dün ve ondan önce de olduğu gibi bu sabah da saat 06.55i gösterdi. çoğunlukla olduğu gibi yine bu saatlerde bir kahve veya çay içmek arzusunda olup su ısıtmak için üşengeçlikten konuyu biraz sonraya ertelemiş, kumandanın +ve- tuşlarından genelde seçtiğim – tuşuna basarak günün ilk haberleri nedir diye dolaşıyordum. saatin 6.55 olduğunu anlayabilmek için ne saatime ne de televizyona bakmama gerek yok. monitörün alt köşesine bile… çünkü yıllardır tam saat 6.55 te, sonunda olduğumuz yokuşun yukarısından aşağı doğru koşarak bir kadın geçiyor. abartmıyorum her gün sanırım tatil günleri hariç olabilir ama diğer her gün aynı saatte, aynı ayakkabılarla aynı kadının ayakkabılarından geldiği belli olan koşar adım ayak seslerini duyuyorum. bir de yokuş aşağı koştuğundan bu ayak sesleri daha da güçleniyor çünkü sanırım bir sonraki adımınızda bastığınız zemin bir öncekinden daha aşağı seviyede olduğundan çarpışma biraz daha güçlü oluyor.
birazdan yine her iş günü yaşadığım bir kaç şeyden bir örnekle daha devam edelim. saat 9 olduğundan sonraki ilk 20 dakikanın sonuna kadar, şimdi messengerımda away görünen 4 kişilik çevrimiçi listem çiçek açmaya başlayacak. 9.05 te ding ding online olmaya başlayacaklar. ardı ardına sanki yoklamada burda diye bağıran insanlar gibi ding diding zart oturum açtı diding zurt oturum açtı. şimdi artık her gün yaşanmasa da gittikçe fazla tecrübe ettiğim anlık telefon konuşmaları veya messenger yazışmalarından biraz örnekleyelim ;-a naber ya nasılsın nasıl gidiyor?-oo iyidir ya görüşemiyoruz bir türlü-evet görüşelim mutlaka neler yapıyorsun?-napalım işte iş güç? sen neler yapıyorsun?-aynen biz de öyle iş iş hep iş.her gün aynı zamanlarda karşılaştığım güzel şeyler de yok değil. onları görmek belki biraz daha zor ama görmek istenirse tabiki görebiliyor insan. mesela yine sabahın ilk ışıklarında ötmeye başlayan kuşlar var tek tük ciklemeler geliyor. her fırsatını yakaladığımda o saatlerde dışarıdaysam öten kuş seslerinin sahiplerini görmeye çalışırım hep genelde gördüklerim uykudan kalkıp kanatları ısıtmaya çalışan minik uçuculardır bu işlemi yaparken bir de üzerine olabildiğince güçlü bir şekilde bağaraçağara selamlarlar günü, güneşi. hava soğuk olsun olmasın hiç farketmez bu sabah egzersizi mutlaka yapılır. evet peki son paragrafı yazının kapkara olmaması için eklemiş olduğumu itiraf ediyorum. silmeyi düşünmedim değil.bambaşka bir noktaya gidicez şimdi ve söz uzatmayacağım. ortaokul yıllarıydı. sanırım ortason.. okulda kulağını deldiren erkekler bir elin parmaklarını geçmemişti. ilk 5te olduğum belki çok abartılı olabilir emin değilim amam ilk 10.dan önce ben de deldirmiştim kulağımı. okul yönetimi bu yavaştan başlayan furyanın kontrolden çıkacağını baştan sezmiş ve resmen tenefüslerde kulağında küpesi olan erkek avına çıkan timler oluşturup buna bir dur demeye çalışıyordu. yakaladıklarına küpeği çıkarttırıyorlar öğretmen arkasını dönüp gittiğinde cebe koyulan küpe tekrar yerine takılıyordu. bu zavallı öğretmenler için gittikçe bunaltıcı bir hal almıştı bir süre sonra küpeleri yakaladıklarında toplamaya başladılar bu ilk başta sorunu çözüyormuş gibi görünse de otorite matkaplığından zevk alan bizler için değişik bir keyif haline gelmişti. küpeler ucuzdu. ben bir keresinde aynı küpenin 5 ayrı rengini aldığımı ve her yakalandığımda kulağımdan alırlarken bir dakika öğretmenim diyip kaptırdığım küpenin rengine iyice bakıyordum ilk iki defasında hiç bir şey sormadılar ama 3. renk küpemi alırlarken yine aynı şeyi yapınca, öğretmen, ne yaptığımı sordu ben de ;-şimdiye kadar sarı, yeşil ve kırmızı olanları aldınız yani bir mavi bir de düz ışıltılı olan kaldı hepsini, bu 5, rengi bir araya getirene kadınsa kilotlu çorap erkekse de gravat hediyesi var hem de çekiliş yok kurra yok. beş ayrı rengi getridiğiniz anda hediyenizi alabilirsiniz. cevabını vermiştim bunu, o kadar hazırladığım ve olması işin o kadar zaman beklediğim şey gerçek olunca söylerken aldığım zevki hiç unutmam. neyse buna benzer durumların bir keresinde bir öğretmen bana bu küpe olayının geçici olduğunu ister inanayım ister inanmayayım ama büyüğünce kendimiz isteye isteye bu küpelerden kurtulacağımızı söylemişti bu söylediğine ıspat olarak da etrafta hiç büyümüş olgun uzun saçlı ve kulağına küpe takan birini göremeyeceğimizi söylemişti. ben de hayır ileride de bu küpelerden takacağımı, etrafta bunun örneklerinden görünmesinin güç olmasının sebebini de, bizim bunu başlatan neslin ilk erkekleri olmamız olarak açıklamıştım-göreceğiz bakalım dedi ben de tekrarladım:-tabi göreceğiz.şimdi başa dönersek acaba bu her sabah aynı saatte yokuş aşağı koşarak geçen kadının anne ve babası kızlarını ileride yıllar boyu her sabah aynı saatte aynı ayakkabılarla aynı yerde koşsun diye mi doğurdular? yada neden doğurulduğunu geçelim de o kadın büyürken ileride her sabah nefes nefese koşturarak bir işe yetişmesi gereken bir hayatmıydı planladığı? öğretmenler yıllar önce ileride o halimizin geçeceğini elbet benim de diğerleri gibi olacağını söylerlerken itiraz etmem salaklıkmıydı?. olayı sadece küpe takmak olarak algılayanlara yazının geri kalanı birşey ifade etmeyeceği için şimdiden okumaktan vazgeçmeleri tavsiye edilir. peki yani her ne isim verirseniz verin o dönem herkezin, bütün arkadaşlarınızın olmasa da bir çoğunun saçlarını olabildiğince uzatmaya çalışıp rock dinlediği etrafa oraya buraya -rocknroll forever- yazdığımız dönemler benim ortaokul lise zamanlarımdaki bunak öğretmenlerin söylediği gibi gelip geçici dönemler miydi? bütün o azgın gürültülü patırtılı belki bir anlamda asi ve yine duvarlara -asilik asalettir- yazdığımız dönemimizde edindiğimiz arkadaşlıklar, zamanında birbirimiz için belki kavga bile ettiğimiz arkadaşlar, evet, işte bu benim arkadaşım dostum dediğimiz insanlar şimdi yukarıda örneklerini verdiğim tip dialoglar yaşayacağımız arkadaşlıklar veya dostluklar mıydı? işe koşarak gidilmese bile her gün aynı saatte aynı trafikte sürünerek baştan belirlenmiş saatleri yine her gün oturduğunuz bürositin üstünde aynı masanın arkasında aynı telefona alo demek için mi başladık bütün herşeye? neden başladığımızı boşverelim ama bir de bütün bu anlattığım özellikleri bir insiyatif olarak görüp gazetelerin iş ve çalışan arayan sayfalarından büyüteçle okunabilen satırlarının arasında aradığımız şey bu mu?
lütfen beni de aranıza alın lütfen ben de sizin gibi her gün trafikte küfür kapasitemi zenginleştirmek, aynı saatlerde kıç büyütmek ve sonra yine aynen eve doğru sürünerek geçirmek istiyorum günlerimi bakın bunu yapabilmek için yıllarca okudum sonra yıllarca staj ve master yaptım görmüyor musunuz işte diplomalarım gazetedeki en küçük puntolarla yazılı ilanınız için geldim.
biri bana bütün bunların sebebini açıklayabilir mi ? yıllarca hayatının yüzde 80 ini verip artık çalışamayacak duruma geldiğinde aylık içtiğin sigaranın bile parasını karşılayamayacak bir maaş almak için bankaların önünde sabahlamak için mi? veya yine yaşlılıktan pörsümüş artık miladı dolmuş vücutları tedavi ettirebilmek için günlerce hastane kapılarında yatmak için mi?evladım bak sigortalı bir iş bul bunlar bu yaptıklarınla olmaz anlamıyor musun? ileride yaşlandığında sana kim bakacak sanıyorsun düşünsene biraz? evet anlaşılabileceği gibi çok karşılaşılan nasihatlardan bir alıntıydı okuduğunuz. bir arkadaşımın annesi rahim kanseri teşhisi koyulduğunda tedavi için randevu almaya gittiğinde uğraşlarının 3. gününde 6 ay sonrası için gün alabilmiş. kanser hastalarının ilaçları büyük meblalar tuttuğundan eczaneler bunun altından kalkamayacaklarını düşünüp artık o ilaçlardan getirtmiyorlar bile. ellerinde tedavi ve ilaç alabileceklerini gösteren belgelerle yaşlı yaşlı ayakta duramayacak durumdaki insanlar şehirde eczane eczane dolaşıyorlar.
bu muydu planladığımız, peşinde koştuğumuz? uğrunda yıllarca öğrencilik, sınavlara hazırlanmak dersanelere akıtılan o kadar para o kadar zaman diploma törenlerinde en yukarıya atılmaya çalışılan kepler, trafikte uykusuzluk? evet ya çok uzun zaman oldu görüşemiyoruz görüşmeye bir türlü fırsat bulamıyoruz ki dialogları. haftanın iyi ihtimal 5 genelde 6 gününü verip geri kalan bir günde de sonraki vereceklerin için ancak dinlenecek kadar zamana sahip olarak geçirilen bu döngü..
yorumlar
Ne bekliyordun. Sabah mutlu uyanıp 2 – 3 saat çalışıp geri kalan saatlerde mutlu mutlu gezinmeyi mi umuyordun. Çok merak ettim ne umuyordun?
o kadar şeyden sonra ne umduğum ile ilgilenmen boş. umduklarım zaten 2-3 saat çalışıp mutlu mutlu gezinmek ile açıklanabilir şeyler değil. ama zaten bu balçığın herkese bulaştırılmasına öyle büyük bir özen gösterilmiş ki şu anda olan bitenlerin başka bir alternatifinin olamayacağı herkesin herkes gibi olmaktan başka nefes alma şansı olmadığı lokma lokma yedirilen bir yemek. herkes aç bir şekilde yemeleri gerekiyor. kendimi bunların dışında tutabildiğimi söyleyemem. bu kadar şeyden sonra evet tabiki böyle olacak gibisinden bir yaklaşımın için de teşekkürler. herşeyin nasıl da apaçık ortada olduğuna güzel bir örnek daha.
sorunlu türlerdensin işte. biraz benim gibi, buralarda görebileceğin kimi bir kaç kişi daha. başta hoşa gider bu, farklı olduğunu düşünmek için diğerlerinden daha fazla sebebin vardır. sebep olmasa da farklı olduğunu düşünürsün ama, eh ego bu. söz dinlemeyen çocukluk bir yere kadar ayakta kalabiliyor çünkü askerlik yaşın geldiğinde sevgili ailen tüm iyi niyetlerini paketleyip, artık elinin ekmek tutması gerektiğini söyler sana. ve bu doğru, ekmek tutan ellere ihtiyacı var sistemin. şu sistem lafı da bende mide ağrısı yapıyor, sosyalist gençlerin ağzına sakız ettiği anlamda kullanmıyorum bunu. bunu, tanrı, büyük abiler ya da cia olmadı kelebek etkisi, bunu da beğenmediysen doğa kanunları olarak ifade ediyorum. lise yıllarında çıkarttım küpeyi kulağımdan ben de, “amerika da zenci kölelerin kulağına küpe takıyolarmış, biz de onu protesto olarak takıyoz amca” demek zorlaşmıştı iyice. kendin bile inanmazken çok zor. bunlarla uyutulduk be abi, duvarlara anarşi yazdık işte, sonra geçerken okuduk tekrar “ben yazdım” dedik, ama tüm düzlemlerde anarşi yazsa da, bugün “o şimdi asker” diye şarkı söyleyen ve bu şarkının kasetini cdsini alacak birilerinin olacağını bilemedik. en iyi ihtimalle, bizler ölüyüz. saygılar.
sistem kelimesi özenle kullanılmamıştır o kadar fırsatı ile karşılaşılsa da. şimdi gelelim bu aklınca bütün bunların temizlenmesine oyl açan askerlik olayına ben askerlik yapmadım sen istediğin kadar ne kadar kasarsan kas mutlak yapacaksın diye düşün ama ilgilenirsen hiç de kasmıyorum ve yapmıyorum yapmadım yapmayacağım da. evet bizler ölüyüz derken haklısın. zaten bütün bu kadar uzun bir saçmalık haline gelmiş bloğun sebebi de bu bizler ölüyüz ve i see dead people
evet sorunsuz değilim buradaki bir çoğu gibi bunun ilk başlarda hoşa gitmesi evet belki liseyi yeni bitirmiş kızlar için geçerli olabilir haklısın zamanında işe yaradığı da olmuştur sorunlu tipler her zaman daha az sorun ile karşılaşmış ve yine özellikle babaları ile sorun yaşamış genç kızlarımız tarafından çok ilgi ile karşılanır sonra sorunlu tip bu duruma soğuk baktığını olmayacağını heerkesin yoluna gitmesi gerektiğinden bahsettiğinde ise kız buna karşı gelir ve yine osnrasında belki de kargonun yakın olmak için uzak dur şarkısının sırası gelmiştir bile. işin bu tarafını geçelim de bütün bu tepkilerde gördüğüm acaip ortak bir yön var o da ehee ne diyosun güzelim tabiki böyle olacak geçti onlar eskidendi türünden yaklaşımlar sanki benim söylediklerimle ben kendime bir pay çıkartıyorum veya benim söylediklerimle benim kazanacağım bir şeyler var sanki çıkarım var da siz bu muthiş öngörünüzle bunu sezip bunun önünde duruyorsunuz. yani kendime bir pay çıkartmaya çalışıyormuşum gibi bir yargılamadığınız kaldı ben ölü insanlar görüyorum belki de ben de ölmüşümdür belki de askere gitsem hepsini anlamış olurdum 🙂
de görüyor musunuz? iyi niyetimi koruyarak yazmıştım bir önceki ahkâmı ama olur, yanlış anlamalar, yanlış ifadeler hep oralarda bir yerlerdedir. dibimizde. bir şeylerin farkına varmak için erken demek mümkün değildir, farkındalık için erken zaman yoktur, bu bağlam da zaten hep geç kalmışızdır. her zaman daha önce farkına varmış olmamızı gerektirir şeyler. buna ek olarak, tanrı orada oturmuş bizi izlerken, aslında askere gitmemiş olmamızla ilgilenmez, her ikimizinkiyle de ilgilenmez, tanrı olmak daha ağır yükümlülükler getirir. ayarlanması gereken daha büyük işler vardır. askerlik kurumu gibi bir şeyi yaratmak gerekir mesela, iş diye bir kavram gerekir, para, zaman gerekir, yetersiz zaman gerekir ve açlık bunların ardından, en azından açlık yoksa çalışmayacak bizim gibi bir yığın sorunlu. elbette sorunluyuz, elbette, yoksa işinden memnun olurdun, memnuniyetsizliğin sigorta primlerinin daha yüksek olmaması ya da yeni aldığın oturma takımının demode olması olurdu. ama değil işte, bir şeylerin yanlış olduğu hissine kapılmışsın (tamam belki de hepsini analiz ettin çözdün işi, beni bağlamaz bu) ve bu hissiyat memnuniyetsizlik yaratıyor sende. kitleler memnuniyetsizlik ve sıkıntılarını televizyonla atıyorlar, artık sadece izlemiyoruz baksana, katılıyoruz da söylediklerine göre. interaktif olduk bu anlamda. talihsizlik, “hoşa gider bu” lafını kişinin kendisinin hoşuna gittiğini ifade ettiğimi anlamamanız olmuş. bir de şu bizler ölüyüz lafı. talihsizlik sayılırsa bu tüm geri kalanların içinde.
be_goodie’nin görüşlerinin enteresan olduğu sanılmasın. Yattığı yerden köşe dönmeyi meşrulaştırmanın 20. yy modeli.Bu arkadaşımızın asıl sorunu hazımsızlık. Hizmetli sınıfı olduğunu hazmedemiyor.—————-Hayatında gün yüzü mü gördün? herkesin aynı olduğunuda nerden çıkartıyorsun? Aynı olan olsa olsa ya sensindir ya da yaşadığın çevredekilerdir.Karnını doyurman gerektiğini bilecek zeka seviyesine ulaştığında bir zenaat sahibi olmak zor geliyorsa ya kurarsın tezgahını, çevirirsin dümenini ya da birilerine yağdanlık olur yaşar gidersin. Korkma kimse yargılamaz seni. Hepimiz pisliğe bir yerinden bulaştık diye bir mottomuz var nasıl olsa.iş ve işçi kavramlarına biraz çalışmanı tavsiye ederim. Kölelikle bugünkü düzeni kıyaslamak hazım sorunlarına iyi gelebilir.Kafayı çektiğimiz bir gün arkadaşlarla şu sekiz saat çalışma mevzusuna küfrediyorduk. Hangi vicdansız “abi bize sekiz saat çalışmak yakışır” diye ortaya çıkmış falan diyerekten eğleniyorduk. Sonradan hafif.org’un etiği ile araştırdım ve biraz utandım. Hafif’e birşeyler yazacaktım ama mevzu biraz karışık olduğundan saçmalamak istemedim. Zira bu gururu birden fazla kişinin sahiplenmesi, Amerika’da ve Avrupada farklı günlerde kutlanması, kabul edilmeden önce uygulanır olması gibi dallı budaklı bir konu.NuMB zamanında bizim bildiğimiz haliyle ilgili bir blog yazmıştı.————-NEDEN?Çünkü ağlamayan bebeğe mama vermezler.Hadi bakayım git iş bul, adam ol. Sıkma insanların canını.
cont bundan önceleri de zamanında müthiş koku alma yeteneğinle her yazdığımın altına olayı gereksiz kişiselleştiren hırlamalar havlamalardan ileri gidemeyecek gürültü patırtı ekleme alışkanlığına devam ediyorsun. ayrıca gidip yaban ellerde beni eğit bana diploma ver de adam olayım parantezinde vikviklemeler nereye kadar..salak, konuya yakın uzak bir fikrin, eklemek istediğin veya eksik gordüğün her ne varsa herhangi bir şekilde bir katılım gösterirsin veya göstermezsin ama neden bir şekilde dönüp dolaşıp kuyruğunu kovalıyorsun anlamıyorum neden laf sokmak için bu kadar ghereksiz bir enerjiye sahip olduğun da başka bir merak konusu. köşeyi dönmekmiş dört tane köşeyi döndüğünde varacağın yer başladığın noktanın civarlarında bir yerdir. ben hepinizin aynı olduğunu söyleyerek birinizi yargıladım mı? ayrıca bak amex ile bir şekilde konuşuluyor ben onun iyi niyetinin farkındayım ve sanıyorum o da benimkinin farkında. farkında veya değil ama sonuç olarak insan gibi konuşabiliyoruz başka fikirlere sahip de olsak hırlamak havlamak parantezinin dışında bir alışverişimiz mevcut. insanların canının sıkılmasından bahsedebilecek veya şikayet edebilecek en son kişi sensin. bu iş havlayarak aptal aptal oturduğun yerden birilerine gidip ne yapması gerektiğini söyleyerek olmaz. yine söylüyorum ki zaten olay kesinlikle kişisellikten uzak ve üstüne üstlük seninle hiç bir alaksı yok. yine ne olduğumu ne ettiğimi ne yaptığımı bilmeden bana iş bul diye öğütler vereceğine kendi söylemlerinde dile getirdiğin gibi biraz daha ağla ki belki bu sefer haline acıyıp önüne bir iki kemik atarlar.
Etrafı süpürmek için vakit harcayan biri rahat edemez.Bir insanın rahatı onun için çalışanlar tarafından sağlanır.Eskiler evlerinde bulunduracakları kölelerde çeşitli özellikler ararlarmış, dikiş dikmek, yemek yapmak, kümes hayvanından anlamak, evrakları düzenleyebilmek falan filan. Bu kölelerin disiplini hayatlarının sahiplerinin dudak arasında olması ile sağlanırmış. Ama ne kadar maymunluk yapıp göze girerlerse o kadar rahat ederlermiş. Bıraktıkları eserlerden görüyoruz ki bayada verimlilermiş.Daha sonra yok aydınlanmaydı yok eşitlikti çıkmış. Bu canım düzen bozulmuş. Tabiyatı gereği sayıları fazla olan bu hizmetli sınıfı efendileri gibi bir birikime sahip olmadıklarından yeni düzende para karşılığı hizmetlerini satmaya başlamış. “en azından artık hayatlarımız iki dudak arasında değil” diyerek mutlu olup aç karınlarını doyurabilmek için saatte 250 bin liraya 16 saat çalışmaya başlamışlar.Nankörler bir süre sonra bunu da beğenmeyip daha az çalışmak daha fazla güvence falan istemişler ve bu günlere gelinmiş.Orta ve küçük esnafıda kapsayan bu hizmetli sınıfı en basit yaşama haklarına sahip olabilmek için çalışmak zorunda. Üstelik Türkiye’de bir çok sosyal güvenceden sistemi çalıştıramadığımız için yoksunlar.hasılı kelam müdür olmuşsun, mühendis olmuşsun birşey farketmiyor efendiler her zaman efendi, hizmetliler her zaman hizmetli. İnsanların kendilerini nasıl kandırdıkları kendilerine kalmış.Not. Süpürmek yemek yapmak diye başladığım için evlilik müessesinin yurdumuzdaki tanımı ile çok ortak yön buldum yazarken.
Bu zeka fışkıran yazılarından geleceğinin spartaküs’e benzeyeceğini düşünüyorum.Kölelerin ayaklanıp İtalya’nın kuzeyine çıkmaları ve tam kirişi kırdıkları sırada “lan bizim hayatta bir s.kim gailemiz yok” demeleri ve geri dönmeleri hikayesi.