Bir ses.Halbuki ben ne güzel yolumda yürüyordum kendi kendime.Güneş gözlüklerimi yanıma almamıştım, gözüme gözüme giren güneş sayesinde kimseyi görmüyordum, sadece kokluyordum ; yolun kenarıdaki ıhlamur, erguvan ağaçlarını ve nergisleri…kokularıyla ayırt edebiliyordum hangisinin sokağın kaçıncı cmsinden itibaren yer almaya başladığını ve bunu yapabilmek beni mutlu ediyordu.O ses.Yıllar öncesinden zihnime yerleşmiş…Duyunca irkildim. Olamaz dedim, tesadüfün bu kadarı olamaz.Ama oldu işte. Hafızam sesin sahibini tanıdığını bas bas bağırıyordu. Güneşin katkılarıyla yüzünü göremesemde, nasıl biri haline geldiğini anlayamasam da, emindim o olduğuna. Onun sesiyle birlikte tüm duyularım açıldı bir anda; üç tekerlekli bir bisikletin tekerleklerinin taş döşenmiş sokakta çıkardığı ses, bisikletin üstündeki ufak çocuğun mutlulukla çıkardığı mırıltılar ve yine o ses.Yanımdan geçip gitmişlerdi bile. Bir anne, bir baba ve çocuk, tabi bir de üç tekerlekli bisiklet. Onlar yollarına devam ederken yüzümü döndüm arkama, onlara. Eşinin hamile olduğunu biliyordum zamanında; aradan ne kadar zaman geçtiğini anımsattı bana çocuğun yaşı.Eşinin bakışlarını üzerimde hissettim; tanımıştı beni. Bende onu tanımıştım. Eskisi gibi değildi ama yine de çok güzeldi. Bir anne, bir baba ve çocuk, tabi bir de üç tekerlekli bisiklet.Güneşli Mayıs gününün tadını çıkartıyorlardı. Mutluydular.O ses beni yıllar öncesine götürdü; onun en yakın arkadaşının bas sesi. En yakın arkadaşı, eşi ve çocuğu, tabi bir de üç tekerlekli bisiklet. Memnunlardı hallerinden.Bizde onlar gibi olabilir miydik? Olamazdık. Artık eski defterleri açmanın hiç bir anlamı yoktu, o defter bir daha hiç açılmayacaktı.
yorumlar
yazının ismi “eski defterler” de olabilirmiş..
benimde aklıma geldi, ama bunu daha çok beğendim:) teşekkürler Kahraman.
yazı güzel , eline sağlık
teşekkürler.
sanırım en kısa hikayem.
kahraman, eski defter değil, haritametod defteri ossun yaw:)))olma mı?isim hakkını verir mi acep rumuz sahibi.
yazara soruyor musunuz, bu ismi kabul eder misin diye:)
bizim nacizhane bir öneimizdir ayol.
🙂 dalga geçiyorum zaten
ama harita benim için murathan mungan’ı ararsa izin alırsa sevinirim:) hatta bi de beni kendisiyle tanıştırırsa
beğendiğine sevimdim buklet. ama yazı ismi konusunda hala aynı fikirdeyim, aklıma gelmesine rağmen eski defterler kasvetli geldi bana. yazının sonunda ufunet bastı zaten 🙂
Dokunaklı yazı olmuş.Herkesin başına gelebilecek türden.teşekkürler
yazıyı çok begendim hepimizi anlatmışsın
Gerçekten çok güzel olmuş ellerin dert görmesin
beğendinize çok sevindim:)
yazarken bir solukta yazdım ama sanki fazla duygusal olmuş, tereddütteyim şimdi.
bütün bunların müsebbibi o ses mi? insanın inanası gelmiyo…
o la la bir yazım hortlamış.gönül koymam cancağızım, bu kadarı kalemimin ucuna gelmiş bu kadarını yazmışım. hatta bir ara mascaldan özellikle rica etmiştim, beni eleştirmesini ama ciddiye almadı beni sanırım.ben de yazarı eleştireyim hatta; gereksiz tekrarlardan kaçın evlat! (oğuz aral’ı da yad edelim)belespritim onore oldum bu uzun yorumundan dolayı, tarihe geçecek bir yorum demek istiyorum.bazen böyle tozunu alıyorum o defterlerin pofff diye üflüyorum, tozun altında kalanlar nedense değerlenmiş oluyor. öyle bişey işte.mascal, o ses daha neler yazdırırdı insana var ya…
ne demek efenim. eleştiriye kapılarımız her zaman açık. bazen sert gelirse böyle sert esen rüzgar gibi karşılıyorum, nefesimi kesiyorsa durup geçmesini bekliyorum amma velakin güzel şey eleştirmek, eleştirilmek.belesprit, pek bi galanthus gördüm seni. bu yazıyı hortlatman bile hayırlara vesile olsun diyorum.
vays oldum galanthus negzel yazmışsın.o ses hımmm.seslere kulak vermeli bak sana neler fısıldıyor gibi bir yaklaşım geldi içimden.
sağol ki. şu hafızam işte bazı şeyleri farklı dosyalıyor sanırım.