Sırf onun gözlerini görmek için gene o kitapçıya girdim..O, oradaydı. Girer girmez gördü. Gördüğünü gördüm. Umut çoğaldı… Kardeşimle kitap baktık, kardeşlimin araştırması ve benim ilgi alanıma uygun kitaplara baktık. Sorduk. Sohbet imkanı doğurduk. Doğurdu. Nereye gitsem oraya geldi. Gözlerimde mutluluk ışıkları belirdi.. ‘Kahve içer misiniz?’ dedi. ‘Olur, sağol’ dedim. ‘Ne demek, bir daha iste, bir kahve daha koyayım’ dedi. Yüzsüzlüğümü ortaya çıkarmaktan çekinmeyerek ‘Umarım o da dışarı da bir yerde olur.’ dedim.Biraz sohbet biraz kitap kurcaladıktan ve kredi kartımın limitini dolduracak kitap aldıktan sonra ruhumdan kırıntılar bıraktıkarak çıktım o küçük kitapçıdan. Ondan. Bakışlarından. Umut etmekten..Ne olabilirdi ki, ne olacaktı ki? Gözlerimi unutmadığını söylemesi çok mu anlamlı? Ne verebilir ki? Ne kadar sürer ki, içimdeki huzur??Çıktım o kitapçıdan.. Boşluğa atarak kendimi. Eve geldiğimde kitap ayracında ki telefon numarasını çevirdi parmaklarım, alo diyen sese diyebilecek çok şeyim vardı. Diyemedim.Bilmedi. Festivale onunla gitmek istediğimi. Kazağıyla değil asıl onunla ilgilendiğimi. Filmlere baktım, işten çıkma saatine göre film seçtim. Bugün aramadım. Bir yanım istedi. Bir yanım ‘Ne bulacaksın’ dedi. Bu güne kadar ne buldun ki…Aldım bir kitap okumaya başladım. Albert Camus’un Sisifos Söyleni adlı kitabı. Bir cümle tüm yanlışlarımın tanımını yaptı. ‘Kederlilerin kederli olmaları için iki nedeni vardır. Ya bilmezler ya umut ederler. Don Juan bilir ve umut etmez.