“Hangimizi çabuk söyle hangimizi” diye haykırıyordu. O ise cevap vermedi, vereedi. Öylece baktı. Peki bu olanların perde arkasında hangi gerçek yatıyordu” tam romanıma bu şekilde başlamıştım ki, birde telefonum çaldı. Uzun uzun çalıyordu telefon. Bakmadım. Birkez daha çaldı. Yine bakmadım. Yine çaldı. Sanki birisi sırf kendi menfaatleri uğruna, bana gıcıklık olsun diye, uzun uzun çaldırıyordu telefonu. Gittim baktım. Keza 2 gün önce bakkal hasan amcadan biraz peynir, bi de nutella almıştım. Veresiye yapmıştım ilk defa. Belki de telefonun diğer ucunda bakkal hasan amca vardı. Lakin telefonu açtığımda, gerçekleri tüm çıplaklığıyla öğrendim. Arayan Hasan ın çırağıydı. “Efendim” dedim. Çırak “Abi kaç gündür dışarı çıkmıyorsun. Acıdım vallahi sana, çık biraz dışarı. Yok hasan amca” dedi. Bu sözler beni derinden etkilemişti. Ani bir sinirle “Sana ne olum. Sana mı soracam. İşine bak sen” dedim. O da bana “Abi gel ne istiyorsan al, sonra verirsin. Hazır hasan amca da yok.” diyerek, beni yumuşattı. “Tamam, geliyorum.” deyip kapadım telefonu.”Aşağıya inmeden önce bazı planlar yaptım. Mahallenin haritasını çizdim. En önemli stratejik bina ile cafe arasındaki güzergahı iyice ezberledim. Haritanın sol üst köşesine de CIA amblemini çizdim. Bana bir şey olursa, CIA ajanları gelip, bakkal hasan ı s.ksin diye. Aşağıya indim ve etrafımı kolaçan ettim. Yavaş adımlarla bakkala doğru ilerledim. İçeri girdim. Bakkal hasan amca yoktu. Çırak “Abi hoşgeldi, geç otur şöyle, korkma sakın, yok nasıl olsa hasan amca” dedi. “Ne korkacam lan. Ara gelsin. Sadece ayıp olmasın diye, gözükmedim pek” dedim. Alaycı bir tavırla güldü bana. Ben de ona güldüm. Birbirimize bakara gülmeye başladık. O da playstation çıkarıp, tv ye taktı. Gülerek oymaya başladık. Sonra yerimizden kalkıp birbirmize sarılarak güldü.Ben gidip bir omomatik aldım, çırağın üzerine kahkahalar eşliğinde döktüm. O da bana nestle çikolata ikram etti. Dışarıya çıktım, zıplaya zıplaya güldü. En sonunda çırağı tuttum, geç içeri lan, dedim. Buyur abi, dedi. Bana oradan azıcık salam, biraz da peynir dedim. Hayır, dedi. Çok şaşırmıştım bu cevap karşısında. Hayır ha? deyip kafasını kola kasasını içine soktum. “Bir daha söyle lan” deyip, tehdit ettim onu. “Abi bırak yeaa, şaka yaptık şurada” deyip, acizce yalvardı. Ben ise, bırakmıyor, kola kasası ile onun kafası arasındaki münasebeti iyice arttıyordum. Birden durdum ve bir sandalyeye oturdum. Ortam aniden duygusallaştı. Neydi peki beni aniden duygusallığa sevk eden? Neydi bu hüzünlü sahneni sebebi?Evet, karşımda bakkal hasan amcanın vergi levhası duruyordu. Vesikalıkt o kadar içten, o kadar samimi bir poz vermişti ki, duygulanmamak elde değildi. Elimle 100 lük peçetelerin olduğu yeri gösterdim çırağa. Getir getir, işareti yaptım, anlamadı. Birkez daha yaptım, yine anlamadı. “Getirsene lan peçeteyi” diye bağırdım. En sonunda idrak edebilmişti durumu. Getirdi. Aldım elime 100 lük peçeteyi kapıya doğru yönelerek “S.çtın lan güzelim sahnenin içine” dedim. Birden haykırdı “Abi dur, gitme.” Ben ise kafamı ona doğru çevirdim ve ne olduğunu sordum. Elinde bir kağıt ile bana doğru yaklaştı. Kağıtta ne olduğunu merak ediriyordum. Birden kağıdı bana uzattı. Temkinli bir şekilde kağıdı okumaya başladım. Kağıtta bir adres yer alıyordu. “Steven cd. Presley sk. Kardeşler apartmanı. 17/85 Newcastle” bu ne olum deyip, çırağa döndüm. “Aaa abi ya bi yanlış oldu, o benim amcamın ingiletere de yönetici olduğu apartman. Al doğru adres bu” diyerek, yeni bir kağıt uzattı. Evet, bu kağıtta bizim olduğumuz semtte bir yerin adresi vardı. “Hey adamımı, bu iyiliğini unutmayacağım, New Jersey de görüşmek” üzere dedim. O ise şaşkın şaşkın bana baktı.Yola çıktım ve adresin olduğu yere geldim. Koskocam bir fabrikada vardı adresin olduğu yerde. Fabrikanın üzerinde “Nutelle” tabelası vardı. Işıklıydu bu tabela. Yanıp sönüyordu. Eğlenceli bir görünümü vardı. “Nasıl tabela lan bu” diye düşünmeya başladım. Sonra fabrikaya doğru yavaş yavaş ilerledim. Nihayet içeri girmiştim. İçeriden bir sürü, koli koli Nutella vardı. Saldırmamak, doya doya yememek elde değildi. Hemen atladım ve kolilerin birinden, bi tane nutella aldım. İç cebimden bir kaşık çıkardım. “Bu kaşığın bende ne işi var lan” diye ufka doğu daldım. Sonra afiyetle nutellayı yemeye koyuldum. Zira hiçbir şey, o anki mutluluğumu bozamadı. Birden, bir ses duydum “Lan ambiş. Gel bakayım buraya” diyordu bu kişi. Temkinli bir halde adama doğru ilerledim. İnanamıyordum. Karşımda hasan amca vardı. Hem de nutella fabrikasında. Kaçmak istemdim ama hasan amcanın adamları beni yakaladım. Beni bir odaya götürüp, bir koltuğa oturttular. İçeride “Siena Nitella” isminde posteri olan birisi vardı. Sol tarafa doğru döndümüğüm de ise Del Piero, Filippo İnzaghi, Tardelli posterlerini gördüm. Hasan amca bir elinde puro, bir elinde de viski koltuğuna oturdu. Koca k.çını yaymıştı koltuğu. Bana doğru hiddetle baktı ve “Sen 2 gün nutella almıştın, nerde lan parası” diye bağırdı. “Getiricem sonra” dedim. Bu söz onu daha da sinirlendirmişti. Üzerime doğru yürümeye başladı adamlarıyla. o an aklıma bir fikir gelmişti. Bilgisayarın olduğu yere doğru yöneldim. Hasan amca ise “Hesi pera ti nealla, si tena meratoi niella” şeklinde bir cümle kurdu. “Nediyon lan y.rram” dedim bende. Kızdı. Adamları ile birlikte koşmaya başladım. Ben ise bilgisayarda winamp ı açmıştım. Tahminleri beni yanıltmamıştı. Winampta itaylan mille marşı vardı. Son ses açtım marşı. Onlar ise ellerini kalbine doğru götürerek, marşa eşlik etmeye başladılar. Evet, bu benim için büyük bir fırsattı. Birden kaçmaya başladım. Hasan amca ya dönüp, “Noldu lan lecce nin gülü” diye alay ettim. Eve doğru koştum.Öncesinde ise bir cafeye girip dinlendim. Garson yanıma geldi ve bir isteğim olup olmadığını sordu. Kafamı kaldırdım ve karşımda Hasan amca vardı. Cafeden çıkıp tekrardan koşmaya başladım. Tüm gücümle koşuyordum. Simitçinin yanına gittim ve bir simit istedim. Olamazdı bu. Simitçi hasan amcanın ta kendisiydi. Tekrardan koşmaya başladım. Artık nereye baksam hasan amcayı görüyordum. Tabelalarda bile hasan amca yazıyordu. Hatta tabelanın birinde “Hasan amca mavi jeans” yazıyordu. Pek anlam veremedim bu yazıya ve evime doğru gittim. Koltuğa oturdum ve tv yi açtım. Spiker haberleri sunuyordu. İnanamıyordum, spikerdi hasandı. Ulan hasan deyip, tv yi kapadım. Ve aniden yerimde kalktım. Evet, bunların hepsi bir rüyaydı. Çok sinirlenmiştim. Gitti dolaptan bütün nutellaları alıp, pencere çıktım. Aşağıda hasan amca kola kasasının üzerine oturmuş, izmarit haline gelmiş sigarasını içiyordu. Elimdeki nutellaları ona doğru fırlattım ve “Ajansın sen, bakkal hasan amcaymış. Sen tabelayı bakkal zambrotti yaz lan” diye bağırdı. O da bana “Ne diyorsun olm” dedi. “Bir de ne olduğunu soruyorsun ha?” dedim ben de. Elime son kalan nutella mı alıp, pencereye oturdum. Dışarıdaki insanlara hava atarak yedim nutellamı.Sonra öğrendim ki, Hasan amca Milano ya taşınmış, orada bir bakka açmıştı. İtalyanlara acıdım. Keza hasan, italyanlara hergün zeybek oynatıyormuş. Bu arada rüyamda gördüğüm roman beni çok etkilemişti. Bir roman yazmaya karara verdim ve yazımı kaldığı yerden devam ettirdim:”Neydi bu olayı perde arkası? Evet, olayın perde arkasından bir sütçü yatıyordu. Peki bu çocuk kimindi lan? diye söylendi…..”