Günümüzde insan en uzun ömürlü hayvanlardan biri olma yolunda başarıyla ilerliyor, peki ya ürettiği makineler?
Elbetteorganik canlılar gibi makineler de eskimeye mahkum ve aktif olarak çalışan makineler ne kadar bakım yapılırsa yapılsın asla bir insan kadar uzun süre çalışmıyorlar. Üretim yönetimi dersi finaline çalışırken aklımda örümceğe benzer hammadeleri doğada veya bir hurdalıkta kendisi toplayıp kendisini kopyalayabilen ve sabit bir şekli olmayan, nesilden nesle kusursuzlaşan ve tek amacı çoğalmak olan bir makine geldi. İlk bakışta bana çok farklı bir fikir gibi gelse de bir rivayete göre yüzyıllar önce Dekart (Rene Descartes) bir gün oturmuş İsveç kraliçesiyle sohbet ederken insanların birçoğunun makineden farksız olduğunu söyleyince kraliçe “Şu duvardaki saat hiç senin benim gibi çiftleşip çoğalabilir mi?” diye cevap vermiş.

makineler ürüyorlar.
makineler ürüyorlar.

1948’de John von Neumann adlı bir matematikçi daha önce içindeki kasete ne yapacağı kaydedilmiş bir makinenin, bir hammadde denizi veya hurdalıkta kendi kopyalarını yapıp onların içine de kendi kaset kaydını kopyalabileceğini düşünmüş. Daha sonra bunun matematik olarak hesaplanmasının imkansız olduğunu düşünerek hücresel otomasyon fikrini ortaya atmış.John von Neumann‘ın bu çalışmasını incelediğimde de nanoteknolojik akıllı metallerden oluşan bir canlının varlığı geldi aklıma ki tüyleri diken diken olabilecek bir makine karşısında tüylerim diken diken oldu.
Devam ediyoruz.

işbirliği yapan küpler.
işbirliği yapan küpler.

Bir süre önce ülkemiz medyasında da yer alan, Cornell Üniversitesi’nin Sayısal Sentez Laboratuvarı’nda yapılan kendini kopyalama araştırmasını hayretler içerisinde izlemiştik. İzlemeyenler için: bu ve bu linklerdeki videoları izlemelerini muhakkak tavsiye ediyorum. Bu çalışmada iki parçadan oluşan ve dönerek bir nevi şekil değiştiren küpler işbirliği yaparak şekiller oluşturuyorlar. Yaptığı hareketler ile her yöne dönebilen organik bir kolu andıran küpler seri olarak üretilmediği ve sınırlı sayıda oldukları için hareketleri kısıtlı olmasına rağmen alkışı hakkediyorlar.Bir de bu teknolojinin mikroskobik olanı var ki bunun adı Moleküler Nanoteknoloji. Çevreden gelen çeşitli tetikleyicilere tepki veren akıllı metaller iş görüyorlar.

metal böcek alyuvarı yiyor nedense.
metal böcek alyuvarı yiyor nedense.

Bu konuda birçok etik tartışma var. Virüs biçiminde kullanılarak kitle imha silahı olabileceği veya bu acıkan ve çoğalan makinelerin dünyadaki bütün kaynakları tüketebileceği tarzında (Grey Goo) senaryolar üretiliyor. Tam tersine kanseri yenmede veya vücudun onarılmasında kullanılabileceği de düşünülüyor. Fakat onaralım derken toksit zehirlenmeye sebep olmaları da mümkünmüş.Bu teknolojilerin geleceği ile ilgili olarak ortaya atılan teori ve bilim-kurgu eserlere baktığımızda en başta Matrix örneği geliyor. Matrix filminde hepimizi bildiği gibi makineler dünyayı ele geçirmiş ve kendi soylarının devamını sağlayıp kendi tasarımlarını yapar haldeler. Tabii işin o raddeye geleceğini kimse düşünmüyor. Benim düşüncem bu tarz bir teknolojinin uzayın derinliklerinde araştırmalar yapıp hayat arayabileceği yolunda.Son olarak insan ırkının sona yok olmasından sonra geriye bırakabileceği yegane kalıntının bu mekanik canlılar olacağını düşündüyorum.