ticaret yolları alternatiflere zafer bayrağı açarken eski önemini kısa süre ile kaybetti. Fakat yinede İspanya ile Fransa, Fransa ile Büyük Britanya (İngiltere), Haçlı seferleri ile Hristiyanlar ve Müslümanlar aynı sahneyi paylaştılar Akdeniz’in parlak güneşinde çatışmaları fişekleyerek. Osmanlı döneminde Süveyş kanalının açılmasıyla itibarını güçlendiren Akdeniz, dünyanın en işlek ve ehemmiyetli bir deniz yolu oldu. Haçlı seferleri ile namına nam katarak Avrupa devletlerinden Fransa ve İngiltere’nin gözdesi olup çıktı. Mesafeler azalınca Hindistan’ın ticari insiyatifinden daha çok yararlanmak için birbirlerini saf dışı etmeye başladılar. Bu sırada araya Rusya faktörü eklendi. Bu duruma ortak etmek istemediklerinden Rusya’yı sur gibi engellemek istediler. İtalya’nın ne eksik kalır yanı mı var? İtalya da Oniki ada ve Trablusgarp’ı alarak bu ilerleyişte bende varım diyenlerden olmuştur. Tüm bu gelişmelere paralel Sanayi Devrimi ile ticaretin canlanmasını hız kazanır ve Birinci Dünya Savaşına kadar süregelen bu anlayış İkinci Dünya Savaşı ile ABD’nin söz hakkı doğmaya başlar. Ama sömürgecilikten kurtulma girişimleri, Sanayi devrimi ile ortaya atılan realist fikirler sonrası doğan Kapitalizm ve Uluslararası yaşanan iktisadi bunalımlar ile Akdeniz’in güncelliği alt sıralara düşer.
Bir göç ağı gibi, ticaret ve etkileşim bu denizi Batı ve Doğu arasında bir bağ haline getirmiştir. Daha da önemlisi başka hiçbir deniz Akdeniz kadar çalkantılı, serüven dolu, yazılı tarihin binlerce yıl öncesine dayanan bir geçmişe sahip değildir Kıtalar, insanlar, fabrikalar, şehirler tarafından kuşatılmış bile olsa, nefes kesici güzellikleri sayesinde ehlileştirilmemiş bir çekiciliğe sahibi olarak modern dünyamız içinde hep bir gizem barındıracaktır.