Mezbahalar, oldu bitti ilgimi çekmeyi başarmıştır.Danalar her canlı gibi birbiriyle iletişim kurar,hareket eder,beslenir ve tabi ki çiftleşirler.Ve o an gelir, yani kesilme anı…Boyunlarındaki birkaç damar parçasının kopmasıyla birlikte , “İnek” olarak adlandırdığımız o canlılar birden 300 kiloluk bir et yığınına dönüşür.İstersen oraya binlerce damar tak tekrar, ama hiçbir işe yaramaz. Artık arada tüketilmeye hazır koca bir fark vardır.Bir o kadar da ipince olan o fark nedir peki?Evet, HAYAT. Bahsettiğim tamda buydu.Elbette ki, bu kural tüm canlılarda geçerlidir.Danaları tercih etmemin tek sebebi , “Et Yığını” kelimesini onlara daha yakın bulmam.Malum o yığınlar, midemize inmek için yaşadılar o farkı…Evet, hayat böyle garip bir şey işte.Ve bu garip şey binlerce yıldır süregeliyor.Belkide bir kural, yada oyun her neyse artık. Açıkçası orasını bende bilmiyorum. Ama bu binlerce yılda Kimi insanlar, zor koşullar altında ; yoktan Var’ı bulmuş.. Kimi düşünmüş.. Kimi, sefa çekmiş… Ama yaşamışlar işte. Hepside bir hayat yaşamış…Bu hayatları bireysel değil de kitlesel olarak düşününce hepside farklı inançlara sahip olmuşlar. Kimi; Yer küreye.. Kimi; Gök kubbeye.. Kimi; Tanrıya.. Kimi; Tanrılara… Kitleler halinde diyorum, çünkü; Bu inançlar, belirli bir süreç içinde gelenek halini almış. Tabi, çürük elmalar kaçınılmazdır.Bana soracak olursanız; İlk zamanlar, Hayatı sorgulamaya ilk başladığımda yani ;“Amerika’daki çocuğun suçu ne?” adlı klasik soruyu sormuştum (Gerçi bu soruyu hala aşabilmiş değilim ama neyse). Tabi ki “Tövbe Tövbe” deyip işime devam etmiştim.Şimdiki halim aslında daha karmaşık ;Her ölüm haberi aldığımda ; Sığınacak bir TANRI ( “bir” i küçük yazdım çünkü önemli değil)Her hayatı sorgulamam da ; bir ANLAMHer sıkıldığımda ; Kaçacak bir DELİKARIY(-ACAĞIM)ORUM…