felix gonzalez-torres, perfect lovers, 1987
felix gonzalez-torres, perfect lovers, 1987

Nicolas Bourrıaud’nunİlişkisel Estetik” ve “Postprodüksiyon” adlı kitapları 90’lı yılların üretim modelleri üzerine yapılan okumalarla kuruludur. Yazardan alıntılarla görüşlerini incelersek;“(…) Doksanlı yılların başından beri gittikçe artan sayıdaki işler daha önce var olan çalışmalardan yola çıkılarak yaratılıyor; giderek daha fazla sanatçı başkaları tarafından yapılmış çalışmaları ya da hâlihazırdaki kültürel ürünleri yorumluyor, yeniden üretiyor, yeniden sergiliyor veya kullanıyor. Kullanıma hazır işlerin sayısındaki bu artış ve şimdiye değin görmezden gelinen ya da küçümsenen formların sanat dünyasına katılması ile karakterize edilen bu postprodüksiyon sanat, bilgi çağında küresel kültürün hızla yayılan kaosuna bir tepki gibi gözüküyor. Kendi işlerini diğer insanların işlerine yerleştiren bu sanatçılar, üretim ve tüketim, yaratı ve kopya, hazır-nesne ve orijinal iş arasındaki geleneksel ayrımın kökünün kazınmasında rol oynuyorlar. Manipüle ettikleri materyal birincil değil artık. Bundan böyle önemli olan ham materyali temel veri olarak alan bir formun ayrıntılarıyla ele alınması meselesi değil, kültürel pazarda çoktan dolaşımda olan nesnelerle, yani diğer nesneler tarafından zaten daha önce aynı kalacak nesnelerle çalışma meselesidir. Orijinallik (bir şeyin kökeninde olma) ve hatta yaratım (hiçbir şeyden bir şey yapma) nosyonları, her ikisinin de işinin kültürel nesneleri seçme ve bunları yeni kavramlar içine sokma olan ayrılmaz ikili DJ ve programcının damgasını vurduğu bu yeni kültürel manzarada yavaş yavaş bulandırılıyor.” *

duchamp, fountain
duchamp, fountain

“(…)Tüm bu sanatsal pratikler, biçimsel olarak heterojen olmakla birlikte, hepsi de daha önce üretilmiş olan formları bir yardım aracı olarak kullanırlar. Sanat işini özerk ya da orjinal bir form olarak değerlendirmektense, onu göstergeler ve anlamlardan oluşan bir ağ içine yerleştiremeye ilişkin bir hevesi gözler önüne sererler.Burada söz konusu olan, ortak “boş bir yap-boz tahtası”ndan başlama ya da hiç dokunulmamış bir materyale dayanarak bir anlam yaratma değil, üretimin sayısız akışlarıyla kesişme yolunu bulma meselesidir. “Şeyler ve düşünceler” diye yazar Gilles Deleuze, “ortadan başlayarak ilerler ya da gelişirler ve bu orta yer işe başlaman gereken yerdir, her şeyin açıldığı yer.” Sanatsal soru artık “Nasıl yeni olan bir şey ortaya çıkarabiliriz? Değil; “elimizdekilerle nasıl bir şey yapabiliriz”’dir. Başka bir deyişle, soru şudur: günlük yaşamımızı oluşturan bu kaotik nesneler, isimler ve referanslar yığınından nasıl tekillik ve anlam üretebiliriz? Sanatçılar bugün formları yaratmaktan çok onları programlıyorlar: İşlenmemiş bir materyali (boş bir tuval, çamur vb.) mükemmel bir şekle dönüştürmek yerine, halihazırdaki formları miksliyorlar ve verilerden faydalanıyorlar. Sanatçı, satışa çıkmış ürünlerin, daha önce varolan formların, çoktan işaretleri verilmiş sinyallerin, çoktan yapılmış binaların, öncelleri tarafından yollarında iz bırakılmış patikaların evreninde, artık sanatsal alanı modernist orijinallik ideolojisinin yapacağı gibi, alıntılanması ya da “aşılması” gerekli olan işleri bir araya getiren bir müze olarak değil; kullanılabilecek araçlarla dolu bilgi hazineleri, manipüle edilecek ve sergilenecek verilerden oluşan stoklar olarak görür.” *20 yüzyılla sanatçı öznenin sanattaki değerler de dahil olmak üzere herşeyi sorgulaması, herşeyi alaya alması, herşeyi tahtından indirmesi, yaratıcılık, özgünlük ve deha kavramlarını esirgememiştir. 20. yüzyılda her sanat dalında her zamankinden daha fazla kişi aktif olarak üretmiş, sergilemiş ve üzerinde yazılmış, kültürün tüm ifadeleri her zamankinden daha fazla üretilmiştir. Bu yoğunluk, çeşitli sanatsal yaklaşımların da bir arada yaşamasına yol açmıştır. Bir yerde Batı kültürünün kutsal değerleri sorgulanırken, bir yerde diğer kültürlerin değerleri de çoğulcu bir ortam içinde yer edinmiştir. Misal, bir yandan sanatçı bir yaratıcı gibi el üstünde tutulurken, bir yanda “sanatçısız” sanatlar üzerinde konuşulmaya başlanmıştır. Ya da en azından sanatçı kavramı sürekli olarak yeni yorumlara ve yeni tür anlayışlara açılmıştır.* BOURRIAUD, Nicolas, Postprodüksiyon, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2004, s.22-23 ve 28