Annemle uzun bir zamandan beri beraberdik. Bilirsiniz, insan ilişkilerinde herzaman çıkar söz konusudur. Artık birbirimizden beklediğimiz birşey yoktu. Onu huzurevine koyup koymamada pek tereddüt yaşamadım. Benim de yalnız yaşamaya yani evde yalnız kalabilmeye hakkım vardı. Yalnız kalmak! Çoğu zaman buna gereksinim duymuşumdur. Annem bu isteğim karşısında biraz üzüldü ama sonra anlayışla karşıladı. Sizce de haklı değil miyim? Evet. Sizi anlıyorum. Üstelik yaşı da bayağı vardı. Sizinkinin yaşı kaçtı? Anlıyorum.Hayat böyle daha güzel. Sadece arasıra sıkıcı… Ama bunun annemin olmamasıyla bir ilgisi yok. Benim tercihim bu… Hiç kimse hayatıma kolay kolay girmedi. Tanıdığım, konuştuğum birçok insan vardı ama onlar olmadan bu kadar zamanı nasıl harcayabilirdim. Kiminle gerçekten konuşabilirdim? Yoo.. Size laf çarpıtmıyorum. Zaten sizinle gerçekten konuşuyorum. İnsanlarla gerçekten konuşmaya ne gerek vardı. Sadece kesişen tercihlerimiz vardı ve bizi bir araya getiren tarih. Herkes gibi bende kendi hayatıma bakarım.İsteklerimiz, umutlarımız vardı bizi hayata bağlayan. Peki umutsuz insan, bağlanır mıydı hayata? Değerli olan, ölçüt olan veya önemli olan neydi dünyada, bizim düşüncelerimizden, düşüncelerimizi temellendirdiğimiz düşüncelerimizden, hislerimizden başka. Önemli olan ne olabilirdi ki bizi biz yapan, bizim bizi yaratırken kendimize ve ve birbirimize tanıdığımız şanstan, anlayıştan öte.Şimdi kimse bana bişey demeye kalkmasın! Yoo… Size demiyorum. Lütfen korkmayın. Oturun. Şey .. gömleğinizin yakası katlanmış biraz.. evett.. ensenize doğru..ehh..Hayatımı evimde, işyerinde, Celeste’in lokantasında, Raymond’un, Salamano’un veya birbaşkasının evinde, güzel bir kadının koynunda, gülüşünde, kokusunda bulurum. Akşam açık bıraktığım pencereden sabah karşı yüzüme vuran serin rüzgarda, esen serin rüzgarla kulağıma baharın geldiğini müjdeleyen sokağın o bilindik gürültüsünde, rüzgarın etkisiyle dalgalanan perdemde ve perdenin dalgalanmasıyla odamın içinde belli belirsiz dolaşan güneş ışığında, bu güneş ışığının sürahinin dibinde, onun yanındaki saatin altında ve yan yana koyduğum gençlik resimlerimin arasında açığa çıkardığı toz tabakalarında bulurum hayatı… Güzel bir kadının fısıldadığı, ilk defa duyduğum garip şarkıda, boynuma doladığı elinin sıcaklığında, sokaktan çıktığım gibi beni kumsala götüren ağaçlarla örtülü patikada…