Nuit et brouillard, 1955 yılında çekilmiş 30 dakikalık kısa belgesel filminin orijinal adı. Türkçe’de Gece ve Sis anlamına gelmektedir. Filme adını veren bu kelimeler de Almanların II. Dünya Savaşında direnişçilere karşı uyguladıkları operasyonın adından geliyor. “Nacht und Nebel” adını verdikleri operasyonda gece yarısı evlerinden alınan Nazi karşıtları sorgulanmak üzere toplama kamplarına gönderiliyorlardı. Daha sonra bu kavram Nazilerin toplu yok etme planlarının bir simgesine dönüştü. “Nuit et brouillard”, Fransız yönetmen Alain Resnais tarafından yönetilmiş çarpıcı ve şok edici görüntülerle dolu II. Dünya Savaşında gerçekleştirilen soykırımın adeta canlı bir kanıtı. Toplama kamplarından kurtulmuş olan yazar Jean Cayrol ve besteci Hanns Eisler’in de yapım ekibinde bulunması belgeseli daha da etkili kılan unsurlar arasında. Belgeselde renkli çekilmiş Auschwitz ve Majdanek’te bulunan toplama kamplarındaki görüntülerin yanı sıra arşivden alınmış siyah-beyaz video ve fotoğraflarda mevcut.

Michel Bouquet’in etkili sunumuyla desteklenen görüntülerde, kampların nasıl detaylı şekilde tasarlanarak kurulduğuna ve toplu imha mekanlarına dönüştürüldüğüne tüm çıplaklığıyla şahit oluyoruz. Uzaktan bakıldığından hastanesi, yatakhanesi, toplu yıkanma yerleri hatta genelevi bile olan bu kamplarda herşeyin ölüm üzerine kurulmuş olduğunu görüyoruz. Açlıktan pansumanını yiyen hastalar, sıraya dizilmiş çırılçıplak insanlar iskelet görünümlü insanlar, üzerlerinde her türlü deney yapılan mahkumlar, toplu kıyımın canlı kanıtları olan üstüste yığılmış eşyalar ve ceset toplulukları … Belgesel, gerçekleştirilen soykırımın karanlık yüzünü insanlığa gösterebilmek için hiçbir şeyden sakınmıyor. 30 dakikalık süresi olmasına rağmen bir çok izleyicinin kaldıramayacağı ağırlıkta görüntüler olduğunu söylemeden geçmek istemiyorum. Film, sansürden de nasibini almasına rağmen izlediğimiz haliyle bile son derece etkileyici olduğunu söylemek mümkün. Filmin sonundaki cümlelerse belgeselin tavrını ortaya koyuyor ve geçmişte kalmış bize çok uzak görünen bu olayların aslında ne kadar yakınımızda olduğunu da gösteriyor.

“Savaş uykuya yattı, ancak bir gözü daima açık. Nazi kandırmacası bugün çocuk oyuncağı. İnanmak istemeyenler, veya olaylara anlık olarak inananlar var. Bu olayların mazide kaldığını ümid ederek, bu kampların musibetinden ebediyen kurtulduğumuza inanalım. Bunların sadece bir kez, belirli bir yerde ve zamanda olduğuna inanır gibi yapalım. Gözlerimizi bizi çevreleyen herşeye ve insanlığın bu sonsuz çığlıklarına kulaklarımızı tıkayalım.”

Üzerinden yaklaşık olarak 70 yıl geçen ve dünyanın gördüğü en büyük kitlesel ölümlere neden olan savaş döneminin en karanlık mekanlarından birine gideceğiniz bu belgeselde muhtemelen şimdiye kadar izlediğiniz filmlerde, belgesellerde veya okuduğunuz kitaplarda olmayan umutsuzluk ve karamsarlık hakim. Canınızı sıkacak derecede gerçekçi olan belgeseli izleyerek insanoğlunun en karanlık yönlerine şahit olabilirsiniz.