Büyük dedem, Sovyet Rusya’ya bağlı, Batum vilayetinde Ermeni çeteciler tarafından pusuya düşürülerek katledilmiş….
Bu olayın üzerinden yıllar geçti, konuyla ilgili çok ayrıntılı bir bilgiye de sahip değiliz…Dış işleri bakanlığı sorularımızı ;” O yıllara ait arşivlerin düzenlenme aşamasındayız bu konuda sizlere bilgi veremiyoruz” diyerek yanıtlıyor başvurularımızı…Neyse derdim bu değil kimseye kinimiz yok ne ermenilere ne de başkalarına…Bu güzel günü ne kendime ne de sizlere zehir etme yanlısı değilim, bir şeylerin bizleri sınırlamasına izin vermeyeceğim…Sevinçlerin en dorukta yaşanması gereken bir dönemde dahi kin ve nefret kusuyoruz içimizden çıkan birine…Orhan Pamuk’dan söz ediyorum…
Binbir gece masallarını andıran bir törenle aldı ödülünü…Bakanlarımızın,diplomatlarımızın bile üstlerinin arandığı, o ülkelerin birinde kralın elinden aldı ödülünü…
Bizler “sessiz seyirciler” gibi izledik muhteşem töreni buruk ve tatsızdık…Sanki şu dünyaki yegane arkadaşımız mutsuzluk olmalıymış gibi davranıyoruz ve hiç yılmıyoruz…Törende bulunan, aydınları,yazarları,çizerleri hainler ordusuna kattık. Pamuk’u bıraktık şimdi onlarla saldırıyoruz…İçimizden birinin en büyük , en iyi olma savaşımına şaşkın şaşkın bakıyoruz….Bakmakla da kalmayıp ona savaş açıyoruz…Yapamadıklarımızı yapan birileri çıktığı zaman, denetleyemediğimiz bir “sara” nöbetine tutuluyoruz adeta…Burada Orhan Pamuk’un Türk Devletini küçük düşürücü sözlerine onay vermediğimi de belirtmek istiyorum. Pamuk bir tarihçi değildir, rakamlarla ilgili yanılgısı doğru da olabilir…Ama o sözleri söylemiştir ve onun malum sözleri,Türk devletini batma ve yıkılma noktasınamı getirmiştir?… Türk Devleti bu kadar kırılgan bir yapıyamı sahiptir?… Bu yaygaradan millet olarak utanmalıyız ve bizlere başka dünyaların insanları ile köprüler kurma şansını veren insanlarımıza haksızlık etmemeliyiz…Oflu hoca kahvede sürekli “Aptes imanın temel direğidir, zinhar aptessiz gezmeyin” diyormuş… Hoca bu öğüdünü her sohbetinde tekrarlayınca,Temel dayanamamış; “ ula hoca ! sen aptesten başka bir şey bilmezmisin?. Bu nasıl bir direktur ki, bir osurukta devriliyor?.”
Bağırıp çağırmayı bırakalım da temel olanı yapalım, içimizden “nadiren “ çıkan yeteneklerimizi coşku içinde kutlamayı ve ödüllendirmeyi öğrenelim…